Uzatmak tradutor Inglês
554 parallel translation
Hayatımı uzatmak istemiyorum.
I don't want to prolong my life.
Hayatı mümkün olduğunca uzatmak en iyi şekilde yaşamak değildir.
Dragging out life to the last possible second is not living to the best effect.
Uzatmak neye yarar anlamıyorum.
I don't see no sense in waiting.
Sakalı bu şekilde uzatmak çok süre alır.
It takes that long to grow a beard of that kind.
Üzgünüm, çünkü rüzgâr nereye götürürse götürsün, hep destek olmak yardım elimi uzatmak isterim.
I'm sorry because a fellow would like to rally round, lend a helping hand. - Nobody can help me.
Bu yolculuğu daha fazla uzatmak için bir sebep göremiyorum.
I see no reason to prolong this trip.
Sadece belini uzatmak gerek.
It only needs the hip length.
Çünkü sezonu uzatmak için tek çıkar yol onu getirmek.
Because the only way we could get him was to sign him for the full season.
Brad hepimiz için sezonu uzatmak uğraştı.
Brads been worried sick about getting us all a full season.
Zaman meselesi. Ömrü birkaç gün uzatmak sadece insanların dört elle sarıldıkları şey.
'Tis but the time and drawing days out that men stand upon.
İmparatorun aramızdaki antlaşmayı uzatmak için sizi gönderdiğini biliyoruz.
We know the Emperor has sent you to renew the peace treaties with us.
Gidişini uzatmak ve yine de gül mü kokmak istiyorsun oğlum?
My son, you want to extend your leave and still smell like a rose?
İşi uzatmak için bir dolu numaran var.
You have a wonderful way of sidestepping questions.
Uzatmak yok, kıvırtmak yok.
No channels to go through.
Gerçekten zamanı uzatmak mı istiyorsun?
Would you really like to extend the time?
Acı çekmeyi biraz daha mı uzatmak istiyorsun?
Want to prolong your suffering a little?
İzni uzatmak konusunda bir şeyler yapabilirim.
I think I could do something about that leave. Have it extended, I mean.
İznimizi uzatmak konusunda ne diyordun?
Never mind. What were you saying about getting our leaves extended?
- İznini uzatmak istiyor musun?
- Want your leave extended?
Ayaklarını uzatmak istemez misin?
Wouldn't you be more comfortable with your feet up?
Çocuklar bacaklarını uzatmak istediler.
The children wanted to stretch their legs.
Uzatmak istiyorsun.
You want it extended.
- Kirpiklerimi uzatmak için.
- Make my eyelashes longer.
Bu mevzu hakkında tartışmayı uzatmak sadece vakit kaybı olacak.
Further debate on the matter is clearly a waste of time.
İşi uzatmak istiyor.
He wants to drag it out.
İnsan hücresinin hayatını uzatmak için virüslerin zincirleme reaksiyonu.
A chain reaction of viruses to extend the life of the human cell.
Elini illa oraya uzatmak zorundasın, değil mi?
Sure would like to put your paw on it?
Tanrılara dil uzatmak mı? Asla.
Blasphemy?
Bu binayı olabildiğince, arkaya doğru uzatmak istiyorum. Çünkü 15 metrelik barı oraya uydurmalıyız.
I want this building to stretch back just as far as it'll go, because I want to be able to fit in that 30 foot bar that we've got.
Bunu burada çok uzatmak istemiyorum.
I don't want to make a big deal out of it here.
Şüphesiz ki siz de bu konuşmayı uzatmak istemezsiniz.
Surely we need not prolong this interview.
Aksi tavırların halinde tahliyeni uzatmak benim elimde.
Otherwise I'll make your vacation last longer.
Sevgililer sık sık tereddüt ederler, çekingenlikten değil bekleyen mutluluklarını uzatmak için.
Lovers often hesitate, not out of shyness but to prolong their awaiting happiness.
Sör Thomas Fairfax bu Meclisin beş para etmez onursuz hayatını daha da uzatmak için teklif veriyor!
Sir Thomas Fairfax moves a bill to give this House a further lease of its worthless and dishonourable life!
Bir ara sakalım çok uzundu, uzatmak gerçekten büyük mesele.
I had a fantastic beard once, but it was too much work.
Bir böceğin ömrünü uzatmak nereye yönlendirdi?
- You've increased the life-span of an insect, - - where does that lead?
İnsan hayatını almaya karar verdim en sonunda onu uzatmak için.
I decided I must take human life so as to eventually prolong it.
- Güzel bir şey gördüğünde elini uzatmak yeter.
Just grab on something good when it comes by. Sure enough, honey.
Ayrıca, hattı Belçika sınırına doğru uzatmak ; maliyeti bir yana Belçikalılar'da tecrit edilme hissiyatı da uyandırabilirdi.
Moreover, to draw out the Line it stops beyond the Belgian border it would leave expensive and make with that the Belgians thought that, in war case, it would abandon them to France.
Uzatmak istemiyor.
He doesn't want to!
Saat sabahın dördü. Lafı uzatmak istemiyorum.
It's 4 o'clock in the morning, I should imagine you would.
Galactica'da kalış süresini uzatmak için bunu geciktirebilirdi.
He'd want to delay it as long as possible so he could remain on the Galactica.
Belki ellerimizi uzatmak yerine lazer silahları ile karşıladığımız içindir.
Perhaps because they were greeted with laser pistols.
Galactica'da kalış süresini uzatmak istiyorsa bu sayede yapabilirdi.
He'd want to delay it as long as possible so he could remain on the Galactica.
Size dostluk eli uzatmak icin burdayiz...
We are here to extend a welcome hand...
Affedersiniz ama korkarım size sol kolumu uzatmak zorundayım.
Excuse me, but I'm afraid... I must give you my left hand.
# Elimi sana uzatmak istiyorum
I want to reach out to you
Belki bu zevki uzatmak da isteyebilirler.
They might prefer to stretch out the pleasure
Ama yaşam uzatmak?
But lengthen lives?
- Süreyi uzatmak ne demek?
And a bit longer?
İkimizi de utandıracak bir yanlış anlaşılmayı uzatmak istemiyorum.
Listen...