Saatlerce tradutor Inglês
2,622 parallel translation
Saatlerce penceremden, evini gözetledim.
I watched her house from my window for hours.
Saatlerce orada kalabiliyorsun, ama başka bir şey yapamıyor musun?
You can go in there for hours, but you can't do anything else?
Saatlerce seviştik.
We made love for hours.
Hiç eko kullanılmamıştı. Saatlerce emek vermiştik.
And it sounded really nice in the studio.
Kadın bir cinayete kurban gitmiş. Polis saatlerce otel personelini sorgularken tanıklardan biri olay yerinden topallayarak kaçan bir adam gördüğü yönünde ifade verdi.
Ms. Winberg was a well-known socialite and model but was also known for her dedicated charity work around the city.
Saatlerce orada takıldım.
'I hung around for hours.
Çocukken uyumadan önce saatlerce konuşurduk.
- As kids, we'd talk for hours before falling asleep.
Bu saatlerce sürmüş.
... for several hours.
Dolayısıyla saatlerce...
So it was just hours of...
Yaslı kişiler saatlerce yitirdikleri kişiyi düşünüyor.
Many hours for the mourners to remember their dead.
Saatlerce burada kalabiliriz.
We could be here for hours.
Burada saatlerce duruyorum.
I spend hours here.
Bu, saatlerce konuşmamızdan daha etkiliydi.
That was more to the point than talking for hours.
Boğulduktan sonra saatlerce burada bekledim.
I stood here for hours... after he drowned.
Cesetle beraber saatlerce orada kalmış.
He had been there for hours with the body.
Dinle, durmadan saatlerce seninle konuşmak için eğitildim buradan düşecek kadar sersemleyene dek daireler çizip duracağım fakat içimden bir ses bu saçmalık için fazla akıllı olduğunu söylüyor bu yüzden neden kısa kesip bana sorununun ne olduğunu anlatmıyorsun?
- Listen, I'm trained to talk to you for hours on end, and I'll go around and around in circles until you're so dizzy that you fall off of here, but my gut tells me that you're too smart for the standard bull, so why don't we just cut right to it and you tell me what's your problem?
Koduğumun iskelesinin üzerinde saatlerce yağmurun altında... koduğumun teknesini beklemek... ki bu tekne hiç gelmez, çok heyecanlıdır amına koyayım.
If you think standing on the fuckin'pier at Rossaveal in the pouring fuckin'rain for hours on end waiting on a fuckin'ship that's never gonna fuckin'arrive is fuckin'exciting.
Sanıyordum ki saatlerce becerileceğim!
I thought... I was going to be screwed for hours!
Küvet musluğu saatlerce açık kaldı.
The faucet in the tub was left on for hours.
Kendileri saatlerce oturup bağırsak sendromuyla uğraşırken oyalanacak bir şey bulmam lazımdı.
I had to do something to amuse myself while this one sat on the throne for hours dealing with his irritable bowel syndrome.
Avrupa aksanınla saatlerce saçma sapan konuş.
You spout crazy nonsense for hours in Eurotrashenese.
Saatlerce temizlik yapmış olmalı.
He must've been cleaning for hours.
Yatırımcılarımla anlaşmak için az önce telefonda saatlerce dil döktüm.
I've just spent hours on the phone dealing with my investors, my wife, my mother.
Geraldine ortadan kayboldu, Tony yalnız kalmış... saatlerce...
Geraldine just kind of disappeared, and Tony got left alone... For hours......
Saatlerce konuştuk
We talked for... It felt like hours.
Saatlerce öylece durmaktan kafayı yiyeceğim.
I go crazy standing around for hours.
Bacaklarım saatlerce ayakta durmaktan şişmiş.
My legs are swollen from standing up for so many hours.
Saatlerce evdeyim ama.
I am home alone for a lot of hours!
Bunun saatlerce çalışması lazım millet.
This should work for a few hours, guys.
Saatlerce tartıştık.
God... for hours.
Uzun saatlerce süren senaryo yazmalar işinin bir parçası.
Sarah's the head writer. Long hours writing scripts kind of comes with the territory.
Andy, Saatlerce güneşin altında ağır bir çanta taşıyacaksın
Andy, you're gonna be carrying a heavy bag in the hot sun for hours.
Daha saatlerce gelmeyecek.
She's at work. She won't be home for hours.
Oturup saatlerce konuştuk!
We sat down and talked for hours!
Saatlerce uyuyabilirsin.
You could be asleep for hours.
- Evet. Saatlerce, belki günlerce ortaya çıkmaz.
He may not come out for hours, days even.
Annenle küçük Nate'i nasıl koruduğun, neler söylediğin konusunda onu saatlerce konuştururdum.
I could get him to go on for hours about how you protected your mom and little Nate, the things you said.
Patrick Garney'nin kız arkadaşını senden aldığını öğrendiğin zaman orada saatlerce dikilip durmuştun.
You spent hours out there the day that you found out that Patrick Garney had stolen your girlfriend.
Toplu iğne ucu kadarı bile öldürebilir ve öldürmenin dışında, insanı saatlerce komple felç edebilir.
A dose the size of a pinhead can kill, and short of killing, it can completely paralyze a person for hours.
Polisler saatlerce ayakta dikilip bu hıyarların yalnız kadınlar için fotoğraf çekmesini engellemeye çalışıyor, çünkü kocaları artık onları becermediklerinden çok canları sıkılıyor.
Cops, standing around for hours, guarding some street from these shitbirds taking pictures for lonely housewives who are bored out of their minds'cause their husbands won't screw them anymore.
Bir dünya belge olacak, saatlerce sokaktan uzak kalacağız.
Gonna be a ton of paperwork, Keep us off the streets for hours.
- Burada olmamakla kalmıyor saatlerce de gelmeyecek.
Not only is he not here now, he won't be here for hours.
- Saatlerce sikiştik ben, dokuz kere boşaldım ;
- No, we'd fuck for hours.
Hem de saatlerce.
For hours. With gusto.
Hikayeye tat katmak için bana saatlerce duygu sömürüsü yaptın.
Making cow eyes at me for hours to add a little spice to the story.
Avukatlar, çocukların velayeti nafaka, intihar arzusu saatlerce Meclis TV'ye kilitlenen gözler...
Lawyers, custody battles. Alimony, thoughts of suicide... Hours just staring at the Public Affairs Channel...
Saatlerce küçük ve karanlık bir odada yalnız olurum.
Step hours in a small dark room and only.
Dev palmiye ormanında saatlerce yol almıştık.
traveled for hours by a giant palm plantation.
Leonel saatlerce direndi.
Leonel lingered for several hours.
Küçük faremin saatlerce nerede saklandığını bilmiyor muyum?
Know where my little mouse hides herself for hours on end?
Manyak narenciyeci Windows bozulunca oturup ağlayarak saatlerce ciyaklamış.
Um... okay.