Rumours tradutor Inglês
956 parallel translation
16. yüzyılda, muhteşem zenginlik söylenceleri İspanyol maceraperestleri, bu yalnız yere çekmişti.
In the 16th century, rumours of fabulous wealth drew Spanish adventurers to this lonely place.
İskelede söylentiler dolaşıyordu.
Rumours came from the pier.
Ziggurat'ın askeri bir tesis olduğuna dair söylentiler var.
There are rumours that the Ziggurat is actually a military facility.
Dedikoduları duydunuz, değil mi?
You've heard the rumours, haven't you?
Tabii buraya tak diye kafamda her çeşit düşünceyle gelebilirdim, yani senin hakkında duyduğum dedikodular gibi!
'Course I coulda come barging'in here with all sorts of remarks... like, uh... couple of rumours I just heard about you.
Onu düşman dedikoduları yaymaktan suçlu buldular.
They found her guilty of spreading enemy rumours.
- Dedikoduları değerlendiririm.
- One hears rumours.
- Eğer Bâkire'nin isteği reddedilirse Hıristiyan âleminde bunun bir dini mahkeme değil de siyasi bir mahkeme olduğu söylentileri sağlamlık kazanmış olur.
- If the maid's appeal is overruled, it is further proof of the widespread rumours that circulate throughout the Christain world that this is not a religious but a political trial.
Söylentiler duymuştum ama o tür şeylere pek dikkat etmem.
Oh, I'd heard vague rumours, but I never pay attention to that sort of thing.
Kaçtığımı ve tüm o söylentilerde bir gerçek payı olduğunu söyleyeceklerdir.
They would say I was running away, that there was truth in all these rumours.
- Söylentiler mi?
- Rumours? - In the village.
- Öyle bir dedikodu dolanıyor.
- There are rumours to that effect.
İstilacı ordular ve toplu yıkım söylentileri histeriye dayanmaktadır ve kesin olarak yanlıştırlar.
The rumours of invading armies and mass destruction are based on hysteria and are absolutely false.
Tekrar ediyorum, bu söylentiler kesin olarak yanlıştırlar.
I repeat, these rumours are absolutely false.
Etrafta dolaºan söylentiler istemiyorum.
I won't have rumours going around.
- Asılsız dedikodularından biri daha.
- Another of your unverified rumours.
Söylentiler, durumunun ciddi olabileceği yönünde, bu da ülkesindeki insanlar için korku ve endişe yaratıyor.
Rumours suggest her condition may be serious, causing alarm and anxiety among the people in her country.
Başka bir sürü söylenti var.
There's a lot of other rumours.
Dedikodu sütunları haftalardır söylentilerle dolup taşıyordu.
The gossip columns had been full of rumours
Ama gemiye daireler çizdirdiğim dedikodusunu yaydılar, sonra "Sarı Boya" işi çıktı.
But they began spreading wild rumours about steaming in circles. - - And then "Old Yellowstain".
İş dünyasında dedikodular ne çabuk yayılır bilirsin.
You know how quickly rumours can spread in business.
"... hakkımda söylenen asılsız dedikoduların ve yalanların hiçbirine inanmayın.
"Please believe none of the rumours and lies " that you have no doubt heard about me.
Rakibiniz Isan, çevreye kötü niyetli söylentiler yayıyor. Karınızın bir aşığı olduğunu ve kaçtığını söylüyor.
Your rival, lsan, is spreading malicious rumours concerning this matter.
Komünist olduğuna dair söylentiler duydum.
I've heard rumours that you're a communist
İnsanların benim hakkında ne konuştuklarını biliyorum. Ama umrumda değil.
I heard the rumours that people were spreading about me but I didn't care
Ben yalnızca haberciyim.
I'm only the bearer of rumours.
Dedikodular, dedikodular.
Philip is dead. Rumours, rumours.
Ölümüyle ilgili dedikodular vardı.
There were rumours of his death.
Sana ötekilere ne dediysem aynısını söyleyeyim mi dedikoduya ihtiyacım yok, operasyon için bana delil lazım.
I'll tell you like I've told others - I don't need rumours, I need evidence to take action.
Bir de Marslılar hakkında söylentiler var. Hala yayılıyor.
Also those rumours about men from Mars are still spreading.
- Ölümü esnasında çalıştığı proje hakkındaki garip dedikoduları duydun mu?
- Do you recall some strange rumours about the project he was working on at the time of his death?
Çok üzgünüm,... -... günde bir düzine söylenti geliyor.
- We have a dozen rumours a day.
Ama üçüncü elden gelen söylentilerle plan yapamam.
But I cannot make a plan based on third-hand rumours.
- Söylentiler.
- Rumours.
Kulağıma geldi, ama sana kim söyledi?
I've heard rumours, but who told you?
- Biri iftira atmış olmalı.
Could be it, rumours, they're always flying around for no reason.
- Dedikoducu kimseler var.
- Rumours... - Well at the office...
- Neden? - İş dedikoduları.
What kind of rumours?
Bu söylentileri kim çıkardı bilmiyorum.
I do not know who has started these rumours
Zamanla söylentiler kesildi ve insanlar Yukinojo'yu unuttular.
In time, rumours ceased and people forgot about Yukinojo
Bu oda sanki...
These rumours...
Ben, bu asılsız suçlamaları ve yalan haberleri çıkartan rezil gazeteciyi kınıyorum! Şuna bir bakın!
I would like to deny the allegations made by an infamous journalist who's spreading false rumours.
Rıhtım civarında bazı söylentiler duydum. Sizin hakkınızda bir şeyler öğrenebilirsem bunu paraya çevirebilirim diye düşündüm.
I heard rumours around the waterfront and I figured if I got something on you, it might be worth money to somebody.
- Ne gibi söylentiler?
- What rumours?
Yaygın bir dekikoduya göre, Büyükelçi ve eşi yakında boşanacaklar.
Rumours have been rife that the Ambassador and his wife... are getting a divorce.
" Boşanma dedikodularını yatıştırmak için, Amerika'ya Martha'yla birlikte dönmeniz gerektiğini düşünüyorum.
" To allay rumours of divorce, Martha and you should return to the States together.
Evet, bazı söylentiler vardı.
Yes, there were rumours. What rumours?
Hikayeler, uçuk dedikodular.
Stories, wild rumours.
Mesela, söylentilere göre devrimin Demir Perde arkasından finanse edilmesi gibi.
For instance, the rumours of a revolution financed from behind the lron Curtain.
Sadece dedikodudan ibaret.
- Rumours.
Baylar, Konuya kestirmeden gireceğim Pozisyonumuzun kötüleştiği hakkında Söylentiler duymuşsunuzdur.
You have heard rumours that our position is deteriorating.