Suçlama tradutor Inglês
3,473 parallel translation
Seçim yılı 2012'nin başında Dopingle ilgili olası suç araştırmasında suçlama çıkmadı. Adalet Bakanlığından sürpriz bir açıklama geldi.
Early in 2012, an election year, the Department of Justice made a surprising announcement.
Şey, eve erken gideceğim. böylece, suçlama için Santa Rosaya çıkabilirim. İşte.
Well, I'm gonna get home early, so I can get out to Santa rosa for the arraignment.
Bu planını bozabilir Ama beni suçlama tamam mı?
Think it's gonna mess up your scam, but don't blame me, okay?
- Olanlar için beni suçlama.
Don't blame me for what's happening.
- İlk suçlama için.
For the first offense. - What?
Bu abartılı bir suçlama.
That is an outrageous accusation.
Julian hakkında, devlet verilerine nüfuz etmek, onları değiştirmek ve yok etmekle ilgili 29 suçlama vardı.
Julian was charged with 29 counts of penetrating, altering, and destroying government data.
VISA ve MasterCard hiç çekinmeden Ku Klux Klan'a, dünyadaki her türlü örgüte bağış yapılmasını zevkle sağlıyor ama hiçbir suçlama, uyarı, herhangi bir şey olmadan bu örgüte yapılan bağışları durdurmakla kalmadıkları gibi, aracıların yapmasına da izin vermiyorlar.
VISA and MasterCard will happily process payments for the Ku Klux Klan, for all kinds of organizations around the world, and yet this one, with no charges, no warrants, no nothing, they've not only blocked it themselves, they won't let any intermediaries do it.
En ciddi suçlama ise bazı askerlerin savaş suçu işlemiş olması.
The most serious allegation is that some soldiers committed war crimes.
Kendini suçlama.
Don't blame yourself.
Suçlama nedir?
What is the charge?
Kendini suçlama.
Oh, don't blame yourself.
Görebildiğim kadarıyla bir sonraki kısım, hikayenin geri kalanı gibi, kişiliğime direkt olarak bir suçlama içermiyor.
As far as I can see, the next chapter doesn't contain as direct an accusation against my person as the rest of the story.
Suçlama son derece eksiksizdi.
The state was very thorough.
Ama bak, kendini suçlama.
But look, don't blame yourself.
Bu adam bir sürü suçlama dolu bir mektup almış.
That man received a letter compiling many accusations.
Son eli de kazanamayınca, lütfen bizi suçlama.
If you do not win the final round, please don't blame us!
Beni suçlama, ağaç düştü.
We're not the only ones with trees down.
Bu çirkin bir suçlama.
This is outrageous.
2500 yıllık sosyal tarih yüzünden Zoe'yi suçlama.
don't blame Zoe for 25 centuries social history.
- Onu suçlama.
Not that I blame him.
- Sakın anneni suçlama, tamam mı?
- Don't blame it all on your mother.
CJ, sadece yeni bölge savcısının Holden'ı tekrar suçlayıp suçlama...
CJ, we just wanna know, if Holden's re-indicted by the new DA- -
Bu bariz bir suçlama, efendim.
That's a pretty bold accusation, sir. How do you know they were my sheep?
Özür dilerim Signor fakat misafirlerinizden biri hakkında çok önemli bir suçlama var.
My apologies, Signor, but a grave accusation has been levied against one of your guests.
Suçlama ne kadar rezil olursa, onlar buna o kadar ilgi gösterir.
The more scandalous the accusation, the greater their appetite for it.
Yalnızca yalnızca anlıyorum. Aile sahibi olamamamın getirdiği hüsranı o kızgınlığı, o umutsuzluğu ve suçlama duygusunu anlıyorum.
It's just that, um, it's just that I understand, you know, uh, the frustration of being denied a family, the, uh... the desperation and the anger and the blame.
Hayır, kendini suçlama.
- No, don't blame yourself.
Kendi yarattığın karmaşa için onları suçlama.
Don't blame them for the mess that you created.
İlk o akıllandığı için onu suçlama.
Don't blame her for growing up first.
En büyük suçlama Manav Raghvendra'nın iş bitirici siyasetçi... Sundarlal Khatri ile bağlantısına yönelik.
The biggest charge against Manav Raghvendra... is his connection with the political fixer Sundarlal Khatri.
Bu büyük bir suçlama.
That's a big accusation.
Ayrıca suçlama da yapmıyoruz.
- Okay. Okay. - Hey.
Ama suçlama falan yapmıyoruz, tamam.
It was awful. It was even worse than I thought it was gonna be.
Babanı suçlama.
Don't blame Dad.
Pekâlâ madem, barmeni suçlama konusunda hemfikir olup geceyi sonlandıralım olur mu?
All right, let's just agree to blame the bartender and call it a night, okay?
- Dikkatli ol, kızkardeşimi suçlama.
- Careful what you accuse my sister of.
Doğru kişiyi bulup, suçlama için makul bir kanıt bulamadan, onun gömülmesine izin veremeyiz.
We can't allow him to be buried until we're sure we've got the right person and enough evidence to convict them.
Eski yönetimin hataları için beni suçlama.
Look, don't blame me for the failures of the last regime.
- Saçmalıklarınla bizi suçlama!
- Don't dump your crap on us!
Kimse böyle bir suçlama yapmıyor.
- No one's making - that accusation.
- Suçlama yaptı mı?
Is she pressing charges?
Khurram'ın ölümü için beni suçlama.
Don't blame me for Khurram's death.
- Bu konuda beni suçlama!
- Do not, do not blame me!
Bak, eğer lav tarafından yutulursan ben suçlama.
Look, don't blame me if you get swallowed up by lava.
Sakın bunun için rahibeleri suçlama.
Don't dare blame the sisters for this.
Giancarlo'yu yaptıkları için suçlama
Do not blame giancarlo for doing his job.
Beni suçlama.
Don't blame me.
Böyle bir kasabada, böyle bir suçlama beni bitirir.
In a town like this, an accusation like that would be the end of me.
Hadi ama, onu suçlama, tamam mı?
Hey, come on, don't blame her, all right?
Onu suçlama.
- Okay, don't blame her.