Pines tradutor Inglês
594 parallel translation
Orada çok güzel ağaçlar, sanki cennetin kapısına erişebilecek kadar yükselen çok uzun çamlar var.
Why, there's trees out there, big, tall pines... Just a-reachin'and a-reachin'... As if they wanted to climb right through the gates of heaven.
Ormandaki uzun çamlar gibi.
They're like the high pines in the forest.
40 numara, "Karlı Çamlar".
No 40, Snow Over Pines.
Sonra Bedford dağına çıkıp çamları koklar ve gün doğumunu izleriz. Bütün gece orada kalırız. - Harika bir skandal olur.
Then we can climb Mount Bedford and smell the pines and watch the sunrise against the peaks, and we'll stay up there the whole night, and everybody'll be talking.
Ya da doğuya, çam ormanlarına. Ya da denize doğru.
In the North, through the pines, eastward to the seas.
Şu çamların ötesinde.
Beyond those pines.
When Mr South Wind sighs in the pine
When Mr South Wind sighs in the pines
Çamlar, değil mi?
Pines, aren't they?
- Öyle görünüyorlar ama onlar, Araucarians.
They look like pines. They're called'Arocariae'.
Hayatım boyunca, kağıt fenerlerden süzülen ışığın vurduğu lotus havuzları ve rüzgarda çınlayan bambu zilleri ile bir çay evini görme hayalini kurdum.
All of my life I have dreamed of visiting a teahouse where paper lanterns cast a light in the lotus pond and the bamboo bells hanging in the pines tinkle as the breezes brush them.
Ve şu çamların ardındaki topraklar susuz nadasa yatmış bekliyor.
And behind these pines, the earth is dry, in fallow land!
Catherine, Jim'i çamların arasında, eğimli bir çayırın yakınındaki kır evine götürdü.
She took him to their cottage, surrounded by pines and near a hill.
Surrey'in Gotik evleri gözünde tütüyor, öyle değil mi?
He pines for the Gothic cottages of Surrey, is it not?
Bu çamlar, bu koku, bu orman...
Those pines, that fragrance, this wood...
Doğudan esen rüzgar, çam ağaçlarının kokusunu buraya taşıyor.
Eastern wind brings here the smell of the pines.
- Evliymiş. İsmi Diana Fines.
Name of Diana Pines.
# Çam ağaçlarındaki yumuşak ayak sesleri... #
♪ Foot falls softly in the pines...
Etrafında sıcaktan kavrulmuş ılgınların üstüne yağıyor
Rains on the tamarisks briny and singeing, rain on the pines scaly and bristly,
Güçlü çamlar denizi gibi ucu görünmeyen dağlar, uzanır önünde sonsuz görkemiyle.
Like a sea of mighty pines endless ancient mountain climes stretch before you in endless glory
"... tuzlu kıyıların çam ağaçları arasında doğmuş... "
"wild, born among the pines of the briny shore,"..
Orada bazı çamlar var, evin yakınında.
There're some pines there, close to the house.
Çünkü bilseydin bir cumartesi gecesinden çok, bir sonbahar öğleden sonrasında çam ağaçlarının altını sevdiğimi bilirdin.
Because if you did, you'd know that I much prefer a warm autumn afternoon under the pines... to a wet Saturday night, any day.
Ben bunu Pines'dan aldım.
I got this at his estate, The Pines.
Çam ağaçları zirvede sallanıyordu, gecenin içinde rüzgar ağlıyordu.
The pines were roaring on the height, The winds were moaning in the night.
Edo Kalesi Kabul salonu
Hall of Pines, Edo Castle
Köknar, karaçam, sedir, çam ağacı.
Firs, larches, cedars, pines.
İki Çamlar civarındaki en iyi yemeği burada bulabilirsin.
This is the best damn food in the whole Two Pines area.
" Çifte Çamlar Akıl Hastanesinden tehlikeli bir deli kaçmış.
"A dangerous lunatic has escaped " from the hospital for the criminally insane at Two Pines. "
En garibi de, bunca yıl.. ... Çifte Çamlar Kasabası tarihinin en büyük insan avının yapılmış olmasına rağmen katili hiç bulamamış olmaları.
The strangest part, is that after all these years, after the biggest manhunt in Two Pines'history, they never found the killer.
Yaşlı çamlar böyle çöker, erirmiş, içleri boş.
Old pines fall down like this Hollowed out.
Çamlıkta, çamlıkta.
# In the pines, in the pines
Çamlıkta...
# In the pines...
Rawlins'te harika iskoç çamları olurdu.
Rawlins used to have great scotch pines.
Mary Mary... " Sonsuzluğun özlemini çeken ruhlar ölümü yenecektir...
mary mary... the soul that pines for eternity... shall outspan death.
Öyle sakin uzanırsın ki ormandaki fırtına hiddetlendiğinde ;
So terribly quiet you lie unmoving when the storm rages around the forest. And the pines bend and the cobwebs are torn apart, and the splintering begins.
Öyle sakin uzanırsın ki ormandaki fırtına hiddetlendiğinde ; çam ağaçları eğilir örümcek ağları dağılır ve parçalanma başlar ama kımıldayamazsın.
So terribly quiet you lie there, unmoving when a storm rages in the forest and the pines bend, and the cobwebs tear, and the splintering begins.
Çamlığı biliyor musun? Tabii.
- Do you know The Pines?
Çamlık deniyor.
Call it The Pines.
Upuzun çam ağaçları.
Nothing but tall pines.
Bu gece, İkiz Çamlar'da 1.15'de buluşalım.
Listen, can you meet me at Twin Pines Mall tonight at 1 : 15?
1.15, İkiz Çamlar Alışveriş Merkezi.
1 : 15 a. m., Twin Pines Mall.
Şu anda İkiz Çamlar'ın park alanındayım.
I'm standing on the parking lot at Twin Pines Mall.
Ayaklanmadan sonra, 1943 kışının başlarında Almanlar kampı tasfiye etmeye karar verdiler. Tüm izleri kamufle etmek amacıyla üç ila dört yaşlarında çam ağaçları diktiler.
After the revolt, the Germans decided to liquidate the camp, and early in the winter of 1943, they planted pines that were three or four years old to camouflage all the traces.
Twin Pines'de bir güç trafosu var.
Wait. There's a power substation at Twin Pines. What if we shut it down?
Twin Pines, 100 millik bir çevredeki tek hastanenin gücünü karşılıyor.
Twin Pines supplies the power to the only hospital within 100 miles.
Twin Pines güç trafosu onay verdi.
Twin Pines power station confirms.
Bu çamların gölgesinde, Tanrı'nın bana vereceği hayatın sonuna dek, huzurlu bir yaşam sürmek istiyorum.
I'll live in the shade of these pines, in peace and bliss... for as long as God grants me life.
.. neden ben, yani biz, oturmuyoruz diye hüzünlendim.
I mean, that we didn't live there in that house under the pines, so close to the sea.
Nehir kıyısında kadının bacak arasını kokla.
Sniff the pines... sniff that cross-mounted pussy down by the river!
Çamların arasında.
Among the pines.
Um... Fısıldayan çamlar.
Um... whispering pines.