Providence tradutor Inglês
712 parallel translation
Onun için iyi olacağını söylemiştim. Taşrada deneyim kazanacağını.
Told her it'd be good for her to gain experience in the providence.
Kader, adamın etrafının tehlikeli resiflerle donanmasını sağladı.
Providence provided my island with dangerous reefs.
Şimdi bir pazar araştırması yapmalıyız.
We'll have to look to Providence for a market.
Pazar mı?
Providence?
Bu mücbir bir sebep, deprem ya da yıldırım gibi.
It's an act of providence, like an earthquake or a thunderbolt.
Ama bir meyve suyu kendi kendine kurursa, bu tamamen takdir-i ilahidir eylemin, herhangi bir faaliyetin gerçek bir devinim tarafından harekete geçmesi olarak tanımlandığı IV.
But if the juice dries up of its own accord that's an act of providence. As laid down in the Act of William the Fourth, where an act is defined as any activity actuated by actual actions.
Tanrı size külrengi gözler, kahverengi saç ve büyüleyici bir gülümseme bahşetmiş.
Providence gave you grey eyes, brown hair... a charming smile.
Siz Providence'tan gelmiştiniz, değil mi?
You're the one that's from Providence, aren't you?
Providence'lı bir çocuk New York'a geldiğine mutlu olur sanıyordum.
Why, I'd think a boy from Providence'd be very happy to make a trip to New York.
Baban Providence'ta babamın arabalarını satıyor, değil mi?
Your father sells my father's automobiles in Providence, doesn't he?
... tövbe edip ruhunuzu kurtaracak mısınız, ben Tanrı'nın inayetinin aracıyım.
... whether ye shall repent and be saved, for I am the instrument of Providence.
Bunun takdiri ilahi olduğunu... söylerdi hep. Anne'i kendi kızı gibi görürdü.
"It's just the Providence that created them for one another.", she used to say.
Biraz da şansın yardımıyla planını tam zamanında fark ettim.
By the mercy of Providence, I discovered the plot in time.
- Kaderin işi olduğuna inanıyorum.
- I really believe there's providence in it.
Harry polisin adamı direk ona getirdiğini söyledi.
Harry says that Providence dropped the man right into his lap.
Dinle, Alvin, tanrının takdirini bazen anlayamayız.
Mind you, Alvin, we can't always figure the ways of Providence.
İsterseniz kader deyin.
Providence, if you will.
Olay, 4 Temmuz'da Providence, Rhode Island'da vuku buldu.
It was in Providence, Rhode Island, on the 4th of July.
Bahçelerindeki bol meyvelerle karnımızı doyurarak... bereketini bizimle paylaşan bağışlayıcı tanrımız... bize verdiğin bu dünyevi gıdalar için sana şükrediyoruz. Yine de kalplerimiz gökten inecek kudret helvan için atmakta.
O merciful Providence, who, of thy generous plenty... doth give us the abundant fruits of the field for our sustenance... grant us that though we are duly and properly grateful... for this our earthly food, yet our hearts may be more lastingly fixed... upon thy heavenly manner.
Tanrının takdiri ile ne demek istediğini anlamak zordur.
The ways of Providence are inscrutable, Dr. Rivers.
Bu kızın sırılsıklam olması takdiri ilahi miydi?
Was it Providence that sent that poor girl in the rain?
Sevgili bayan, suçlu insan konusunda geçirdiğim deneyimler Kaderin biz fanilere uygulanan ceza olduğunu göstermektedir.
My dear lady, in my experience of ill doing, Providence means the work of punishment to us mortals.
Bu tavrında kurtuluşunun da etkisi büyük. Faydası yok, Grainger.
You cling to your belief, my boy, that providence is specially concerned about your survival.
Çok değerli muhterem Peder,... Yüce Tanrı'nın yardımıyla güvende ve güçlüyüz.
" Very Reverend provincial Father... with the help of divine providence, we are safe and sound.
Yüce Tanrı bize yardım eder.
Divine providence will help us.
Çünkü Yüce Tanrı'nın buraya sığınmanız için gönderdiği sizler hakikatin ışığından uzaklaşmış iki ruhsunuz.
Because divine providence sent to our refuge here two souls on which the gospel's light must descend.
Tasarruf diye bir şey var.
There is the Providence.
Bir serçenin ölmesinde bile bir bildiği vardır kaderin.
There is special providence in the fall of a sparrow.
Tanrı'nın tasavvuru nedir, ben bilemem. Ama Tanrı'nın takdirinden şüphe etmeyin.
What vision Gods sent you I can't say, but don't doubt the ways of providence.
Kader Antonio'nun yüzüne gülmüştü!
Providence had smiled on'Ntoni in the dark.
Alnına ne yazılmışsa o.
Everything is divine providence.
Haftasonu sona ermek üzereydi ve Tanrı'dan bana bir şans daha sunmasını bekleyecek değildim..
The weekend was nearly over, and I could hardly expect providence to offer me so promising a chance again.
Şu an hissettiğimiz neşe yüce tanrının bize telkinde bulunduğu sıkıntıların sonucu.
The joy we feel today is from this struggle... which divine Providence has inspired us to.
İlk defa tanrı bizi birileri için faydalı olacak hale getirdi.
It's the first time Providence has made us useful to someone else.
Bu takdiri ilahi, eminim.
That's Providence for sure
Onlar bize Tanrı'nın lûtfu!
And they bring with them the Divine Providence!
- Orasını tanrı bilir.
- Let us trust in Providence.
Bu işle ilgili işin zor.
You'll never get Providence interested in this enterprise.
Tanrı yolunuzu açık tutsun ve sizi korusun!
May providence guide you and comfort you.
Tanrı'nın işi işte, yük vagonu yerine tramvay göndermiş bize.
Divine Providence sent a streetcar instead of the gondola.
Su testisi su yolunda kırılır.
Because... the grain of sand falling off the hands of providence...
Bak Tanrı sana ne nasip etti?
Look what providence has sent you.
Tanrı'ya şükürler olsun, Harry'nin işi bitmiş.
Harry, thank Providence, the last of Harry.
- Tanrı kim, anne?
- Who's Providence, Mommy?
Birinci Roderick'e, Büyük İngiltere'miz için tüm yaptıklarına, gerçeği Tanrı sağlayabilir ve ödüllendirebilir!
To Roderick the first, for all that he has done for this great England of ours, may providence provide a true and just reward!
Bu "Providence Journal" değil mi?
Say, isn't this the Providence Journal?
Aman, şansımızı zorlamayalım.
Perhaps better not tempt Providence again.
Kader sizi karşıma çıkardı.
You are like Providence.
- Belediye.
- Providence.
Providence'teki halka açık tuvalet, General.
The comfort station in Providence, General.
Onun ölüm emrini tanrı mı verdi?
Was it Providence that ordered her to her death?