Uzanıp tradutor Inglês
1,151 parallel translation
Sıcaklamıştım, yere uzanıp yakamı açtım trompetler çaldı.
I was hot, I opened my collar and I lay down The trumpets sounded.
Gönüllü olanlar yere uzanıp gözlerini yumsun.
Any volunteers just lie down on the ground with your eyes shut.
Hasta koltuğuna uzanıp biraz dinlense iyi olur.
He'd better have a rest on his own divan.
Aynı zamanda, odada bir ölü donukluğuyla kanepede uzanıp, yatan biri vardı- -... Nancy Barclay- - Bayan Barclay.
Also, stretched out on the sofa lying in a dead faint, was Nancy Bar - Mrs. Barclay.
- Bu tezgahı 25cm yükseltip... 50cm genişletmen gerekir, o zaman biri uzanıp boynunu sıkamaz.
This counter, you gotta raise it up... maybe about 10 inches higher, 20 inches wider, so nobody won't reach across and wring your neck.
Gerçekten uzanıp, âşık olabiliriz.
Actually lie down and be loved.
Uzanıp merhaba diyeceğim?
Lie down and say hi?
Kurt kuzuyla karışacak ve leopar çocuğun yanına uzanıp yatacak ;
The wolf also shall dwell with the lamb, and the leopard shall lie down with the kid ;
... yavruları bir arada uzanıp, yatacak :
their young ones shall lie down together :
Dedi ki, eğer bir adama sahip olmak isterse ona doğru uzanıp, onu yakalarmış.
Well, she said that if she wanted a man, she'd, she'd reach out and take him.
ve uzanıp çığlıklarını dinledi.
And lay there listing to her scream.
Frasier, şunları ortadan kaldırayım da ikimiz de uzanıp dinlenelim.
Frasier, let me put these away for you so we can both get off our feet.
Neyse o gece en azından ben gece sanıyordum uzanıp göz bağını çözdüm ve gördüğüm...
But anyway that night at least I think it was night I reached up to untie the blindfold and I saw...
Neden biraz uzanıp rahatlamıyorsun. Ben de yanında olacağım.
Why don't we both relax and go in there and lie down and I'll fill you in?
Doğru bağlantılarla, araç telefonunun uzanıp aracın güvenlik sistemine ve yerleşik bilgisayarına dokunması mümkün.
with the proper connections, it's possible that a cellular phone can reach out and touch the security system of the car's onboard computer.
Ama ben buraya uzanıp sonsuza kadar konuşsam da sen tek kelimesine bile kulak asmazsın İngilizceyi bile anlamıyorsun sanki.
But I can just lay here and talk forever... and you won't hear a single word, like you don't even speak English.
Burada zavallı küçük yatağına uzanıp onu düşlediğini biliyordum.
I knew you'd lay down here, on your pathetic little cot and dream about her.
Saçlarına uzanıp... onları çıkardığını gördüm.
I saw her reach up and take off her hair.
Kabul ama, onun için geçerli olan bir şey vardı ki ona kimse yatağa uzanıp komutlar yağdırmıyordu.
Give me a bank after hours. It's the cathedral of capitalism.
Sara, tatlım bence uzanıp biraz uyumalısın.
Sara, honey, I think you should lay down and get some sleep.
Yalnız, cam sürahiyi kafasına vurdum dedi mindere uzanıp uyudu.
But, he said he hit her with glass pitcher He laid down on the cushion.
Şimdi uzanıp... onu cebine atmanı istiyorum.
Now, I want you to reach out and put it in your pocket.
Yatağına uzanıp tavana bakarak... bir şeyler olmasını beklemek.
Lying on your bed, looking at the ceiling waiting for something to happen.
- Şey kızım, küçükken yatakta arkama uzanıp, saçımı parmağına dolardı.
- Um... my daughter, when she was little, she would lie in bed behind me and twist my hair around her finger.
Bulutlardan uzanıp beni yakalayacak mı?
What's He gonna do- - reach down from the clouds and snatch me up?
Ama gelecek benim önümde sonsuza dek uzanıp gitmiyor.
I don't have the future stretched out in front of me indefinitely.
Uzanıp hafifçe çekmen yeterli.
You just reach back, and you pull gently.
Uzanıp rahatlıyorsun.
You lie down, relax.
Neden uzanıp birini çekmiyorsun?
Why don't you reach out... and cut someone?
Eminim uzanıp biraz tv izlesem bir şeyim kalmaz.
I'm sure if I just lay down in front of the telly I'll be OK.
Motele dönelim ve uzanıp bu konuyu konuşalım. Sana yakışıklı ve seksi olduğun için mi aşık oldum sanıyorsun? Hayır, Cliff.
Look, uh... why don't we go back to that motel, lie down and talk about it, huh?
Anne uzanıp dizimi tutuyor ve "Seni istiyorum, Sam," diyor.
The mother reaches over and grabs my knee and says, "Sam, I want you."
- Sonra kızı uzanıp diğer dizimi tutuyor ve " Ben de seni istiyorum.
Then I feel the daughter reaching over and grabbing my other knee.
Bir gün uzanıp çocuklardan birini kapacaklar diye korkuyorum.
I'm afraid one day they're gonna reach out and suck in one of the kids.
Neredeyse ona uzanıp dokunabilirsin.
You can almost reach out and touch her.
Ve o an bakınca sanki uzanıp dokunabilecekmişsiniz kadar yakın gözükür.
And it just looked like you could reach out and touch it.
Gırtlağını yararsın ve uzanıp dilini yakalar, çekiverirsin. Öylece bırakırsın, boyun bağı gibi sarkar.
First you slit his throat, then you reach in, grab his tongue, rip it out, and you just leave it hangin'like a necktie.
Bir arabanın içine geçip sana onun kime ait olduğunu söyleyebilir veya bir yatağa uzanıp, sana onun bütün geçmişini anlatabilir.
Like what? She could sit in a car tell you who owns it sit on a bed and tell you its entire history.
Sonra bir de bir elin boştaysa ki benim elim hep öyledir uzanıp saati ileri alabilirsin.
Oh, and then if you have a free hand, which I always do you wanna just sort of reach over to the clock and move it forward.
Pijamalarınla uzanıp kendini kaşıyabilirsin.
You can lie around in your underwear and scratch yourself.
Neden uzanıp uyumuyorsun?
Why don't you go to sleep now.
- Neden şuraya uzanıp, rahatlamıyorsunuz?
- Why don't you lie down there and relax?
Burada biraz uzanıp,.. ... dinlenebiliriz.
Let's keep lying here for the rest of our lives.
Uzanıp vinci kaldırdım Ernesto kadını oradan çekti doktorlar da bacağını kurtardı!
I reach down and I lift this crane and Ernesto's able to slide her out from under, and the doctors were able to save her legs!
Uzanıp kepçeyle doldur.
Just reach over and ladle it up.
Yat uzan. Kıpırdama, olur mu?
Keep still, huh?
Ağzımı açıp yere uzanıyorum ve ağzımdan içeri koşmalarını bekliyorum.
I lie on the floor with my mouth open and hope they scurry in.
Ağzımı açıp yere uzanıyorum ve ağzımdan içeri koşmalarını bekliyorum.
- Very good shot, my Lord.
Sadece şuraya uzan ve biraz şekerleme yapıp kendine gel
Look, just lie down here. Let your big, gray Delco recharge.
Şikayetler kapıp kaçmadan, kırıp, girmeye kadar uzanıyor. polis nereye gideceğini şaşırmış durumda... Suç olaylarında mağdur olmuş, şehrin her yerinden bir çok şehir sakininin, sinirli sesleri çıkmaya devam ediyor.
With complaints ranging from purse-snatching... to breaking and entering... police switchboards have been swamped... with the angry voices of more and more citizens... who have fallen prey to the recent surge of crime... that continues to plague the city.
Kıpırdama Miriam, kıpırdamadan uzan.
Dont move Miriam, lie still.