Permission tradutor Inglês
9,311 parallel translation
Kumandanlarının yanına gidip onu vurma izni istediler.
So they went to their commander and asked permission to shoot him.
Onun izni olmadan kalp atışlarını mı dinledin?
You listened to her heartbeat without her permission?
Sadece, Jane'e bir daha teklif edeceğinde, önce gelip benim iznimi almayı unutma.
Just, the next time you propose to Jane, remember to ask my permission beforehand.
Ateş izni istiyorum.
Permission to engage.
Senden izin almama gerek yok.
I don't need your permission.
Ben izin vermezsem yapamaz, değil mi?
He can't do that without my permission, can he?
Asperger sendromlu bok kafadan ailemle takılmak için izin istemek zorunda olmak istemiyorum.
I don't want to have to ask that Asperger shithead for permission to hang out with my family.
İznim olmadan, sokağımda bunları mı yapıyorsun?
Without my permission, you do these things, on my street?
Sana, iznim olmadan insanları soyabileceğini düşündüren nedir?
What makes you think you can rob people without my permission?
İznimiz var.
We got permission.
Ne izni?
Permission for what?
Bir şey söyleyebilir miyim efendim?
Permission to speak freely, sir?
- İznin için çok teşekkürler.
Thank you so much for your permission!
Mutlu olmak için başkalarından izin alıyordum.
I used to ask for permission to be happy.
Benim iznim olmadan ayakkabısını bile bağlayamaz o.
He can't even tie his shoes without my permission.
Capital Cities için izin alıp İsrail toprakları üzerinde Eichmann'ın duruşmasını filme almak için televizyon tarihindeki en önemli olayın parçası olacaksın geçmişin şimdinin ve...
In... in granting permission for Capital Cities to film the trial of Eichmann on Israeli soil you will become a part of the most important television event in history past, present and...
Üç duruşma yargıcının da izin vermesi gerekli.
The three trial judges must give their permission.
Ve iznimiz yok mu?
And we don't have permission?
Ben beş buçuk bin mil uçtum ve filme izniniz yok mu?
I flew five and a half thousand miles and you don't have permission to film?
Endişeleri yargıçların hiç izin vermemesi.
They're concerned the judges won't ever give us permission to film.
Çünkü eğer izin alamazsak o zaman hepimiz eve geri döneriz.
Because if we fail to get permission, well, we'll all be going home.
Bazılarınızın da bildiği gibi bu öğlen İsrailli yetkililerin Milek'in mahkeme salonunu kullanma iznini iptal ettiklerini öğrendik.
As some of you may know this afternoon we learned that the Israeli authorities have revoked their permission for Millek to operate in the courtroom.
Oradaki insanlar ilk kez konuşmak için izinleri olduğunu hissediyorlar.
For the first time people who were there feel they have permission to speak.
Her kim çıkmak durumunda kalırsa izin istemesine gerek yok.
If anyone else has to step outside, there's no permission required.
Geri gelirse direkt vurma izni veriyorum.
If it comes back, you all have my permission to shoot it on sight.
- İzin istemeye pek vaktim yoktu.
I didn't exactly have time to ask for permission.
Bundan sonra iznim olmadan adımını atmayacaksın!
You don't do anything, anything without my permission.
Kaderin iznini mi istiyorsun?
Otherwise- - You want fate's permission?
- Askeri eğitime geri dönme izni.
Permission to return to combat instructions.
- İzin verildi.
Permission granted.
Kameranı izinsiz aldım.
I took Takashi's recorder without permission.
Hizmetçimle bu gece romantik bir yemek yemenize izin veriyorum.
You have my permission to make the most romantic of meals tonight for you and my hand maiden.
- Nasıralı'nın cesedini almak için iznim var.
I have permission to take possession of the Nazarene's body.
Onun defnedilmesine izin vermemiş olsaydınız, bu durum vuku bulmazdı.
Had you not granted permission to entomb him, this situation would not have arisen.
Zaten kendime izin vermişim gibiydi.
It was as if I'd given myself permission.
İşi gereği kendine her ne isterse yapma iznini tanımış ve kime acı çektirdiğini umursamamış.
He... He... He just gave himself permission to do whatever the fuck he wanted in the name of his work and he didn't care who he made suffer.
Ama senin de iznini istiyorum.
But I would like your permission.
Onu aramamıza izin ver.
Permission to go look for him.
Bundan herhangi birine bahsetmene izin vermiyorum.
I don't give you permission to mention this to anyone.
Kürsüye yaklaşma izni istiyorum.
Well, permission to approach the bench.
Araya girmeseydim, 10 yıl sonra uyandığında bir cadalozun izni olmadan bir kumaş pantolon bile alamıyor olacaktın.
Had I not intervened, you would have woke up 10 years from now spiteful, bitter, and unable to pick a new pair of slacks without the other's permission.
- İzin belgesi imzalardım ama elim iç organlara bulandı.
I'd sign her permission slip, but my hands are covered in viscera.
İzin istiyorum, teğmenim.
- Request permission to leave shift, lieutenant.
Onu rahatlatmak için yalan söyledim, benimle olması için gereken onayı kendisine vermesi için.
I lied to make him feel comfortable, to give him permission to be with me.
Tamam, izin veriyorum.
All right, you have my permission.
Güverteye gelmek için izin istiyorum.
Requesting permission to dock.
O zaman izin verildi.
Then permission granted.
Bu sefer beyin dalgaların, Khlyen'in izi olmadan onu takip edecek.
This time, your brainwaves will be chasing Khlyen's without his permission.
Umarım bunu anlatarak, iznimiz olmadan vücutlarımızın 3D modellerini yapmanın yanına kalacağını zannetmiyorsundur.
I hope you don't think by explaining that, you're off the hook for the 3D models you've been making of our bodies without our permission.
Taktırmak için izin aldım, herkes olumlu karşıladı.
I got permission and found inside the chamber. They relaxed - and I feel good.
Kaldı ki, sana ayrılman için izin vermiştim.
Besides, i gave you permission to leave.