Survive tradutor Inglês
13,222 parallel translation
Çünkü tek amacımız hayatta kalmaktı.
That's'cause we just trying to survive.
Hayatta kalmak için fazla yol yok.
There aren't a lot of other ways to survive.
Böyle bir yerde sadece güçlü olanlar hayatta kalırdı.
And in those kinds of environment, the tough are the ones that survive.
Kontrol edemeyeceği şeyler yaşamış başka amaçları ve hırsları olmadan sadece bu vahşi hayat içinde hayatta kalmaya çalışan bir çocuk.
He was a kid caught up in something that he couldn't control, without any deeper ambition than just to survive in this jungle.
Bu siktiğim yerinde yaşayabilmen için elinden geleni yapmalısın.
You gotta do what you gotta do to survive in this motherfucker.
Haklı olabilirsin ama buradan çıktığımda kendimle de yaşayabilmem gerek.
You might be right... but I also need to survive with myself when I get out of here.
Bundan da sağ çıkacaksın.
And you'll survive this.
- O olmadan yapamazsın sen.
- You can't survive without him.
Hayatta kalmak için.
To survive this.
Çoğu gidiyor, çok az kişi kurtuluyor.
Many go in, most don't survive.
Don Carlos yaşayacak.
Don Carlos is going to survive.
Herhalde bir hafta hayatta kalırız.
- I think we're gonna survive for a week.
O patlamadan kimse sağ çıkamazdı.
Nobody could survive that explosion.
Hükümetten hayatta kalan tek kişi olmanın avantajları işte.
- Mm. Perks of being the only one to survive in the state bunker.
Yaşamak, başa çıkmak için hepimiz bazı şeyler yaptık.
We've all done things... to survive, to cope.
Yakalanıp zincire vurulmuş hâlde pek çoğunun can verdiği gemilerde aynı okyanusun öte yakasına getirilip satılmış oldukları binlerce çiftlikte hayatta kalma mücadelesi veren ve özgür olmak için her gün savaşan milyonlarca kadın ve erkektiler.
Sold to thousands of plantations, millions of men and women who struggled to survive and fought to be free every day.
Bu ailenin ayakta kalması için buradasın.
You here to keep this family going, to survive.
Babam daima gerekliyse savaşalım ama önce hayat kalmak zorundayız derdi.
He always said we fight when we need, but first, we got to survive.
Başka türlü kurtulamam.
I ain't got no other way to survive.
Şansım varsa ben ölmeyeceğim.
With any luck, I'll survive.
Şansım varsa ben ölmeyeceğim.
With any luck, I'll Survive.
Yaşamımızı sürdürmemize yardım ettin.
You helped us survive.
Fransa'ya dönüşüm çetin oldu ama üstesinden gelmeye çalışıyorum.
My return 10 France has been difficult, but Fm trying to survive.
Nasıl hayatta kalacağımızı, ne kadar yiyeceğe ihtiyacımız olacağını.
How to survive, how much food we'll need.
Bana bak. Birçoğunu engelledim çünkü hayatta kalmam lazımdı.
I blocked a lot of it out because I had to survive.
Bununla ve kendimizle nasıl baş edeceğimiz hayatta kalıp kalmayacağımızı belli edecek yani doğruyu mu istiyorsunuz?
How we handle it, how we handle ourselves will determine whether or not we survive it, so you want the truth?
Eğer kurallara uyarsak, eğer kordonun aşıImaması konusunda, tutarlı davranırsak, hepimiz hayatta kalabiliriz.
If we follow the rules, if we insist that the Cordon is never breached, then we can survive it.
Asemptomatik olarak hastalığı taşıdığı halde herhangi bir akut belirti göstermeyen tek kişi Thomas Graham, ama neden?
The only known patient to survive the acute phase of the virus into an asymptomatic latent phase is Thomas Graham, but why?
Eğer biz geliştirip üstüne bir de tedavi bulabilirsek, saldırı karşısında hayatta kalabiliriz.
If we can mutate it and create a cure, then we can survive an attack.
"Süsü püsü olmadan yaşayamaz." Aslında yaşayabilirim.
"She could never survive without the trimmings?" I could.
Hayatta kalmayı öğretti.
Taught me to survive.
Başka kimse hayatta kalamadı.
No one else could survive.
Benden kurtulamazsın Athos.
You'll not survive me, Athos.
Bu genç kadın bu olayları yaşadı ve maalesef nihayetinde can verdi.
the young woman who lived it but, alas, did not survive it.
Ve hayatta kal
and survive.
Hiçbir şey hissetmezseniz hayatta kalırsınız.
If you feel nothing, then you survive.
Büyük Birleşme'ye kadar hayatta kalamayacağım.
I won't survive to The Merge.
Hayatta kalmaya çalışıyorum.
I'm just trying to survive.
Geeta kaslı çocukları mağlup etmişti. Bu kızlar ne kadar dayanabilirdi ki?
Geeta had defeated beefy boys, how long could these girls survive?
55 kilo kategorisinde kazanman imkânsız.
It's difficult for you to survive in the 55-kilo category.
Burada yalnız hayatta kalamam.
I can't survive here all alone.
Geçen sefer hayatta kalmamaları gerekiyordu.
They weren't supposed to survive the last time around.
Chavez onu aldığında hayatta olduğunu biliyordum ama ona yaptıklarından sonra hayatta kalacağını düşünmemiştim.
All I know is that she was alive when Chavez took her, but I didn't know if she was gonna survive what they were gonna do to her.
Eğer hayatta kalırsan.
If you survive.
Hayatta kalırsa ona ne yapacaklarını bilmiyordum.
I didn't know if she was gonna survive what they were gonna do to her.
- Hayatta kalıp kalamayacağımı görmek için.
- To see if I could survive.
- Parti kendini kurtarır.
- The party will survive.
Bunu ona yaparsam ben kurtulamam.
If I do this to him, I don't survive.
Bu haberden nasıl sıyrılırız bilmiyorum.
I don't know how we survive this story.
Nasil hayatta kaldiniz?
How did you survive?
Buradaki insanlar nasıl ayakta kalacaklarını biliyorlar çünkü neyin gerçek, kimin sahici, kimin sahte olduğunu biliyorlar.
The people down here, they know how to survive because they know what's real, and who's authentic, who's not.