Yoktu tradutor Inglês
53,750 parallel translation
Söylediğim gibi, hiç gereği yoktu.
As I said, you really didn't have to.
Yoktu ama yaptim.
No, but I did.
Keşke yapmak zorunda olmasaydım ama başka seçeneğim yoktu.
I wish I didn't have to do this, but I don't have a choice.
Kariyerimin başında menajerim yoktu ama bu bana engel olamadı.
I didn't have an agent at the beginning of my career. I didn't let that stop me.
- Hiç gerek yoktu.
Um, you really didn't have to do this.
Yoktu ama yaptım.
No, but I did.
Buraya geldiğim zamanlarda hiçbir şeyim yoktu, bir şekilde çözerdim.
When I used to come down here, I had nothing, so I-I just figured it out.
- Ama böyle bir şey yoktu.
- But no, nothing like this.
Teşekkürler, Doktor. Kabinde bu tür bir şey yoktu ve onları toplamak için de şansları da yoktu.
There wasn't anything like that in the cubicle, and it's not like they'd had a chance to tidy it.
Tessa ile yapabileceği bir şey yoktu.
He's nothing to do with Tessa.
Ama eğer siz.. .. Dr Leighton-Asbury'in yapacak bir şeyi yoktu.
Dr Leighton-Asbury's got anything to do with it, you're way off-beam.
Ama orada da gerekli yanıtlar yoktu.
But there weren't any answers there either.
Faul falan yoktu.
That wasn't a foul.
Hayatımda hiç ışık yoktu ama ilk kez karanlığı hissettim.
There was never any light in my life but for the first time, I sensed some darkness in life.
Ama harekete geçemedim arkamda destek olacak kimsem yoktu.
But I couldn't act since I didn't have any support to back me up.
Bay Bhatnagar, onları serbest bıraktık çünkü elimizde geçerli bir kanıtımız yoktu.
Mr. Bhatnagar, we had to release them as we didn't have evidence against them.
O gün yoktu.
I didn't have any, then.
Amit'i öyle bir öldürdün ki cenazesinde onu yakacak bedeni yoktu.
You killed Amit in such a way that I couldn't even cremate him.
Ama bundan haberim yoktu.
I didn't even know about this one.
Başka şansım yoktu, tamam mı?
I had no choice, okay?
Sade yoktu, bu yüzden çilekli aldım.
They didn't have plain mint, so I got you raspberry mint.
Basında hiçbir şey yoktu.
There's nothing in the press.
Evet ama diğer üç kurbanı da inceledim ve bu hiçbirinin dişinde yoktu.
Right, but I've already examined all three victims, and this banding wasn't present in any of their teeth.
Benim adımla yoktu.
They didn't have one for "Truman."
Kuleye çıkarmanıza gerek yoktu!
I said we shouldn't have put it on the steeple! Okay?
Haberim yoktu.
I didn't know.
Zaten bir işim yoktu.
Yeah, I got no plans.
Hiç bilgisayar yoktu ve takımım genleri keşfettiğinde isimlendiriyordu bu isimler bilim var oldukça kullanılacak.
There were no computers and my team named genes as they were discovered, and those are names that are going to be used for as long as science exists.
Sevgili X. aramızda her ne yaşandıysa, sahiciliği pek yoktu.
Dear X, whatever it was between us, it was never meant to bear much reality.
Cesaretim yoktu.
I didn't have the courage.
Sen diyorsun ki Costley'nin Selway'yi öldüreceğinden haberin yoktu ve Costley kendi pervasız davranışını kabul ediyor.
You're saying you had no idea Costley was going to kill George Selway and Costley is admitting that he acted on a reckless impulse of his own.
Üstesinden gelemeyeceğim bir şey yoktu.
It was nothing I couldn't handle.
Eski okulumda hiç arkadaşım yoktu.
I didn't have any friends at my old school.
Sende de sıyrık bile yoktu.
You didn't even have a scratch.
Bundan bir çıkarı yoktu.
He had no motive.
Koca dünyada başka kimsenin önemi yoktu.
Nobody else mattered in the whole world.
- Yoktu.
- No, I didn't.
Hayır, yoktu.
No, I didn't.
- Hiçbir şeyimiz yoktu.
- We had nothing.
Doğum sonrası depresyondan haberim yoktu.
I didn't know about postpartum depression.
Ve ikinci yıl için, Şampiyonlar için uygun bir şoför yoktu.
And for the second straight year, there was no eligible driver for the champions spot.
Ama adamlarımın onunla hiçbir ilgisi yoktu.
But my guys had nothing to do with it.
Onu tutuklamaktan başka bir şansımız yoktu.
We had no choice but to charge him.
Tuvalette yoktu ve telefonuna da cevap vermiyor.
She wasn't in the bathroom and she's not answering her phone.
- Bununla hiçbir ilgim yoktu.
- I had nothing to do with that.
Nabzı yoktu. Ya da ben bulamadım.
He didn't have a pulse.
Onun kim olduğunu bilmem için teste ihtiyacım yoktu.
You ran a DNA test. I didn't need that test to tell me who he was.
Fazla kız arkadaşı bile yoktu zaten.
I mean, she never even had that many close girlfriends.
Seçim şansım yoktu.
I didn't have a choice.
Hayır, kovalayan yoktu.
- No, um, I'm not being chased.
Sesli mesajı bulana dek elimde sağlam bir delil yoktu.
You're going to get destroyed in the press.