Tarak tradutor Inglês
876 parallel translation
Biz insanlığı mükemmelleştirme ve onların ruhlarını arıtarak huzura erdirebilmeyi diledik.
Human Instrumentality. We hope for the peaceful purification of all souls.
Araştırma aracı Atlantis Orta-Atlantik Dağ Sırası'nın merkezine yaklaşıyor ve Joe Cann, tarak kovasının fırlatılışını kontrol ediyor.
The research vessel Atlantis is approaching the centre of the Mid-Atlantic Ridge, and Joe Cann is supervising the launch of a dredge bucket.
Önümüzdeki bir kaç saat boyunca tarak, dibe dokunana kadar binlerce metre aşağıya indirilecek ve gemi ilerlerken izsuyunda sürüklenecek.
Over the next couple of hours, the dredge will be lowered thousands of metres until it touches bottom, then dragged along as the ship creeps forward.
Tarak göründü, tarak göründü.
MAN : I have the dredge in sight, dredge in sight.
Satarım bit için tarak
I sell combs for lice
Ayakkabılar kırık şişeler, eski bir tarak.
Shoes... broken bottles, an old comb.
Keresteyi açıp tarak Harry.
Spread out and comb the timber, Harry.
Ruj, kaş kalemi, tarak, pudra, falan filan.
Lipstick, eyebrow pencil, comb, compact, things and...
Bu kimononun, kemerin, tarak da dahil tüm bu aksesuarların... ve sandaletlerin ne kadar olduğunu biliyor musun?
You know how much this kimono costs, this belt... and all accessories including the combs... and the sandals that you're wearing?
Rujumu dağıtarak fiyatı arttıramazsın.
You're not gonna raise the ante by smearing my lipstick.
Onun eskiden olduğu gibi bir erkek olmasını istiyorum, sorumlulukla yüzleşmesini de, bunu gerçeği çarpıtarak yapamazsınız!
I want him once more as the man he once was, able to face responsibility, and you don't do that by bending the truth!
Bu gece açılış için rahipler, Antik Tanrılar'a kan akıtarak fedakarlıkta bulunacaklar.
Tonight the priests will open and restore the old Gods, and make a sacrifice of blood.
Saçına taktığın tarak çok güzel.
That's a beautiful comb you're wearing.
Şu güzel gümüş tarak ve fırça setine bir bakın, tam size göre.
Look at this beautiful silver comb and brush set, it was made for you.
- Gümüş tarak ve fırça seti.
- Sterling silver comb and brush set.
Ama tarak seti sattınız, öyle mi?
And you sold him a comb and brush set?
Altın kaplı kutudaki mercan saç iğnesi. kaplumbağa kabuğundan tarak ve iğneler.
The coral hairpin in the gold lacquer box, the tortoiseshell comb and pins.
Tarak teknesinde çalışan şu adamların yanında.
With those guys working the dredge.
Ama.. şey..... biz tarak kullanmıyoruz.
But... you see... we don't use combs. Our hair is worn very short. Oh, it is?
Ağzından salyalar akıtarak ölünceye kadar orada kaldı.
Stayed right there till he died of the slobbering'fits.
Efendim, savunma, mahkum için tanıklık yapacak birini bulmak için altına bakmadık bir taş bile bırakmadı. Bu fotoğrafı sokaklarda dağıtarak söylediği saatlerde Bayan French'in evinden çıkışını ya da kendi evine girişini gören bir tanık bulmaya çalıştılar.
My lord, the defence, in its efforts to establish an alibi for the prisoner, circulated this photograph, hoping to bring forth a witness who had seen him leaving Mrs French's house or entering his own at the times that he has stated.
Tarak ayrılığın sembolüdür.
A comb is the symbol of parting.
Bu tarak Prenses Yuki'ye ait.
That comb does belong to Princess Yuki.
Kaplumbağa kabuğundan bir tarak!
A tortoise-shell comb!
Bir tarak!
A comb!
Bu tarak...
This comb...
Bunun gibi sürüyle tarak var.
There's lots of combs like that.
Bu tarak kız kardeşimin.
This comb is my sister's.
Katia'nın kanını akıtarak kendini ona dönüştürüyor.
She is transforming herself into Katia by draining her life's blood.
# Sonra sırıtarak konuştum
Then I say with a grin
"Tarak" Henry ölü gibi görünüyor.
Henry the comb looks like death warmed up.
Tarak var.
I've got a comb.
Bana saç fırçası getir, tarak getir, ne bulursan hepsini getir.
Get me a hairbrush, a comb, get me everything.
Bir tarak.
One comb.
Tarak?
Comb?
Ilıtarak iç.
It's really for gargling with.
Tarak gemileriyle gelecekler.
They'll come with their dredgers.
" Her bir heceyi çarpıtarak sarf eder
" Condemned by every syllable she utters
Maurice kırıtarak motosikletine biner.
Maurice rather preciously mounts his motor scooter.
Dedim ki sırıtarak, "Ernie, yakında tepen açılacak".
I said with a grin, "Ernie, your hair is gettin'thin,"
Kendi hayatında yaşadığın üzücü anları başkasına yansıtarak tekrar yaşamak...
We reenact our anguishes, projecting them onto somebody else.
Tarak, mürekkep...
Comb, compact...
Kel başa şimşir tarak.
Ten pounds of trousers for two pounds of rump.
Hayır, bu tarak olmaz!
No, not this comb!
Kaplumbağa kabuğundan bir tarak.
A tortoise-shell comb.
Bu tarak.
This comb!
Tarak.
The comb.
Hayır, bu tarak olmaz, lütfen!
No, not this comb, please!
Ama bu tarak gibi, Osode de yakında benim olacak.
But like this comb, Osode will become mine soon.
Fotoğrafımız gazetede çıkacak. Tarak!
( man ) WILL YOU PLEASE HOLD IT, FOLKS?
Tarak, Arminia!
Brush and hat, Erminia!