Pratik tradutor Inglês
3,583 parallel translation
Ya da fahişelerle asıl istediği kız için pratik yapıyor olabilir.
Or the prostitutes were just practice for the girl he really wanted.
- Yarına pratik mi yapıyorsun?
Are you practicing for tomorrow?
Sağlam, pratik seçim.
Solid, practical choice.
Hapları bulan kadınlar gibi diğerleride pratik zekalarını ve manevi güçlerini kullandılar.
Like the women behind the pill, others used ingenuity and moral force.
Bir parça kanıtın ortaya çıkmasının pratik olduğunu biliyordum.
I knew it was convenient, piece of evidence to turn up like that.
Benim... problem şu : İkiniz önemli bi pratik gün geçiriyorsunuz ve olduğunuz yere bakın!
My... problem is... you two are meant to have some sort of important practical today, and look at the state of you!
Pratik dersim var.
I've got a practical.
Pratik dersin nasıldı?
How was the practical?
Buhar makineleri, bin yıldır toprak altında bekleyen kömürü yakarak pratik bir güç oluşturmak amacıyla kullandı.
Steam engines burned up the buried energy of millennia, captured in coal, and used it to create immediate power.
Düşündüm ki, pratik dersine gelip gelemeyeceğini sorarsın... - beyin fırtınası yapıyorum burada -... sonra ona burun piercing'i verirsin.
So, I thought, ask her to come to the practical - and I'm just brainstorming here - then you give her consensual nasal piercing.
Her ne kadar, erotik bir aygıt olarak reklamı yapılsa da o aynı zamanda pratik bir hamilelik yardımcısı.
Although it's advertised as an erotic device, it's also a practical pregnancy aid.
Bilim, yalnızca bilgidir ve diğer şeylerin - sanat gibi - yapılmasına olanak sağlayan pratik becerileri öğrenmeye yarar.
Science is just knowledge, and learning the practical skills which allow other things, including art, to be made.
Doktor Karev'le gireceğim gastrik nörostimülatör ameliyatı için pratik yapmak istedim.
I wanted to practice for this gastric neurostimulator surgery I'm doing with Dr. Karev.
İlaçlar ve ev yapımı tedaviler satıyor ve biraz cadıca giyiniyorum turistler için ama pratik yapmıyorum.
I sell herbs and homeopathic remedies and dress it up with a little witchy-woo for the tourists, but I don't practice.
- Sen pratik yapan bir cadısın.
You're a practicing witch.
Annemin pratik yaptığı büyü türü, doğal değil.
The kind of magic my mother practiced, it's unnatural.
Bence katilimiz birkaç ay önce bir pratik uygulaması yapmış.
I think our killer made a practice run several months ago.
Pratik uygulaması mı?
Practice run?
Bu çok pratik.
That's convenient.
Hayvanları gözlemleyerek görüyoruz ki, afili idealleri yok. Bunun yerine, birbirleriyle anlaşmalarını, çoğalmalarını ve hayatta kalmalarını sağlayan pratik bir sisteme sahipler.
By observing animals, we see it not as some set of lofty ideals, but as a practical system that enables animals to get along with each other, reproduce and survive.
Bu gülümseme üzerinde her gün pratik yapıyorum.
I practice everyday looking at this smile.
Hastalarımız için pratik yapmak için çıkıyorum.
I'm off to a practice for the residents.
Her şeyi unutmayı da biraz pratik sonrasında başarabilirim, değil mi?
Even forgetting about things... can happen after some practice, right?
Pratik ve daha çok pratikle
Practice and more practice.
Büyüleyici bulduğum bu sahnedeki pratik sorun... Marc şöyle bir şey dedi :
The practical problem in this scene, which is, I think really fascinating is one of the things that Marc said was :
"Bu filmin gerçek, çok pratik bir dünyada yaşamasını istiyorum."
"I want this movie to live in the real world, in a very practical world."
Çok sayıda el kamerası ve pratik ışıklar kullanma konusunda oldukça hevesliydi şey duygusu yaratmak...
He was keen to engage with a lot of hand-held cameras and use of practical lights to create a sensation that, you know- -
Ben daha pratik bir adamken, karım daha ziyade romantik, değil mi?
My wife is what romantic I have more practical, is it not?
Bir ara kılıç dersinde pratik yaptık.
Once in a while, we practise stage combat.
Hayır, Burda kalıp pratik yapacaktım.
No, I was gonna stay here and practise.
Benimle beraber pratik yapmak istemiyor musun?
Don't you want to practise together with me?
Liseyi bitirdiğimde bu büyük sorunun yanıtını örneğin felsefe ile karşılaştırıldığında daha pratik bir yoldan fiziğin verdiğini üşündüm.
I thought that physics allow us to address this big question in a more practical way than, for instance, philosophy.
Pratik yapmak için ideal bir hedef.
Ideal target practice for the games.
Pratik yapıyor.
She's practicing.
Sadece pratik yapıyorum.
Just, you know, practicing.
Yani, geceleri pratik yapıp duruyorum küçük savunmasız hayvanların ve evsiz insanların üzerinde.
I mean, I've been practicing at night on tiny, defenseless animals and homeless people.
Dansını orada da pratik edebilir.
She can practice her dance there.
Ben pratik onu kaldırdı.
I practically raised her.
Bu kitaba göre bu adamların bazıları basit bir hareketi bile yıllar boyunca her gün saatlerce pratik yapıyormuş.
According to this book, some of those guys practice one simple move eight hours a day for years.
Pratik yapma şansım oldu.
I had the chance to practice.
- Pratik yapıyorduk.
- Practicing.
- Onunla pratik yapamazsın.
You don't practice with her.
Aslında, sen hiç pratik yapamazsın!
In fact, you don't practice at all!
Bu ekipte faydalı olabilirim. Pratik yapmalıyım.
If I'm gonna be useful in this toon, I have to practice!
Pratik yapmama müsaade et.
Let me practice.
Onunla pratik yapma demiştim sana.
I thought I told you not to train with her.
Bir çok pratik yapmıştım.
Had a lot of practice.
Gorgo'lar, pratik bir şekilde keşfetti.
Gorgon practically invented it.
Pratik olarak gıcır gıcır.
It's practically brand-new.
Biraz pratik yaparsın.
Have some practice?
Pratik yapıldığını da mı görmüyor musun?
Did you see us train?