Stuck tradutor Inglês
20,603 parallel translation
- Asansörde kalmamız seni suçun değil.
Not your fault we're stuck in an elevator.
Burada kapalı kaldık çünkü bence karma geri işliyor ve sonunda siz ikinizi yeniden bir araya getireceğiz.
I thought we were stuck in here because of karmic payback for this hit-and-run, but it turns out, it's'cause we're gonna get you two back together.
Yani, Kent Yönetici Yardımcısı olma yolundayken sen Quantico'da takılı kaldın.
I mean, you're stuck here at Quantico while Kent is on track to becoming Assistant Director.
Sana ve Miranda'ya iyilik olsun diye geldim ama burada sıkışıp kalmışım gibi hissediyorum.
I came here as a favor to you and to Miranda, and now it just feels like this is where I'm gonna end up being stuck.
- Koltukların arasına sıkışmış!
No, it's stuck between the seat!
Ölümsüzlüğü geçirmem için beni eski bir kurumuş kuyunun dibine tıktı...
She stuck me at the bottom of an old well - to spend my immortality...
- Burada tutsağız ve artık Kanca'yı kurtarmak için senin kalbini kullanamayız.
It means we're stuck here, and now we can't use your heart to save Hook.
Birisi içini toprakla doldurmuş ve Jenny Hulce isminde mezat taşı bırakmış.
Someone filled it with dirt, and stuck in a tombstone for Jenny Hulce.
Pamuk yapışmıştı.
Some lint got stuck to it.
Ve California'da at sürmüş bir kızın yanında takıldım kaldım.
And I keep getting stuck next to this girl who rides horses and has been to California.
Kocan, örneğin körfezdeki çoğu sevkiyatta parmağı var. Bence ikimiz de onun gemiye yüklediği şeyin kılıçbalığı olmadığını biliyoruz.
Your husband, for example, has his big toe stuck in most of the shipping in the gulf, and I think we both understand what he's shipping, and it's not swordfish.
Dışarıda kalmış bir kadın var.
A woman is stuck out there.
Gerçekten, ama karım orada kaldı.
Really, I don't, but my wife's stuck out there.
Kim bilir sen bena yapışıp kalmadan önce benden ne istiyorlardı?
Who knows what they wanted me for before you got stuck with me? Hell if I know.
Ayrıca hiç sana "yapışıp kalmış" gibi hissetmedim. Ne olursa olsun.
And I never felt "stuck" with you, for what it's worth.
Sabah popoma sıkışmış halde buldum.
Found it stuck to my ass this morning.
Sınırı aştın, federal işlere burnunu soktun!
You went off the reservation, stuck your nose in federal shit!
Barry'i vibeladığında beyin dalgaların bana Barry'nin sıkıştığı boyutsal bölgeyi veya evrenin hangi köşesinde olduğunu belirlememi sağlayacak gerekli bilgileri verecek.
When you vibe on Barry, your brain waves send me the necessary data to pinpoint whatever dimensional pocket or corner of the universe that Barry is stuck in.
Başına kaldım.
You're stuck with me.
Kolum kapana sıkışmıştı ve mutfakta deli gibi koşturup her yere kan bulaştırıyordum.
My arm is stuck in the trap and I'm running around the kitchen like crazy, smearing blood everywhere.
Anlaşılan tuzak çok derin saplanmış.
Now looks like you're stuck in there pretty good.
Sıkışmış!
Stuck!
Aracımız pert oldu ve haydut sürüsüyle burada tıkılı kaldık.
Now our truck is totaled, and we're stuck here in a sea of border bandits.
Aynen, biri lisede öyle dedi. Lakabım olarak kaldı sonra da.
Yeah, somebody called me that in high school, and the nickname just stuck.
Alkol batağına saplanmıştım. Kafamı kaldırıyordum, içiyordum. Kafamı kaldırıyordum, içiyordum.
I was stuck in a terrifying cycle of drinking, lifting my head up, drinking, lifting my head up, drinking, lifting my head up.
Mandal sıkışmış.
The tumbler is stuck.
Burada sıkışır kalırım.
I'll be stuck here.
Birisine verebileceğim en düşünceli şey dişime sıkışmış küçük patlamış mısır tanesi.
Someone I give less thought to than the little piece of popcorn stuck in my tooth.
Ve burada sıkışıp kaldık.
And we're stuck in here.
- Sylvester... sıkıştık. Farkındayım.
Sylvester... we're stuck.
İşlevsiz bir aile içinde sıkıştık.
I know. We've been stuck in a dysfunctional family...
Demek istediğim, sıkıştık.
I mean, we're stuck.
Taco Festivali, Spiders yenilgisi, deli doktorunun köpek kapısına sıkışman, bir müşterine annenle yatması için yalvarman ve unutmadan, Kaka Günü.
Taco festival, the Spiders debacle, getting stuck in your shrink's doggie door, begging a client to sleep with your mother, and lest we forget "poopsgiving."
Bu bok çukurunda o kadar uzun zaman kaldım ki artık dışarı çıkmaya karar verdim.
I've been stuck in this shithole for so long, I decided to get out.
Uyandığımızdan beri koca sabah evde kısıldık kaldık. Öylece televizyona bakıp bir haberden ötekine geçip sonuna kadar dinliyoruz. Bu, bu çok fazla.
You know, we've been stuck in the house all morning, since we got up, and, you know, we're just staring at the television and hearing report after report and hearing it all out loud, it's just too much.
Durmuş bir motor gibi sıkıştığında... bunu söylerdin.Hatırlıyor musun?
You used to say that you were... stuck... like a stalled engine, you said. Do you remember?
Çünkü şu işe yaramaz öğrenci birliğinde tıkılıp kalmıştım.
Well, I was stuck with a lame duck student council.
Sağlık sigortam karşılamıyor. Ben de bununla idare ediyorum.
My health insurance doesn't cover therapy, so I'm stuck with this.
Göğsünüze kocaman bir vida girmiş gibi.
Like a big screw stuck itself in your chest.
Bana olan şu ; seninle tuhaf bir sohbette takıldım kaldım.
What's up with me is I'm stuck in a weird conversation with you.
Bağırması gereken bizleriz, seni hasta, kibirli...
We're the ones who should be screaming, you sick, stuck-up...
Buna bir çare bulana kadar burada mahsur kaldım sanırım.
So until I can figure this out, I'm stuck here.
Artık haftanın kötüsü veya ağaçta kalan kedileri kurtarma zamanında değiliz.
Except we're way past villains-of-the-week and kittens stuck in trees.
Burada koridorda sıkışıp kaldım!
I'm stuck out here in the hallway!
Sen olmasan Timothy ile Georgia'da bir yerlerde babamın şirketi için dozerle toprak kazıyor olacaktık.
Yeah, I mean, if it weren't for you, Timothy and I would be stuck somewhere in the middle of Georgia, bulldozing dirt for Dad's company.
Belki Jake intikamcı bir melek oldu ve işleri kendi halletmek istedi.
So maybe Jake stuck around as a vengeful spirit, took matters into his own hands.
O mayın tarlası var, sıkışmış, hiçbir yerde gitmek için.
He's in the minefield, stuck, nowhere to go.
I benim yeni oyun sıkışmış oldu.
I was stuck on my new game.
- Sıkıştı!
I'm stuck!
Sıkışmış, peki.
It's stuck, all right.
Ve son olarak da favorim... Ve çoktan trafiğe yakalandık.
And we're already stuck in traffic.