Yapın tradutor Inglês
68,123 parallel translation
Hele bir yapmamanız gereken bir şey yapın karşınızda beni bulacaksınız.
If any one of you even so much as belch when you shouldn't, I will be there.
İstediğinizi yapın.
Do as you wish.
Benden kurtulmaya çalışması, Eric yükseltmesi bu planın veya bir yapının parçası.
Getting rid of me, promoting Eric... it's part of a plan, or a pattern.
Bir şeyler yapın!
Get moving!
Ticari yapından dolayı isteğini tekrarlayacağını varsaydım.
I anticipated your transactional nature would lead to you making your ask again.
Üzerine baskı yapın.
Keep the pressure on.
Guthred'in nüfuzunu yeniden yapılandırsın diye Uthred'i gönderdim.
I sent Uhtred to reassert Guthred's authority.
Yarın 15 kişi iş başı yapıyor ve onlarla konuşmak istemiyorum.
Fifteen employees start tomorrow, and I don't want to talk to them. Ever.
Hâkime Strauss, monoton ve hukukla kafayı bozmuş varlığınız, birazdan akıllara durgunluk veren ve inanılmaz klas olan bir şeye dönüşecek. Gelecek Kont Olaf yapımının yeni, heyecan verici yüzü olacaksınız.
Justice Strauss, you are about to find your drab, legal beagle existence transformed into something mind-blowing, and yet extremely classy, when you become the exciting new face of the next Count Olaf production.
John Locke'ın 1690'daki çığır açan çalışmasından alıntı yapılmış. Yasaların uygulanması sorumluluğunu...
John Locke's 1690s groundbreaking work is cited, postulating that the law of the land rests on the...
Sizin gibi bir kadın, böyle bir yerde ne yapıyor?
What's a woman like you building in a place like this?
19 anahtar, üç şifre, iki parmak izi ve bir retina taramasını geçmeden içeri giriş yapılamıyor.
You can't get inside unless you have 19 keys, three combinations, two fingerprints and one optical scan.
O odanın düzenini, osteoporoz kertenkelenin kemik yapısı kadar iyi biliyorum ben. O lambanın, o pencerenin yakınında olması imkânsız.
I know the layout of that room as well as I know the bone structure of the osteoporosis lizard, and there is no way that that lamp was near that window.
-... geleneksel kardan adam yapımıyla uykucu dağ köyümüzün kurulmasını
- Six. - of our sleepy alpine village with the traditional building of a snowman - Four.
Daha yakınında olsaydım boynuna tokadı yapıştırmıştım şimdi.
If I were standing closer to you... I would slap you in the throat.
Yapacağını yapıyor.
It's struck again.
Bu koyunların aksine gerçek sorunların gerçek haberlerini yapıyorlar.
They actually do real stories on real issues, unlike these lemmings.
İlki, son çare olarak yapıldığında ve ikincisi, aksini kanıtlayamayacağın bir gerçekle karşı karşıya olduğunda.
One... It's a last resort, and two... When you're confronted with a truth you can't refute.
Bunun ne olduğunu biliyorum. Ne yapılacağını biliyorum.
A fucking blessing.
Ne olduğunu ve ne yapılacağını biliyorum.
I know what to do.
Tutuklanma kaçınılmazsa, teslim olma şartlarım için pazarlık yap. Gün sonunda tutuklanacağım. Kamera yok.
If an arrest is unavoidable, negotiate the terms of my surrender for the end of the day, no cameras, immediate bail.
Axelrod'a karşı yapılan bir hamlede parmağın olduğunu duydum. Suçlamayı başka bir ofis yönetiyor ama davanın her yerinde DNA'n var.
I just heard that you're behind a move against Axelrod, that it's another office prosecuting, but your DNA's all over it.
Sen evliliğin üstünde çalışırken karın dışarıda bunu yapıyor.
This is what your wife is out doing while you're working on the marriage.
Döndüğüne sevindim. Seni seviyorum ama yapman gerekeni yaptığın için alkış bekleme. Bunları herkes yapıyor.
I'm happy you're home, and I love you, but you don't get extra points for doing what's simply required, what everybody else does.
Söylentiye göre, Al öldüğünden beri yönetim kurulu faturaları ödemediği için özel yapım Billy Haines mobilyalarını elektrikler gitmesin diye tek tek satıyormuşsun.
Word is, since Al died, the board isn't paying your bills anymore, and you're having to sell your custom Billy Haines furniture piece by piece just to keep the lights on.
Sadece bunların filmi yapılacak.
That's all they're making.
Ben ise hâlâ ikinci sınıf işler yapıyorum.
Me, I'm still on the B-list.
Mizuyama, Dreyfuss kuruluşuna yapılacak muhtemel bir satışa karşı çıkmasıyla şirketinde yalnız kalmıştı şimdi ise bu anlaşmanın yapılması bekleniyor.
Mizuyama had been the lone holdout of the company's senior management regarding a possible sale to Dreyfuss Enterprises, which is now expected to go through.
Kayıtın yapıldığı şartlar bariz bir şekilde ilgili.
Well, the circumstances of the recording are materially relevant.
Kayıt yapıldığı sırada neler olduğunu bilmeden kaydın ne ifade ettiğini nasıl bilebilirsiniz ki?
How can you know what the tape really means unless you know what was going on when it was recorded?
Mesela geçen gün akşam yemeğinde Kaylee babasının yemek yapıp yapmadığını sordu.
Like the other night during dinner, Kaylee asked if her daddy ever used to cook.
Sen de kendi payını ödemek için yapman gerekeni yap.
You do what you have to do to take care of yours.
Oyunu, yarın akşam açılış yapıyor.
She's opening in her play tomorrow night.
En yakın arkadaşınla konuşuyor gibi yap.
Try as if you were talking... to your best friend.
Bana partide çok kırıcı davranmıştın. Taklidimi yapıp insanları bana güldürmüştün.
You'd been so cruel to me at the party, imitating me, making people laugh at me.
Bir yapımcı, saf bir kızın ya da kadın bir editörün kamera arkasına geçme fikrine ses etmeyebilirdi ama güç, stüdyoların eline geçince kadınları, feminen işlere yönlendirdiler.
A producer might shrug at the idea of an ingénue or girl editor taking a turn behind the camera, but when the studios came to power, they moved women to the feminine work.
Aynısını senin için de yapıyorum.
And I've been doing the same for you.
Filmin tanıtımını yapıp olayı daha da büyüteceğine sen ne yapıyorsun?
And instead of going out there and promoting it and making it bigger, what are you doing?
Oyuncu seçmeyi biliyorum nasıl hazırlık yapılacağını biliyorum stüdyoları nasıl idare edeceğimi de biliyorum.
Well, I know how to cast, I know how to prep, I know how to handle the studio.
Yani okuyup yapımcılığını yapmayı düşünür müsün?
So then you will read it and you would consider producing?
Birileri, gençliğinde yer aldığın iddia edilen erkeklere özel bir filmin alışverişini yapıyormuş.
Somebody's been shopping a stag picture in which you allegedly appeared, in your youth.
Ne zaman ödemenin, hasılattan sonra yapılmasını kabul etsem avucumu yaladım.
Every time I agree to a back end, that's exactly where I end up getting it.
- Onu yapımcı mı yaptın?
You made her a producer?
- Son haftalarda yapımın durdurulacağı söylentileri projenin yakasını bir türlü bırakmıyordu.
Whispers of a production shutdown have been dogging the project in recent weeks.
Bunların hepsini benim için değil, kendin için yapıyorsun.
So all of this... you're not doing it for me. You're doing it for you.
Oyuncu kadrosu ve ekip maaşlarını almaya devam ederken Charlotte, 20th'in bu seneki en pahalı yapımlarından biri olmaya doğru ilerliyor.
And with cast and crew still on full salary, Charlotte's shaping up to be one of 20th's priciest pictures this year.
Yapımı daha fazla erteleyerek ne kazanacağını sanıyorsun ki?
What can you possibly hope to gain by delaying production any further?
Beni yumruğunla itelemen lazımdı, yapıştırmayacaktın ağzıma.
You were supposed to knock me down, not hit me.
Cesedine kimlik tespiti yapılana kadar da açılmamıştı. Rusya için canını verdi.
Hasn't been opened since it was used to identify his body, a life he gave for Russia.
Hedef insanların yerine geçmek için ajanlara estetik ameliyat yapıp, eğittikleri bir program.
It's one that trains agents, cuts them to look exactly like the people they're assigned to replace.
Artax Ağına Japon yapıştırıcısı kullanarak mı sızacaksın?
You're gonna hack into the Artax Network using superglue?