Waved tradutor Inglês
476 parallel translation
Pencereden birkaç defa birbirimize el salladık.
Oh, we waved a couple of times from the window.
Bayraklarının tarihi ile, direk ölüme el sallardım.
With the history their flag has, I'd have waved myself to death.
Gözlüksüz onu göremiyordu, yukarıya baktı ve el salladı, kimse dokunmadı ona.
He couldn't see her without his glasses, but he looked up and waved. And no one would hit him.
Bize kuzu rosto sallasalardı İngiliz olduklarını düşünmezdim.
I wouldn't bet they were British if they waved roast beef at us.
İki eliyle bana el salladı.
It waved both hands at me.
Oradan geçti ve bana el salladı.
He walked by and waved to me.
-... başka birinin olması mümkün değil mi?
- who waved to you through the window that night?
Gemisi limandan ayrılırken, Namiko kıyıdan ona el sallıyordu
As he was going aboard Namiko waved from shore
Yoksa el sallardı.
He would have waved.
Gördüm ve el salladım. Ama onlar el sallamadı, ben de...
I saw and I waved to it but it didn't wave back, so I...
Kutlamalar, alkışlar, şaşkın bakışlar.
Cheered at, waved at, stared at.
Özgürlük anıtına el salladığı andan itibaren, herkes Maria hakkında her şeyi öğrenmek için, deli divane oldu.
From the minute she waved at the Statue of Liberty everybody wanted to know everything about Maria
- Kule üzerinde sallanan meşale ne anlama gelecek.
A torch waved from the top of the tower.
Bana camdan el salladıktan sonra, kalkış için emir verdi.
He waved to me through the window once, and then he gave the order to cast off.
Sadece elimi salladım.
I just waved.
Hayır, kapıya gelirken o beni gördü, el salladı ve yanıma geldi.
No, he saw me as I came to the door, and he just waved and came over.
Ben önünde bayrak sallayarak heyecanlandırabileceğiniz bir boğa değilim.
I'm not a bull, General. I don't need a flag waved to get me to charge.
Hatta bana el salladı.
He even waved at me.
Bana el salladı.
He waved to me.
Mae'cik gülümseyerek başını kaldırdı ve el salladı. O sarhoş adam da çiğnediği tütünü tükürüverdi. Hem de tam suratının ortasına.
Sister Mae looked up and smiled and waved and that drunk shot a squirt of tobacco juice right in her face.
Tren hareket edince, uzun uzun, ağır ağır el salladılar.
They waved at each other as he left.
... ve elimi yüzünde gezdirdim ve uçup gitti.
... and waved my hand in front of her face and the fly went away.
Sana el salladım.
I waved.
- Giderken bana el salladı.
- He actually waved good-bye to me.
Bir keresinde, hastahane koridorunda durup annesiyle vedalaştıydı. Karen ağlıyordu, çünkü henüz 10 yaşındaydı.
Once she stood in a hospital corridor and waved goodbye to her mother, and Karen was crying because she was only 10 years old.
Bir sabah Karen onunla da vedalaştı.
And one morning, she waved goodbye to him.
Eve dönünce eminim müttefik bayrağı gibi sallarsın.
Back home, sure, you waved it around like the Confederate flag.
Gemilerini selamlamak için palmiyelerimin yapraklarını sallıyordum.
I waved the fronds of my palms to greet your sails.
Belki senin aklın halen şehirden geçerken gördüğün sevimli kızda kalmıştır ne dersin?
Maybe your mind's on that cute little teenager who waved to you on the way across town.
- Ona işaret verdim..
- I waved him through.
Tünelden çıkarken vites kutusu kilitlendi ve ona geçmesi için işaret ettim.
The gearbox froze coming out of the tunnel and I waved him through.
Hayır, o zaman her zamanki gibi el salladığımızı düşünürler.
No. They'd only think it was us as usual, we've waved so often before.
Bir kaç saat önce, marinada birisi bana el salladı.
A couple of hours ago, out on the marina, somebody waved at me.
Periler padişahı elini salladı ve ben seni ona götürmek için gönderildim.
The Demon King waved his wand and I was dispatched to bring you to him.
Göstererek, işaret yaparak ve ellerimizi çok sallayarak!
We pointed and made signs and waved our hands a lot.
İsa biliyorsun seni seviyorum El salladığımı gördün mü?
Christ, you know I love you Did you see I waved
Camı açmış, kafasını dışarı uzatmış ve biri ona el sallamış.
Then he opened the window and leant out, and somebody waved.
Parayı kaldırdığınız anda onu kıskıvrak yakalamış olacaksınız.
Soon as you waved that dough, you had him by the balls.
Elini sallamış, sallamış ama duran olmamış.
He waved and waved, but no one stopped.
Deli rahip ve hizmetkarına veda ettiler.
They waved goodbye to the mad priest and his servant.
Benim gibi, düzen karşıtı. Onu yolcu etmeye gittim. Son gördüğümde Civitavecchia'ya giden bir gemiye bindiriyorlardı.
Just as subversive as I. I waved him goodbye when he went aboard.
Kanatlarımı çırparak, Sarayova sokakları üzerinde uçuyordum.
I waved my arms a few times and I was flying over the streets of Sarajevo.
Linda da bana el salladı.
And I did wave and Linda waved back. - Tell him, Linda!
Gerçekten. Evet el sallamış olabilir, ama topun atıldığını duymamıştın değil mi?
Yes, she probably waved but there was no noonday gun, was there?
# Dün bittiğinden beri neredesin?
Where are you now that yesterday has waved goodbye
O beni salladı, ama sadece diğer kadınlarla buluşmasıyla ilgilenmedi.
He waved me over, but i just wasn't interested in meeting other women.
Arkadaşlarınıza da veda ettiniz.
Also, you waved goodbye to your friends.
Tek yaptığım bu.
I waved it.
Bana nasıl el salladığını hatırlıyor musun?
Remember how he waved to me?
Ama bize merhaba demek için ilk el salladığında Sophia yanlış anlayıp ona el işareti yaptı.
But the first time he waved hello, Sophia misunderstood and gave him the finger back.
Uçağa bindirdiler ve el bile salladılar.
They put me on plane. They waved good-bye.