Quandary tradutor Inglês
106 parallel translation
Tahmin edeceğiniz gibi ayıcıklar şaşırıp kalmışlar.
You have to admit, the poor little bears were in a quandary.
- Şaşırıp kalmışlar.
- They were in a quandary.
Yazık, benim için çok önemliydi. Çok cesur bir genç kızsınız... Ama beni çok güç bir durumda bıraktınız.
You are courageous but you put me in a quandary.
İşte ikilemimiz de bu.
Here we have our quandary.
Tereddütteyim çünkü AIfred de Musset'i davet ettim.
I'm in a quandary because I've invited Alfred de Musset.
- Farz edin, dinleyicilerinizden biri nerede Çin yemeği yiyeceği konusunda muallakta. Reklamınız onlara yardımcı olmaz mı?
If your listeners were in a quandary over where to buy good Chinese food, your commercial would help them.
Eee, ne yapacağımı bilmiyorum.
Well, I'm in a bit of a quandary.
Senin girdiğin tehlikelerde olduğu gibi, ben de kendi işimde ikileme düşersem...
And when I find myself in a quandary as to the proper course of action,
Bu beni ikilemde... tereddütde bırakıyor.
This has me in a quandary... A puzzlement.
Hala belirsiz bir şeyler var çünkü onlardan korkan kültürler kadar çok vampir çeşidi var.
- But still that leaves us in a quandary, because there are as many kinds of vampires as there are cultures that fear them.
Şu anda oldukça zor bir durumdayız.
We're in a bit of a quandary right now.
Bu da bize başka şans tanımadı.
That puts us in a quandary.
Buruna kaçmış kakaolu kurabiye.
Stuck Cocoa Puff. It's a quandary.
Ama bu hatalı genleri çıkarma kavramı... senin için etik sorunları yaratıyor olmalı.
But the whole concept of removing faulty genes must have you in an ethical quandary..
Ama Sorun'a gelince- - Japon arabalarını pek sevmem.
But the "Quandary" - - I don't like the Japanese cars. I don't like the Ethical Quandary.
Bu olay, bizim katili çıkmaza sürüklemiş olabilir.
Now, this must have placed our murderer in something of a quandary.
İkilem içindeyim.
I'm in a quandary.
Diğerlerinin yanında söylemek istemedim. Ama bir dilemma içindeyim.
I didn't wanna say anything in front of the others, but I find myself in a bit of a quandary.
Aslında ikilemden çok hıyarlık yapmak gibi.
Well, it's not so much a quandary, really, as it's more of a pickle.
Kararsız kaldım.
Quandary.
Bir an seçemedim, o benim yıldızım Chitpore'mi?
For a moment I was in a quandary. Is this my star of Chitpore?
Şimdi karasızlık içindeyim.
But now I am in a quandary.
Ama sen ölümden korkmuyorsun, bu yüzden ikilem yaşıyorum.
But you're not afraid of death. That puts us in a quandary.
Sen ne arıyorsun burada?
What the hell are you doing here? - Moral quandary.
Asıl ahlakı ikilem sensin.
- You are a bloody moral quandary.
Zor durumdayım beyler.
I'm in a quandary, gentlemen.
- Bir ikileme düştüm.
- I'm in a quandary.
Bir ikilemi çözüyorum.
- I'm consulting on a quandary.
- İkilemim. Hazır mısın?
So, my quandary, are you ready?
Bu ikilem benim kafamı karıştırıyor. Hadi! "
It's a quandary that's perplexing me.
Steven, ikilemde kaldığın zaman, benim yaptığımı yap
Put on some Donny Osmond, close your eyes and ask yourself one question... who's richer? Steven, when you're in a moral quandary, do what I do,
Sanırım Bellick bu bulmacayı birleştirme oyunundan oldukça çok zevk alıyor.
So I think that's a quandary for Bellick that he enjoys, you know, trying to put that puzzle together.
Ahlaki-ikilem zamanı.
Moral-quandary time.
Ahlaki açıdan büyük tereddüt içindeyim.
I'm... in the throes of a moral quandary right now,
Bu konuda biraz ikilemde kaldım.
I'm in something of a quandary about it myself.
Bir çıkmaza girdim ve yardımın gerekiyor.
Well, I'm in a quandary and I need your help.
- Bu bir ikilem.
- It's a quandary.
Zor durumda olduğunu anlıyorum evlat.
Well, I do see your quandary, old boy.
Endişeye gerek yok, zavallı kızda aynı tereddüdte olmalı
Not to worry, the poor girl must be in the same quandary
Ama eğer kendilerine bu kararsızlığı, mistisizmi ve olasılığı deneyimleme izni verirlerse tavşan deliğinden çıktıklarında başka biri haline gelirler.
And if they allow themselves to experience the quandary... and the mysticism and the possibility... that when they emerge from the rabbit hole they're a different person.
Ama böyle bir açmaz sizin için bir tek ziyafetten fazlasına değer.
But such a quandary must be worth more to you than a single, solitary indulgent meal.
Bu mermilerin insan vücudunda büyük yaralar açtığı bilinen bir gerçek. Ki bu da rüyamla ikilem oluşturuyor.
Now, it's common knowledge that minie balls cause huge gaping holes in human flesh which leads to a quandary in my dream.
Bu sadece seni Booth'la ikilemde bırakacaktı.
That just puts you in a quandary with Booth.
Bn. Lajmi tereddütte kaldı.
Ms. Lajmi was in a real quandary.
Beni ikilemde bırakıyorsun Jack Donaghy.
You put me in a quandary, Jack Donaghy.
İkilem.
A quandary.
Senin ki yedi öğün ahlaki kararsızlık yemeği gibi benim ki de problem hamburgeri gibi.
You've got this, like, seven course meal of a moral quandary going on, I've got this little fast food burger of a problem.
Bir başka gün, bir başka moral ikilemi daha.
Another day, another moral quandary.
- Şaşırıp kalmışlardı.
- In a quandary.
Hangi kusku olursa olsun, hangi soru olursa olsun yüregin seni asla yaniltmaz.
Whatever the quandary, Whatever the question...
Tam bir ikilem içindeyim.
Now, I'm in a quandary.