English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Inglês / [ U ] / Uzlasma

Uzlasma tradutor Inglês

897 parallel translation
Hegel'in içinde paradoks barindiran görüsü kendi sisteminin sonucu temsil ettigini ilan ederken tüm gerçekligin anlamini tarihsel sonuca boyun egdirmesi bu on yedi ve on sekizinci yüzyilin burjuvazi devrimleri düsünürünün, felsefesinde, yalnizca bu devrimlerin sonucuyla bir uzlasma aramasi gerçeginden çikmaktadir.
The paradox which consists in suspending... the meaning of all reality in favor of... its historical accomplishment, and in revealing this meaning at the same time... by constituting itself as the accomplishment of history, devolves from the simple fact... that the thinker of the bourgeois revolutions... of the 17th and 18th centuries... sought in his philosophy... only reconciliation with their results.
Orada rüşvet, açgözlülük, yalan uzlaşma özgürlükle bir arada duramaz.
There's no place out there for graft or greed or lies. - Or compromise with human liberties.
Uzlaşma olmadan boşanamam ve o buna yanaşmıyor.
You can't get a divorce without collusion, and she won't collude.
Bir uzlaşma bulalım ve ortada buluşun, olur mu?
Let's compromise. Just meet halfway, okay?
Dostça bir uzlaşma, hatta Pedro kolunu kızın omzuna atıyor.
An amicable settlement, even though Pedro soon drops the arm around the shoulder.
- Bir uzlaşma yapmalıyız - Öner!
- We'll have to make a compromise.
- Baylar, uzlaşma bu
- You bet. The compromise, gentlemen, is this.
Para konusunda onunla uzlaşma sağlayacağım.
I'll see that the money is arranged with him.
Bir uzlaşma.
A compromise.
Bir dahaki sefer, uzlaşma falan olmayacak.
The next time there won't be any reconciliation.
Burada toplumsal uzlaşma sağlamaya çalışıyorum.
- Public Relations. Fair enough?
Hiçbir uzlaşma olmadığı için kuralları uygulayacağız.
Since there is no reconciliation, we proceed.
- Eminim, bir uzlaşma yolu bulabiliriz.
- We should be able to reach an agreement.
Bana 50,000 lira teklif etsen bile, bir uzlaşma yolu bulamayacağız.
We won't be able to come to an agreement, even if you offered me 50,000 lire.
Uzlaşma ne demektir, biliyor musun?
Do you know what a compromise is?
Hayır, uzlaşma, karşılıklı kabulle yapılan bir anlaşmadır.
No, it's an agreement reached by mutual consent.
Geçmişle uzlaşma çok uzun sürmedi.
The brush with the past did not last long
Aramızda bir tür uzlaşma.
It's a sort of understanding we have.
Bir uzlaşma sağlayamadık Sayın Yargıç.
We're not able to reach an agreement, m'lord.
Doğru, bu adamın ordusunda bir uzlaşma bulamazsın.
You don't find a happy medium in this man's army.
Bugün ayrıca "uzlaşma" kelimesine ihtiyacımız var.
Today we also need the word "compromise".
Uzlaşma cesur entelektüel eylemler arasındaki en güzel şeydir.
Compromise is the most beautiful and courageous of intellectual acts.
Barış ve uzlaşma için çalışır.
It works for peace and understanding.
Uzlaşma mı?
Compromise?
Serçeler ve şahinlerin arasında bir uzlaşma sağlamak için ne yapmak gerekir?
What to do so that the sparrows and hawks will be put in agreement among them?
Uzlaşma, uyum sağlama olması gereken diye addedilen şeyler, değil mi?
Accommodation, adjustment those do seem to be in the order of things.
Bağımsız bir grubuz ve uzlaşma aramıyoruz.
We're independent and not compromise-admittable group.
Uzlaşma olmadığına göre başlayabiliriz.
Since there can be no reconciliation, we may begin.
Çete savaşlarını, bazı anlaşmalar ve uzlaşma teşebbüsleri... Her biri ortalığı daha fazla yıkan... ve bombalama ya da kaçakçılık gibi... yeni savaş taktiklerine yol açtı.
Open periods of gang warfare are followed by peace treaties... and attempts at consolidation and monopoly... each of which is shattered as new warfare erupts... in quest of the booming bootlegging and vice profits.
Klingonlarla uzlaşma görüşmeleri iptal edilmek üzere.
" Negotiations with the Klingon Empire on the verge of breaking down.
Uzlaşma görüşmeleri devam ederken,
While peace negotiations dragged on,
Bana öyle geliyor ki bir anlaşmaya varabiliriz, geçici bir uzlaşma sağlanabilir.
Seems to me that we could make an agreement, reach a modus vivendi.
Bunların, sözcüklerin sükûnetine yol açan dil tuzakları çoktan tükenmiş bir kültürün suç ortakları, bir strateji dilsel bir mazeret, dilsel-ideolojik bir uzlaşma olduğunun farkına varmıyor musunuz?
Can't you see that perhaps these words are traps of language, accomplices of a worn-out culture, a ruse, a linguistic alibi, a linguistic-ideological tangle, that may lead you to the mental peace of formulae?
Sonuç olarak, manevi ve siyasi tam bir uzlaşma sağladığımızı söylemekten mutluyum.
As a result, I am happy to be able to tell you that we have effected a complete reconciliation, both spiritual and political.
- Uzlaşma fikrin nedir?
- What's your idea of a compromise?
Belki bir tür uzlaşma zorluklarına yardımcı olabilir.
Perhaps some form of mediation can be helpful in your difficulties.
Uzlaşma mektupları?
Blackmail?
O bana teklifler getiriyor, ben uzlaşma öneriyorum.
He brings me proposals, I offer compromises.
Tokyo, tahkikatlarımı görmezden geliyor ve Bakan Hull'un sunduğu uzlaşma önerilerine hala cevap vermedi.
Tokyo has ignored my repeated inquiries and still has made no reply to the compromise proposals offered by Secretary Hull.
Uzlaşma politikası yerine... kutuplaşma politikasını seçti
Instead of the politics of reconciliation... it has chosen the politics of polarization
Ama bir anayasal uzlaşma umudu var gibi görünüyor.
Of a constitutional settlement. Oh, don't talk.
Ama bir anayasal uzlaşma umudu var gibi görünüyor.
Some hope of a constitutional settlement.
Ama bir anayasal uzlaşma umudu var gibi görünüyor.
Some hope of a constitutional...
İkimiz arasında bir uzlaşma yapmak için herhangi bir sorun görmüyorum.
I don't see any reason why you and I can't... arrange a settlement of this between us.
Uzlaşma.
A compromise.
Bir hükümet yetkilisi, uzlaşma sağlanıncaya kadar sendika ile görüşmelerin devam edeceğini söyledi.
A government official says negotiations with the union will continue until a settlement is reached.
Ama iki kutup arasında makul bir uzlaşma olmalı.
But I mean there must be a workable compromise between the two extremes.
Herhangi bir uzlaşma girişimi kesinlikle söz konusu olamaz.
Any attempt for a compromise... -... is totally out of the question.
"Uzlaşma" diyecektim. Geçmiş, gelecek ve şimdi arasında uzlaşma.
I mean reconciliation... between the past, the future and the present.
Dini ve siyasi uygulamalar arasında uzlaşma.
Between religion and political practices.
Uzlaşma... Kamu ve tüzel kuruluşlar arasında,... Kuzey ve Güney arasında, Sol ve Sağ arasında,... zenginle fakir arasında, ücretlerle fiyatlar arasında uzlaşma...
Reconciliation... between public and private enterprises, between North and South, between Right and Left, rich and poor, wages and prices...

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]