Vacant tradutor Inglês
838 parallel translation
Hayır, şu anda boş.
No, that room is vacant right now.
Görüyorsunuz, daire üç haftadır boştu.
You see, the apartment was vacant for three weeks.
Doktor'un odası boşalınca onu oraya yerleştirdik.
The doctor's cell just became vacant, so we put him in it.
Boşta bir tane odam var.
I have only one room vacant.
Şu an uyku sersemi olabilirim ama salak değilim.
My head's just woozy, not vacant.
Bazen ek binalarında ufak bir oda boş olabiliyor.
Sometimes they have a small room vacant in the annex.
- Köşede boş bir ev var.
- There's a vacant house on the corner.
Şey, tam olarak altın kalpli değil Peder ama... boş bir dairemiz vardı ve onu atmak utanç verici olurdu.
Well, not exactly a heart of gold, Father, but... Well, we had the apartment vacant, and it seemed a shame to throw her out.
Meyhanede ne yapıyordun?
What were you doing in that vacant lot?
Mey-ha-ne-de.
The vacant lot. Lot.
Boş bir kulübe var ve tamamen çiçeklerle süslenmiş.
There's a vacant hut. The nuptial hut all bedecked with flowers.
Arabalı sinemanın yanındaki dükkanlardan biri boşmuş.
You should hear his plans. He's got an option on a vacant lot.
Boş arazide hareket eden bir şey gördüm.
And I saw something move out in the vacant lot.
Sefil ocak başında boş bir yer görüyorum sahipsiz bir koltuk değneği için özel olarak ayrılmış.
I see a vacant seat in the poor chimney corner, and a crutch without an owner, carefully preserved.
304 numaralı odanız boş mu?
- Is room 304 vacant?
K Kulübesi boş.
Cabin K is vacant.
- O koltuk çok uzun süredir boştu.
- That chair's been vacant far too long.
Tango valiliği görevi maalesef boşta.
The post of governor of Tango is vacant.
Boş daire var mı bu binada?
Is there a vacant apartment here?
Güneşin o boş alana vurma zamanı yaklaştı.
It's just about time for the sun to hit that vacant lot.
Teğmen, Tijuana'nın kuzeyinde boş otel odası kalmamış.
Lieutenant, there isn't a vacant hotel room north of Tijuana.
Hala iki konuk suitimiz boş.
We have still two guest suites vacant.
Washington'da başka boş daire olduğundan kuşkuluyum.
I doubt if there's another vacant apartment in the whole of Washington DC.
Apartman boş.
The apartment is vacant.
Bir süre daha boş yani tamam mı..
Vacant, understand? While here I am, locked up.
Oraya boş bir apartmandan giricez.
We'll get there through a vacant apartment.
Apartman boş demiştim di mi?
so? That's the vacant apartment's window.
- Burası boş mu?
- Is this seat vacant?
Artık korku müphem değil.
Now the fear is no longer vacant.
Hiç boş oda var mı?
Any vacant rooms here?
Bunların hepsi boş.
It's all a vacant field
Orası boş.
- Nobody. It's vacant.
Biliyor musun, ben de boştayım.
I'm vacant too, you know?
Bakışların yine ciddi, ifadesizdi.
Once more your eyes were grave, vacant.
Bir çoğunda olan boş bakışlar onda yoktu.
SHE DIDN'T HAVE THAT VACANT LOOK SO MANY OF THEM HAVE.
Dış görünüşü donuklaşmış, gözleri ifadesiz hareketleri mekanikleşmiş.
His colour became leaden, his eyes vacant his movements were mechanical.
"Hep bakan ama asla görmeyen, boş gözlerinden kaçınıyorum."
" I flee your vacant eyes which, seeing me always, see me never.
Buralarda boş ev var mı?
There's a vacant house near here?
Bu işin boşa çıkmasına çok sevinmiştim.
I was so very happy the job fell vacant.
Açıkta bir memuriyet var.
Well, there is another post vacant.
Şimdi onun yeri açıkta.
His post is vacant.
Yaşadığım yerde bir boş oda var.
Well, there's a vacant room at the place where I live for $ 2 a week.
Boş oda ilanını siz mi verdiniz?
You are advertising vacant accommodation?
Valeria, tam da benim dâirenin karşısında boş bir dâire var, biliyor musun?
knows, Valerie? Precisely in front of my apartment there is another that is vacant.
- Üzgünüm, ama o oda boş.
- I'm sorry, but that room is vacant.
Ne zaman boş oluyor?
What time is it vacant?
Çünkü yakında sahipsiz kalacak.
It will be vacant soon.
Onu anlamak zordu ve hiçbir güçlüğü hesaba katmıyordu.
It was all vacant and it did not have in account the practical difficulties.
Ne tarafa yol alacağımızı aşağı yukarı kestirebiliyordum.
It had a vacant idea where direction was.
Sandalyen boş kalıyor.
Your seat remains vacant.
Boş bir memnuniyet.
Vacant contentment.