Shine tradutor Inglês
4,186 parallel translation
Şu büyük, korkunç adam gökyüzünden bir anda geldi, Kuzey Kutbu istilaya uğradı, elflerin etrafını çevirmeye başladır, bütün o büyük parlak ışıklar ve her şey ve...
This big, scary man drops out of the sky, the North Pole is invaded, they start rounding up elves, all of these lights shine down and everything and...
* Ama bazıları parlamak için doğar ve yapamaz tek başına *
♪ but there are some born to shine ♪ ♪ who can't do it alone ♪
* Güneş pırıl, pırıl *
♪ Sunshine shine
Uyanın bakalım!
Rise and shine!
Benim parlayarak caka satan.
I shine, I flaunt.
Kimi başarabilendir, kimi başaramayan.
Some do, some don't. I shine, I flaunt.
Bu bizi parlatan şeydir ya da bağırsaklarımız dışarı fırlamış ve sinekler ağzımı sıçarken pisliğin içine yuvarlanıp sürtükler gibi öldüren.
That's what makes us shine... or roll over and die like little bitches in the dirt... with our guts exposed and flies shitting in our open mouths.
Bakın hanımefendinin ne kadar hoşuna gitti.
See how the good lady's taken a shine.
Onun botlarını parlatmaya değmeyecek şımarık Sandhurst veletlerini memur olarak atamaya zorlanmıştım.
I was forced to give officers commissions to spoiled Sandhurst brats who weren't fit to shine his boots.
Ne kadar yakından denerseniz, o küçük meşalenizi yakarsanız o kadar az görürsünüz.
The closer you try to shine your little torch, the less you will ever see.
Sizlere savaşta parlayıp tanrıları etkileme fırsatı sunuyoruz. Bittabii rüyanızda bile görmediğiniz ganimetlere kavuşma fırsatıyla birlikte.
We can offer you a chance to shine in battle and impress the gods, and to bring back such plunder that you have never seen before.
Kalkma vakti! Olmaz.
Rise and shine!
Sonunda bu gerçekleştiğinde yaptığı tek şey hala bu dünyada olduğumu hatırlatmak oldu.
And then, when that finally came true, all it did was shine a light on the fact that I'm still in this world.
Güneşi çıkartabiliyor muyum?
- I can make the sun shine?
Karanlıkta tehditkar gözüken bir çok şey üzerlerine ışık saçtığımızda dost canlısı olurlar.
- No. - Many things that seem threatening in the dark become welcoming when we shine a light on them.
♪ Dünya parlıyormuş gibi gözüktüğünde Sanki çok şarap içmişsin gibi
♪ When the world seems to shine Like you've had too much wine
Belli ki biri biricik Hal'imize göz koymuş.
Well, someone's clearly taken a shine to our Hal.
- Güneşi parlatacağız
We'll make the sun shine bright
O adam bu lanet olası ailede kimsenin parlamasına izin vermiyor, çünkü çocukluğunda ninem onun canına okumuş.
Because that man cannot let anybody in this whole goddamn family shine because Nana was a cunt to him when he was a little kid.
Ve daimi ışık üzerine parıldasın.
And let perpetual light shine upon her.
- Parlak görünüyor.
- It looks like pot shine.
- Dünya üzerinde ne varsa parlak değil mi?
- What on earth is pot shine?
* On kuruş yetmez bile ayakkabını boyatmaya *
- ♪ one thin dime - ♪ and one thin dime ♪ won't even shine your shoes ♪
♪ Yansımamı görüyorum sörf tahtamda.
♪ I can see my reflection in my surfboard shine.
Aggie'min tadına baktın.
You have taken a bit of a shine to my Aggie.
DENİZCİ 3
All of the shadows on my face So shine for me as one
Tanrım, ona sonsuz istirahat bahşet ve ebediyen ışıklar içinde olmasına izin ver.
Eternal rest grant unto him, O Lord, and let perpetual light shine upon him.
Güneş bile pardamak istemiyor.
Even the sun doesn't want to shine...
Aşağı ver ışığı.
Shine downward...
Aşağı tut.
Shine downward...
Teknoloji uzmanlarımıza döndüğümüzde de kendilerinden gizemi aydınlatmalarını bekliyoruz.
When we come back we'll have our own tech experts weighing on this and hopefully shine some light on the mystery.
~ Herkesin üzerine parlayacak
♪ Gonna shine on everyone ♪
Rozetin olduğunu göstermelisin. Kemerinin önüne tak, tam da dalganın ön tarafına tak ki görebilsinler.
You should shine that badge up, wear it right here on the front of your belt, right above your pecker where they can see it.
Bu bulgu her şeye yeni bir ışık tutacak.
This is going to shine an entirely new light on it all.
- Işığı tut.
Shine the light.
Won't you shine on me
Won't you shine on me
It won't shine
It won't shine
It won't shine for me
It won't shine for me
Won't you let it shine
Won't you let it shine
Won't you shine for me
Won't you shine for me
It won't shine for me, no
It won't shine for me, no
Mısırlılara bak, ölümü nasıl ışıl ışıl yapacaklarını biliyorlarmış.
Look at the Egyptians, they knew how to make it shine.
- Uyan bakalım.
- What? - Rise and shine.
Opera'nın zorluklar yaşadığını biliyorum, fakat önerimle Londra'nın müzik hayatı parlayacak.
Which liberate not only the Opera House of the difficulties London but will meet with shine.
Doğma ve parlama zamanı.
It's time to rise and shine.
Sanat öğretmenim bir çeşit dahi olduğumu söylüyor, Shine'daki çirkin adam gibi... -... ama makarna ile.
My art teacher thinks I'm some sort of a genius, like the ugly guy in Shine except with macaroni.
Parlayın Genç astronomlar ve sanırım iyi geceler sanırım.
Shine on, young astronomers, and I guess good night.
Kişisel ve seni çok yakından tanımlayan, önemli şeyler yaptığında en parlak halinle ışıldıyorsun.
You always shine your brightest when you do something personal, something intimately important that defines you.
Bu ışığa sahipsin bırak parlasın!
You've got to let it shine!
Işığı o tafa tut.
Shine the flashlight there.
# Gözlerindeki parlaklık karanlıktaki ateş böceği gibi. #
"The shine of your eyes is like a firefly in the darkness."