Rakı tradutor Inglês
186,478 parallel translation
Benim dolabımdaysa sevdiğim kadının 200 sayfalık kitabı var, benimle neden evlenemediğini uzun uzun açıkladığı bir kitap. Onu ortada bırakırsam tekrar tekrar okurum.
In my closet, I keep a 200-page book written by the woman I loved, explaining at great length and in specific detail the reason she could not marry me, which, if I were to leave out in the open, I would find myself reading over and over.
Ama Sunny'yi rahat bırakın!
Just leave Sunny alone!
Bu dizi insanda Ne huzur bırakır ne de ağız tadı
PATRICK WARBURTON MALINA WEISSMAN
Yalvarıyorum, bu diziyi izlemeyi bırakın.
I beg you, turn this program off now.
Bazılarımız geride bırakıldı.
Some of us got left behind.
Sonra bir gün serbest bırakıldım. Başka biri kandırdı.
Then one day, I was set free and fooled into another.
Bırakıp amaçsızca bir hayat yaşamaya çalıştım. Normal alelade biri olmaya.
So I left, tried to live a life without purpose, be normal, ordinary.
Eşyalarınız asla refakatsiz bırakılmaz.
Your pieces are never left unattended.
Sigarayı bırakırdım.
Quit smoking.
Çünkü içki içen her ergen bana asılıyor ve kolumda birini gören beni rahat bırakıyor.
Because every frat boy with his liquid courage has a tendency to hit on me, and if I've got some arm candy, they tend to leave me alone.
Şah damarı kesilmiş ve açık alana bırakılmış.
His carotid is sliced upon, and he's been left out in the open.
Liv'e ulaştınız, mesaj bırakın.
This is Liv, leave me a message.
Gün ortasında ekinlerini bırakıp gitmesine ne sebep olabilir dedim.
I couldn't imagine what might cause him to leave his crop in the middle of the afternoon.
Çantanı yukarı bırakıp çaydanlığı ocağa koy.
Put your bag upstairs and put the kettle on.
Kardeşini banyoda yalnız bırakırdın, sonra da dışarıda gezerken bulurdun. İnsanlara duyduğu sesleri ve gördüğü şeyleri söylediğinde de hasta olduğunu düşündüler.
You'd leave your brother in the bathroom and find him wandering outside, and when he told people about the voices, the visions, they said he was sick.
Ve şimdi aşırı kuvvetli ve kontrolsüzken özgür bırakıldı.
And now he's running around free in the "on" position with too much power and no self-control.
Biz arkada bırakılmadık.
We didn't get left behind.
Endişelenme, onu terkedebillirler ama, ben arkada bırakılmak için çok harikayım.
Don't worry, they might ditch him, but I'm too awesome to leave behind.
Eğer Octavia orda olsaydı, Onu kalması için bırakır mıydın?
If Octavia was in there, would you let her stay?
Onu senin için arkada bırakıyoruz bu arada
We're leaving it behind for you, by the way.
Bırak kardeşimi.
Now put my sister down.
Bırak gideyim.
Let me go.
- Bırak onu öldüreyim.
Let me kill her.
Bırak fırtına kopsun.
So let's break out of it.
Bizi takip etmeyi bırak.
Stop following us.
Dolayısıyla doğrusal düşünmeyi bırak.
So stop thinking linearly.
Bıçağını bırak Michael!
- [Helen crying ] - [ Speaks Mandarin] Put the knife down, Michael!
Bırak öyle olsun.
Let it just be.
Hemen bırak onu yerine!
Put that down at once!
Bırak!
Let go of me!
Bırak beni!
Shut it!
Onu rahat bırak Rick.
Leave him alone, Rick.
Komik olmaya çalışmayı bırak.
Stop trying to be funny.
- Beni kontrol etmeye çalışmayı bırak.
Stop trying to control me.
Karışık beyin yemek istiyorlarsa bırak yesinler.
If they wanna eat brain mash, let them eat brain mash.
Beni yalnız bırak!
- Just leave me alone!
Sürüngeni bırak, Uzay Kaptanı.
Unhand the reptile, Space Captain.
- Bırak.
- Let go!
- Bana direnmeyi bırak.
- Stop fighting me.
Bırak onlarla ben konuşayım.
Let me talk to them.
Jasper, silahını yere bırak.
Jasper, put down the gun.
Bırak yükselişi durdurayım, en azından karakanın kim olduğunu öğrenene kadar.
Let me stop this ascension, at least until we know who the natblida is.
Bırak uyuşturucuyu.
No more drugs.
Rahat bırak onu Monty.
Let him go, Monty.
Kalanımızı bırak gitsin.
Let the rest of us go.
Bırak!
Get off...
Bırak yardım edeyim.
Let me help you.
Bırak beni, ben Trikru'yum.
_
- Bırak!
- Get off.
5 ay dayanamazsın, bırak 5 yıl olsun.
You won't last 5 months, let alone 5 years.
Bırak onu Hardy.
Let it go, Hardy.