Uçmak tradutor Inglês
1,895 parallel translation
Uçmak istiyor.
It wants to.
Uçmak nasıl bir duyguymuş bebeğim?
How do you like flying in the sky!
Uçmak.
Flying.
- Uçmak zorunda mıydılar?
- Why'd they have to fly...
Barry, sana ne dedim? Evde uçmak yok!
Barry, I told you, stop flying in the house!
- Uçmak için güzel gün.
- Beautiful day to fly.
Uçmak gibi aynen.
Feels like flying.
"... ve doğal olarak uçmak akıllarına gelmediğinden ölümcül bir düşüş başlar.
" and forgetting to fly, they both sink down and down in a great, dying fall,
Önemli olan, uçmak.
This is about to go off.
Uçmak güzeldir.
Flying's good.
Ben uçabilirim ama bu gece uçmak isteyeceğimi sanmıyorum.
I can fly, but no way in hell I'm gonna fly tonight.
Demek uçmak istiyorsun, salak herif!
- OK, you wanna fly with me, asshole? - Sam!
Dr. Pomatter ve karısı bu sabah bir cenaze için doğuya uçmak zorunda kaldı.
Dr. Pomatter and his wife had to fly back east for a funeral this morning.
Belirli bir yere uçmak istiyorsan, Dallas'a devam etsen daha iyi olur. Aktarma yapmak zorunda kalmazsın.
If you want someplace specific, you might could be better off just driving to Dallas, not have to connect.
Yeterince içmiştik, ama Mike biraz uçmak istiyordu.
We had had enough, but Mike wanted to find some meth.
Bilirsin işte... uçmak.
You know. Zoom. Fly.
Uçmak konusunda pek tecrübeli değilim ona göre...
So listen, I'm not so big on all this flying...
Uçmak çantada keklikmiş
It's a piece of cake to fly.
Gerçekten çok uçmak istiyorum
I really wanna fly.
Uzaklara uçmak istersen, o zaman uç.
If you want to fly away, then fly.
- Hayır, uçmak istemiyorum.
- No, I don't want to fly.
Amca, füze uçmak üzere. - Geri dön.
uncle, the missile is about to leave.
Doğru, sen hava kuvvetlerindeydin, uçmak kanında var.
You were in the Air Force, weren't you? It's in the blood.
- Uçmak diyorum, bu özelliğini senden almış.
- Flying, He gets it from you,
Bayan Tkalounová, balonla uçmak araba ile seyahat etmekten daha güvenlidir.
Madam, a balloon is a lot safer than a car,
Dedem ve anneannem ile uçmak istiyorum.
I'd like to fly with Grandma and Grandpa,
O havaya uçmak için eğitildi ve üretildi.
He was trained and bred to be blown up.
Uçmak nasıl bişey onu soruyorum.
I'm asking about being high
Uçakla uçmak istiyorsan, uçarsın.
If you want to fly on a plane, you're going to.
Cennete uçmak için bekliyorlar.
They're waiting to fly up to heaven.
Mars'a uçmak isterim dostum.
Go to Mars, dude.
- Uçmak mı?
- Freak out?
Uçmak mı?
Freak out?
Çıldırdığımı düşünecekler. Uçmak için şunu alalım.
They think I'm crazy to get this for flying.
Şey, Dawn, istatistiksel olarak, Uçmak araba kullanmaktan daha güvenli olduğunu okumuştum.
Well, Dawn, statistically, um, flying is safer than driving, I read it.
- Mutluluktan havaya uçmak falan?
Yeah. Have super-happy fun time?
San Francisco'ya uçmak.
Flying to San Francisco.
Şu an, yanınıza uçmak üzereyim!
I'm gonna fly to your place this minute!
Moralimi düzeltecek bir şey yoksa köprüden aşağı uçmak isteyeceğim.
That's more like it. Something that'll uplift me. Not make me want to drive off this bridge.
Uçmak benim kanımda var.
Flying's in my blood.
Kumsalda bir gezinti gibi düşün... havaya uçmak üzere olan bir kumsal.
Just think of it as a walk on the beach. A beach that's about to explode.
- Uçmak dışında.
- Except fly.
Uçmak istiyorsanız neden uçmuyorsunuz...
Why don't you want to fly if you want...
İçine uçmak istiyorsun.
You want to fly into it.
Eğer hiperuzaydan erken çıktılarsa yapmaları gereken en kolay şey... M12-578 ile Atlantis arasında geri uçmak olurdu.
You know, the easiest thing to do if they really did fall out of hyperspace early is to fly back over the path between M12-578 and Atlantis.
Tüm yapman gereken uçmak.
All you got to do is fly.
Uyuyan çocuğunu görmek ve mutluluktan havalara uçmak.
Seeing your sleeping child and feeling your heart burst with joy.
Uçmak yok, kırıp geçmek yok.
No flying, no smashing...
Uçmak yok, kırıp geçmek yok.
No flying, no smashing.
UÇMAK!
Jump!
Uçmak...
High...