Promised tradutor Inglês
18,268 parallel translation
Gençlik festivalleri komisyon üyesi seçiminde tatlı tavırlarım ve şeker kurabiyelerimle seni alt ederken sen ise insanlara gözdağı vererek darbe sözü veriyordun.
The same way I beat you out for Commissioner of Youth Activities by using my sweet demeanor and sugar cookies to get elected while you used intimidation and then promised to blow everyone.
Doğruyu söyleyeceğim demiştin.
Uh... You promised to tell me the truth.
İkimizin Paige Baker'e 15 milyon sözü var. Bu sözü tutacağız.
You and I promised Paige Baker $ 15 million, and she shall have it.
Ona erişim numarası verdiği sürece çocuklarına zarar vermeyeceğini söyledi.
She promised not to harm them so long as he gave her an access number.
- İyi bir planım var demiştin.
So, I was promised a great plan.
Baba, top oynayacağımıza ve en sevdiğin Harry Chapin şarkısını dinleyeceğimize söz vermiştin!
Dad, you promised we were gonna play catch, and then we'd listen to your favorite Harry Chapin song together!
İş için uğruyacağına söz vermiştin.
Mmm... You promised work you'd swing by.
Sağlıkta ve hastalıkta sevmeye yemin ettiğim kişiye güzelliğimi vermek, benim için dayanılmaz bir yükse ya?
What if it was an intolerable burden to me to donate my beauty to the person I promised to love in sickness and in health?
Sen bana demiştinki seni gezdirmeye götüreceğim ama sen bütün gün çalüşıyordun.
So'? You promised me a day out and worked all clay instead.
İnançlarımızın hepsi bize kurtuluş gününün yaklaştığını söylüyordu. Peki neden?
Each of our faiths promised us that a great day of salvation was coming, and why?
O kendini Kol fark edip onu güzel bulana kadar Tanrı'ya adadı.
She promised herself to God, till Kol caught sight and found her pretty.
Söz verdi.
She promised.
Kendisine dolgun bir ödül sözü verdik.
We have promised him a thick reward.
Çocukluğumdan beri söz verdiği gibi bu benim hakkım.
What's right mine she promised me since I was a boy.
Foster'a yüz silah sözü verdim.
I promised Foster a hundred guns.
Seni her zaman koruyacağıma dair annene söz verdim.
I promised your mother I'd always protect you.
Ona bunu öğreteceğime söz verdim ama görünüşe göre bunun için... zaman olmadı.
I promised him that I'd teach him, but there never seemed to be... time.
Peki, Matt Grotto'ya onu koruyacağımızın sözünü verdi, ben de verdim!
All right, Matt promised Grotto we would protect him, so did I!
Onu koruyacağımıza söz verdik.
We promised to protect him.
Bir zamanlar, bir baba isteyen bir oğul varmış. Ama onun yerine ona bir imparatorluk vadedilmiş.
There once was a boy who wanted a father, but instead, he was promised an empire.
Yardım edeceğine dair bize söz verdi.
He promised to help.
- Söz verdim.
I promised.
- Evet, buluşacaktık.
- Yes, I promised I would.
Sadece seninle bu konuyu konuşacağıma dair söz verdim.
I promised her I'd talk to you.
İsterse ölsün, Beyaz Saray'dan çıktığım gün bir daha dönmeyeceğime yemin ettim.
Even if he dies, the day I walked out the White House, I promised myself I wasn't going back.
Kendimi söz -
I always promised myself
Çünkü ona asla yapmayacağıma söz verdiğim bir şeyi yaptım.
Because I did the thing I promised him I'd never do.
Birkaç tanıdık akademisyenlerin deneyine yardım edecektim.
I promised I'd meet with some fellow academics to help resolve an experiment of theirs.
Crystal, bana yeni kızların geleceğini söylediği için o kulübe gittim sadece.
You have it all wrong. I only went to that club because Crystal promised me newbies.
Onu gösteriye sokacağıma söz verdim.
I promised I'd get her in the show.
Ben çete savaşı bekliyordum.
What? I was promised a gang war.
Ali'ye onu koruyacağıma dair söz vermiştim.
I promised Ali I would protect her.
Tim söz verdiği burs parasını alamayabileceğimi söyledi.
Tim told me I might not be receiving the scholarship money he promised.
Yalnız gitmeme izin vereceğine söz vermiştin.
You promised you'd let me go alone.
Davetiyeler, bana verdiğin söze rağmen hala hazır değil.
Invitations still not ready, despite what you promised me.
Triceraton'ların ana gemisine girmenin.. .. bir yolunu bulacaktım, değil mi?
- I promised to find a way to break into the Triceraton Mothership, did I not?
bu yükseltmelerin Fugitoid'in söz verdiği gibi iyi olup olmadığını görelim.
- Let's see if these upgrades are as good as Fugitoid promised.
Bana koruma sözü verilmişti.
I was promised protection.
Evet, doğru, Terrence, söz verdiğim gibi hepsini geri ödeyeceğim.
That's right, Terrence - I'll pay you back in full, as promised.
Ama benim çocuklarım beni sevmeliydiler.
But my children, they were the one thing I was promised would be mine.
Tek bir sorun vardı. Black Hills kızılderili bölgesindeydi. Grant'ın asla dokunmayacağına dair Lakota'ya söz verdiği topraklarda.
The only problem... the Black Hills are located on Indian territory... the same land Grant promised the Lakota he would never touch.
Önceki kuşakların yakaladığı fırsatları değerlendirememiş insanlar.. ... batıyı vaat edilmiş topraklar olarak gördüler.
And people who are not seeing the opportunities that they saw in prior generations see the West as that great promised land.
"Söz verilen kendimize ait yerleşim alanını istiyorum." "Özgür olmasak bile öyle yaşayabileceğimiz yeri."
"I want what I was promised, a reservation of our own, a place where we are free, even if we are not."
Ve şimdi evde babasının yolunu gözlüyor. Babası verdiği sözü tutacak mı merak ediyor.
And right now, she's at home wondering if her dad is gonna show up like he promised.
Georgia'ya söz verdim.
I promised Georgia.
Anneme beladan uzak duracağıma söz verdim.
Promised my mom I'd stay out of trouble.
Ona göz kulak olacağıma dair söz vermiştim.
I promised I would take care of her.
Cennet
Promised Land.
Uzun zaman önce kendime bir söz vermiştim.
A long time ago I promised myself that I would live as though I expected to live forever.
Söz verdiniz.
You promised.
Kızılderililere asla dokunmayacağına söz verdiği topraklarda.
President Grant hears rumors of gold on the Lakota Sioux reservation... land that he promised the Indians would remain untouched.