Ufacık tradutor Inglês
2,301 parallel translation
Hisseler yükselebilir tabii ama kim ufacık bir fiyat artışı için bu kadar iş yapmak ister ki?
Sure, the stocks rose, but who wants to do all that work for a shitty little uptake?
Ufacık ekmek teknemizde kendi yağımızda kavrulup gidiyorduk.
Take'em out for whores on this little rented boat.
Ondan başka 10 köpeğin daha olduğu ufacık bir kafese koyulacak ve uyutuluncaya dek o köpekler tarafından aşağılanıp tecavüze uğrayacak.
He will be put back in his tiny cage with 10 other dogs who will bully and rape him until he's eventually euthanized.
Ufacık çocuğa çişini tutturuyor.
Trying to make a little kid hold in his pee-pee!
Ufacık beyninden geçenler bu!
It's all in your little mind!
Yani, ufacık bi oral yaparsan hepiniz Bay Tatlı Rüyalar'dan bir doz alabilirsiniz.
So if you'll just give us a wee gobble, you can all have a dose of Mr. Sweet Dreams here.
Ufacık biri sikin yoktur umarım orada, ha?
I bet you're no shrimp in the cock department, huh, there, Dale?
Demek istediğim, hepiniz O'nun var olduğuna dair ufacık bir kanıt bile yokken Tanrı'nın kim olduğunu ve O'na nasıl ibadet edeceğinizi bildiğinize o kadar inandırılmışsınız ki.
I mean, all of you, totally convinced you know exactly who God is and exactly how He wants to be worshipped and all without a lick of evidence He even exists.
Onunla ufacık bir muhabbete bile karşı çıkıyorsun.
You refuse to even have a simple conversation with him.
Ufacık bi çocuğa nasıl bakılırdı bilmiyordum ne param vardı ne işim
I didn't know how I was going to manage with a small boy, with no money and no regular job.
Ufacık bir delik.
It's a hole that's this big.
Yüzünde ufacık bir gülümseme oluşturabilmek için kıçımı patlattım tüm gece.
I'm working my ass off all night just to get one little fricking smile out of you.
Koca bir Escalade'i ufacık park yerinden çıkarmaya çalışıyorum
I'm just trying to squeeze a giant Escalade out of a compact fucking parking spot!
Tatlım, ufacık bir çizik o.
Sweetie, it's just a tiny little scar.
Ufacık ama en iyisi.
Tiny, but top notch.
- Ufacık bir eleştiriye katlanamıyor musun?
- You can't bear a little criticism?
Ufacık çocuksun sen daha.
You're a little kid.
Ufacık saçlarına, minicik parmaklarına bayılıyorum.
I love her little hair, her little toes.
Sana hayatım hakkında ufacık bir bilgi veriyorum ve sen çeneni tutamıyor musun?
I give you a shred of information about my life and you go running your mouth?
Ufacık bir yem attığın an hemen oltaya geliyorum.
You throw me this crumb and I'm hooked.
Yani ufacık bir şişe için 200 dolar?
I mean, $ 200 for that tiny jar?
İhtiyacımız olmayan ufacık salak bir yüz kremine 20 dolar çok fazla. "
"for 3 ounces of some stupid eye cream that we don't need."
Ufacık da olsa işimin bir kademe daha ileri belki bir kariyere geçtiğini düşünüyorum. Ve biliyor musun?
You know, I'm almost the tiniest bit starting to think of my job as a stepping-stone to... maybe a career, and you know what?
Tek istediğim bir iyi niyet göstergesiydi ufacık bir özür ya da pişmanlık belirtisiydi.
All I needed was one gesture, one tiny expression of remorse or apology.
Hayır ama ufacık bir şilt alıyorum ve aniden deli oluyorum!
No. But I buy one little plate, and suddenly, I'm crazy!
Ufacık tuşları olan boktan telefon için teşekkürler anne, baba!
Thanks for the crappy phone with the small buttons, mom and dad!
Ama siz bana ufacık tuşları olan bu adi telefonu aldınız. Yanlışlıkla rastgele Ashley adında bir kıza mesaj attım ki o da kabul etti! Ve kim olduğunu bile bilmiyorum.
But you got me this cheap phone with tiny buttons, so I texted some random Ashley girl by mistake, who said yes, and I don't even know who she is.
Ufacık, tefecik, mini mini bebek elleri.
Teeny, tiny, wee baby hands.
O ufacık şeyle insan açlıktan ölür.
Well, a girl could starve to death!
Güvenilir doğan ufacık vücudunla eşleşince öyle oluyor.
Your trusting nature coupled with your teeny-tiny body.
Ufacık bir antilop olduğumu sanıyordum.
I thought I was a teeny-tiny wildebeest.
Pardon, bugün çok sıvı tükettim ufacık bir mesanem var.
Sorry, I keep myself very well hydrated, and my bladder is the size of a thimble.
Dixon, ufacık bir iyilik lazım hepsi bu. İyilik dediğin arkadaşa yapılır.
Dixon, I just need a small favor, okay?
Birisi kağıtlarını ufacık parçalara ayırıyormuş anlaşılan.
I see someone's been doing a little spring shredding.
O kadar büyük ki bir Allah'ın kulu aldığımız ufacık payın farkında bile varamaz.
It's so big, no one even notices when we take a little... slice for ourselves, isn't that right?
Ufacık, hemen icabına bakarız.
It's small. We're gonna handle it.
- Peki. - Oturduğun yerden ufacık bir beni nasıl fark ettin?
- How did you see a small mole from where you were sitting?
Bir ısırık ama ufacık olsun.
One bite but make it small.
- Ufacık bir parça da mı olmaz?
- Nope. - Just a little taste?
Yani, o ufacık bir çocuk, tekrar dağıtacaktır.
I mean, he's a little kid. It's just going to get messy again.
Tüm istedikleri ufacık bir sevgi ardından hemen ürün verirler.
All they need is the slightest bit of love And they yield this.
Şimdi bu ufacık kiray sapını alacağım ve dilimden başka bir şey kullanmadan düğüm halinde bağlayacağım.
I'm gonna take this tiny, little cherry stem and tie it in a knot with nothing but my tongue.
Aramızda kalan şu ufacık ilişkimizde senin mecaz kullanmadan, şu çocuksu kelime haznene dayanabileceğimi sanıyorum.
For what little time is left of our relationship, assume I'm able to keep up with your infantile vocabulary without the need for metaphor.
Bu ufacık şeyi izlemek için zorlandığını düşünürsek sana bir şey getirdim.
And since I didn't want you straining your eyes at this itty-bitty thing, I got you something a little different.
Şu ufacık bedenini görüyor musun?
Do you see your little body?
Ufacık bir tehditle, hemen soyunuyorsun.
One tiny threat and you strip off.
Elimizde ufacık bir kanıt bile olsa- - Görevin de kanıt bulmak değil mi zaten?
Now, if we even had a shred of proof... isn't that what you get paid to go get?
- Ufacık bir kaza, öyle mi?
- A minor little incident? - Yes.
Hikâyemizdeki ufacık bir hata, ufacık bir yanlış bizi mahvedebilir.
that could ruin us.
Her nasılsa, zenginliklerinden ufacık bir kısmını kalanlarımıza lütfedecekler.
Somehow, they will let a part of their prosperity trickle through to the rest of us.
- Kapının üzerindeki ufacık bir gri bant...
One-