Yasak tradutor Inglês
8,133 parallel translation
- Sana bira yasak ama.
Suzu, you want a beer?
- Drill'i biliyorsun. Ama onunla konuşman yasak.
You know, Drill, but you're not allowed to talk to him.
- Orada avlanmak yasak.
- It's illegal to fish out there.
Burda balık avlamanın yasak olduğu umrumda değil.
I don't care that fishing is off-limits here.
Orası yasak bölge.
This is a forbidden area.
Bunu birine vermem yasak.
Well, Umm, I'm forbidden to lend it to anyone.
Sözleşmendeki altı çizili yerleri okudun mu bilmiyorum ama yapılması yasak şeylerin yer aldığı bir madde var.
I don't know if you read the fine print in your contract, but there's a morals clause.
Don, bu mekânda şunu demen yasak :
Don, you're not allowed to say,
New York'taki gibi "Yürürken mesajlaşmak yasak" yasasını çıkarmalılar.
No, no. It was all me. They need to pass a "no texting while walking" bill, like New York.
Bugün sana sevişmek yasak Tammy.
There will be no sex today, Tammy.
Televizyonda spordan başka birşey izlemek yasak.
It's forbidden to watch anything but sports on TV.
Yasak olduğunu söylemiyorum bile.
And they're prohibitive, to say the least.
- Kendisine yasak madde satmışsınız.
You sold him a controlled substance. I did not.
Bölümler inşa edilirken içeri mahkûmların girmesi yasak.
Hey, there's no inmates in the dorms while the bunks are being installed.
Javier yasak ilişki yaşıyordu.
Javier was having an affair.
Adam yasak ilişki yaşıyordu.
Look, he was having an affair.
Tartışma yasak.
- There's nothing to discuss. House rules.
Masada sıvı şeyler bulundurmak yasak.
No liquids by the workstations.
- Alkol yasak.
- And no alcohol.
- Binaya girmen yasak.
- You're not allowed in the building.
- Kime göre binaya girmem yasak?
I'm not allowed in the building according to who?
Ulusal bir tehlikeyi Facebook'ta mı paylaştınız? - Kimse yasak demedi.
You posted a threat to national security on Facebook?
- Ben yasak olduğunu söyledim.
Nobody told me not to do that.
- Modele dokunmak yasak.
No touching the model.
Saat 22 ve yasak şimdi başladı.
It is 10 : 00 P.M., and curfew has now begun.
Özür dilerim Bayan Novack ama köpeklerin bankaya girmesi yasak.
I'm sorry, Mrs. Novack, but, you know, dogs aren't allowed inside the bank.
Bankaya köpeklerin girmesi yasak.
You know, dogs aren't allowed inside the bank.
Perdeleme yapmak yasak!
No bodychecking.
Burası yasak bölge.
This area is off-limits.
Silah yasak.
No guns.
Yasak çocuğunu taşıyordu.
Carrying your forbidden child.
Söyle o çocuğa, diş yasak.
Tell that boy no teeth.
İnsanlara garaja girmek yasak demiştim.
I told people the garage was off-limits.
Sana Detektif John Almond için teşekkür ediyoruz Bana Talia'nın bir çocuk olduğunu, ve Oregon eyaletinde çocuklara dövme yapmanın yasak olduğunu hatırlattığı için!
We thank you for Detective John Almond reminding me that Talia is only a child, and there is a law in the state of Oregon against tattooing underage children!
Seninle görüşmem yasak dede.
I'm not allowed to see you.
Telefonla konuşmam bile yasak.
I'm not even allowed to talk to you on the phone.
Sokak çocuklarının bu eve girmesi yasak.
We don't allow street urchins in this home.
Bundan böyle artık mecliste pankart yasak.
We are no longer allowing signs - in the council chamber.
Telefonların başından ayrılmak yasak.
We can't just leave the phones.
Tüm göçmenler için bilgi alışverişi yasak.
Data blackout for all migrants,
Yasak bölge buralar.
They're off limits.
- Ateşkes şartlarına göre dağı çevreleyen bölgelere girmen yasak.
Under the terms of the truce, the lands surrounding the mountain are forbidden.
Otto'nun babası Dieter, yasak varken içki kaçakçılığı yapmaya başlamış. Kendini kamyonculuk imparatorluğu kurarken bulmuş.
Dieter, that's Otto's dad, started runnin booze during Prohibition, ended up buildin'a trucking'empire.
- Yasak yere mi park etmişim?
Did I... Am I in a loading'zone?
Yasak sırasında, bizzat Ellit Ness babamı alkolle mücadeleye atamıştı.
Elliot Ness himself deputized my daddy ATF during prohibition.
Merlyn yasak demiştim sana.
I told you Merlyn was off limits.
Hepsi et, yemek yasak.
All meat, no eat.
Yasak bir belge gibiydi.
SCHRADER :
Buraya girmeniz yasak.
Don't take pictures, it's not allowed. Okay.
Yasak yok.
Nothing is taboo.
Burası yasak alan.
È proibito qui.