Picnic tradutor Inglês
2,541 parallel translation
Piknik sepeti hazırlıyorum.
- I'm packing a picnic lunch.
Niçin pikniğe gidiyorsunuz?
- Why are you going on a picnic?
Bunun kolay olmayacağının farkındayım. yöneticinin sevgilisi olmanın.
I know it's no picnic being the director's date.
Seninle ilk kez o pikniklerden birinde tanışmıştım.
I met you for the first time in such a picnic.
Yarın onları pikniğe götürelim.
Tomorrow we can take them on a picnic.
- Küçük bir piknik gibi olur. - Şimdi olmaz Lizzy.
- It would be just like a little picnic.
Çünkü birlikte ay ışığında piknik yapacağız.
Because you and I are going on a moonlight picnic.
Sen ona vız gelir tırıs gidersin.
You're like a Sunday picnic for her.
Çocuklarla Gillian'ı pikniğe götürüyorum.
I'm taking Gillian and the children on a picnic.
Dinle dostum, pikniğin tadını çıkar.
Hey, listen, man, have fun on your picnic.
Yollar çocuk oyuncağı değil.
The roads are no picnic.
Piknik mi?
A picnic?
- Belki de piknik yaparız?
- Maybe we can have a picnic?
Sahilde piknik yaptık.
We had a picnic on the beach.
Bakın, bir ayının piknik yapan bir aileyi rahatsız ettiğine dair şikayet var.
Look, there was a complaint about a bear interfering with a family picnic.
İnsanların piknik sepetlerini çalmanın da bir yan etkisi var.
There are repercussions to stealing people's picnic baskets.
Ama şimdi onu bir piknik sepetinde muhafaza ediyorum.
But now I have him secure at the picnic area.
Ya da ailelerin gelip piknik yaptıkları aptal bir park?
Or some stupid park for families to have a picnic in?
- Ya da ailelerin gelip piknik yaptıkları aptal bir park? - Olamaz.
- Some stupid park for families to picnic in?
Pikniğiniz bitti mi?
Have you finished you little picnic now?
Evet, bu bizim ilk partimiz değil yani.
Yeah, this ain't our first picnic.
¶ Pikniğe gidipte bira bile almayız ¶
That we go on a picnic and don't even take any beer
Polis teşkilatının pikniği bu hafta sonu yapılacak.
The police union picnic's coming up this weekend.
Beni alıp bir yemeğe, bir sinema filmine, bir pikniğe götürmek. Bunlar zordu..
Taking me for a movie, dinner, picnic was a farfetched thing.
Keyifli pikniğinizi böldüm mü?
Did I interrupt your merry picnic?
Yarın güzel bi piknik yapalım, Ve sonra traktorü ödüyelim, extra paralarla zencefilli gazoz alıcaz.
Tomorrow, we'll jolly well have a picnic, and after I've paid up the tractor, we'll use the extra pennies for ginger beer.
Piknik istemiyorum, dostum.
I don't want no picnic, man.
- Piknik yapalım mı?
- We'll get a picnic?
Piknik toplu gözükürse akıllıca olmaz.
Wouldn't look right if the picnic wasn't touched.
- Pikniğe.
- A picnic.
- Evet, pikniğe.
- Yeah, a picnic.
Bugün piknik yapacağız.
Today we're going to have a picnic.
Köy pikniği bitti.
The village picnic is over.
Burada beklemek zorunda kalmak hiç hoş değil.
It's no picnic hanging around here.
Belki küçük bir piknik yaparız.
Have a little picnic maybe.
Piknik değil bu, Ellie.
This isn't a picnic, El.
Piknik filan yapacaktık.
It was gonna be, like, a picnic.
Yağmur yağarkenki piknik gibi, suç durur.
Criminal activity shuts down like a picnic when it rains.
Evet, ayrıca olanları unutup buraya piknik yapmaya gelebileceğimizi sanmıyorum.
Yeah, but it " s not like we can come out here and have a picnic and forget about what happened.
Çürüyen tersaneleri kaldırıp ailelerin piknik yapabileceği çocuklarımızın koşup oynayabileceği güneşli bir kordon yapacağım.
Gone are those decaying shipyards, to be replaced by a sunny esplanade, where families can picnic, and our children can run and play.
Kendisini araç gereç bölümünden ya da geçen sene yaptığımız piknikteki olayla hatırlarsınız.
You guys know john from appliances. Or maybe you remember him from the volleyball incident at last year's employee picnic.
Ve biraz uçurtma uçurup, piknik yapınca, her şey düzelecek mi sandın?
And you think an afternoon of kite flying and picnic is gonna be enough to make everything fine?
İkinizin çıkıp dağlarda piknik yapması Manny için çok önemli.
That you two go and have a nice picnic in the mountains.
Öncelikle, piknik değildi.
First of all, it wasn't a picnic.
Ona 80 sent borcum var. Müdürlüğün pikniğinde onunla işi pişirmiştim.
I owe her 80 cents, and I kind of made out with her at the department picnic.
- Çok çılgın bir piknik olmalı.
Must have been some crazy picnic.
Kuzeybatı Alışveriş Merkezi, Kuzeybatı Hava Yolları. Kuzeybatı Park ve Piknik İşletmesi.
Northwest Mall, Northwest Air, Northwest Park and Picnic.
Yarınki yuvaya dönüş pikniği ve dansına da katılacaklarını bildirmişler.
They also replied "yes" to tomorrow's homecoming picnic and dance.
Kolay adam değildi.
He was no picnic.
Piknik yapacağımızı sanıyordum.
I thought you said a picnic.
- Evet.
No, we thought you guys were having a picnic.