Zorlayan tradutor Inglês
608 parallel translation
Sizleri yeniden savaş meydanına gitmeye zorlayan benim.
I'm the one who forced all of you back into battle.
Senin insanın sabrını zorlayan... boğalar hakkındaki aptalca ve cahil laflarını dinlemicem.
I will not listen to your ignorance and folly... which incapacitates you for any further views in relation to bulls.
Kapıyı zorlayanın Mark olduğunu biliyordum.
I knew it was Mark who tried the door.
Seni zorlayan yok zaten.
There's worse around.
Onları kapı kapı dilenmeye zorlayan kişi de o dur.
He is the one who forced them to go begging from door to door
Karısını dul olmaya zorlayan bir koca için.
For the husband who forced his wife to become a widow
Philadelphia ve Babe de oradaydı ama beni zorlayan Güleç'ti.
Philadelphia and Babe were there... but it was Smiley who made me do it.
Bu kararı almama beni zorlayan sebepler var.
I have reasons forcing me to this decision.
Seni zorlayan kim?
Who's gonna force you?
- İçinden seni atlamaya zorlayan neydi?
- What was inside that told you to jump?
Dikkatini çekerim, birincisi, beni konuşmaya zorlayan sensin.
It's you who forced me to talk.
Tam şu anda avukatlarımın Sebastian Venable Vakfı'nda, sanat ve bilimin sınırlarını zorlayan ancak mali sıkıntıları olan sizin gibi gençlere para yardımı yapmak konusunda çalıştıklarını bilmek sizi mutlu edecektir.
You'll be happy to know that at this very minute my lawyers are working on the Sebastian Venable Memorial Foundation to subsidize the work of young people like yourself who are pushing out the frontiers of art and science but have a financial problem.
Onu bir mezarlıkta yaşamaya zorlayan ben değilim.
It is not I who force her to live in a cemetery.
Seni zorlayan ya da vaat veren olmadı.
Nobody twisted your arm made you any promises.
Ayrılırken boğazlarına birer yumruk tıkandı ; oysa bu ayrılığı zorlayan bir şey yoktu.
They separated, though nothing forced them.
- Seni buna zorlayan biri mi var?
- Somebody putting the bite on ya?
Bizi zorlayan şey, şu yeni seyahat izinleri formu.
What's holding us up now is the new form of this travel permit.
Onlarla birlikte gitmemiz için bizi zorlayan Ashikaga ordusuydu.
It was the Ashikaga army that forced us go with them.
Onu böyle davranmaya zorlayan Mussolini ve onun Faşistleriydi.
It was MussoIini and his Fascists who forced him to be harsh.
İçimde hep kırılgan bir şeyler oldu, derinlerimde beni kendime dışardan bakmaya zorlayan.
There's always something fragile in me, deep inside me, which makes me feel the need to look at myself from the outside.
Beni banyo yapmaya zorlayan sendin, değil mi?
It's you who forced me to take a bath.
- Şu an seni zorlayan da yok!
- No one's forcing you now!
Sonrasında, onu hayat kadınlığı ile tanıştırıp kendisi için çalışmaya zorlayan asker kaçağı Günther K. ile tanıştı.
Then she met Gunther K., an army deserter, who introduced her to prostitution and made her work for him.
Fikirleri yazarlar kadar zorlayan kimse yoktur.
Nothing like writers to have farfetched ideas.
- Gitmeniz için sizi zorlayan mı var?
- Is someone forcing you to leave?
Seni zorlayan mı var?
Who`s forcin` you?
Ben'in kafasını bu kadar zorlayan şey 90 millik çevredeki tek kadına sahip olması.
What's putting the strain on Ben's mind is having the only woman for 90 miles around here.
Bir oyuncu olarak beni zorlayan da işte bu gizliliğini ifade etmeye çalışmak.
The hard thing as an actor is to express the lack of expression.
- Ama zorlayan bendim.
- But it was me who pushed for it.
Bu dağların derinliklerinde seni beni ziyaret etmeye zorlayan şey ; Itto'yu yoketmemi istemendir. Ne kadar da düşüncelisin!
To defeat Itto you have taken upon you the trouble of getting deep into the mountains, to find me.
Şey, satranç insan zihnini sonuna kadar zorlayan bir testtir, değil mi?
Well, chess is the ultimate test... of the human mind, isn't it?
İşçiler beden ve akıl sınırlarını zorlayan vardiyalar konulmuştu.
Workers put in massive overtime which stretched mind and body to the limit.
Dolayısıyla kaybedecek bir şeyi olmayan birine karşı savaşmak ya da ölümü önemsemeyen birine karşı koymak, fikren sizi zorlayan bir şeydi.
And to fight or to come up against an individual who wants to die, or who doesn't care about dying, is a tough thing to combat in your mind.
Damarlarımı zorlayan teşhirciliğimi hissedebiliyorum.
I can feel exhibitionism throbbing in my veins.
Bir erkeği erdem kadar zorlayan bir şey yoktur.
Nothing so hard on a man as virtue.
- Ama seni zorlayan bir şey yok ki.
- But nothing forces you to.
Seni gitmeye zorlayan sorunlara geri mi döneceksin?
Go back to the problems that made you leave?
- Zorlayan kim?
Who's pushing?
Etkilerinin denenmesine kadar ertelenmesini zorlayan davaya karşı, hala pazarladığınız plastik şişelerin zehirli atıkları.
The toxic substance released by the plastic bottles you market, despite the lawsuit forcing you to delay until the effects are tested.
Bu lafları yiyeceğim şimdi, çünkü başka bir at gördüm hayalleri zorlayan ve çılgın bir iblis gibi gece, tek başına, mucizevî bir hızla koşan.
I'm going to eat those words now because I've seen another horse... that defies the imagination, that runs like a demon possessed... at night, alone, at speeds beyond belief.
Seni zorlayan yok, istemezsen yol orda!
Who wants, here it is, who doesn't - The road is free!
Gerçekten çok zorlayan bir ikili.
A couple of real fucking hard-ons.
Demek istediğim, bizim diğerlerinden daha iyi bildiğimizi düşünmeye zorlayan kibir nedir?
I mean, what is this arrogance that makes us think that we know better than them?
Pekala, benim son sözümü duymak ister misin, Bay Herkesi Zorlayan Nogerelli?
Well, you want to hear my final word, Mr Push-Everyone-Around Nogerelli?
Daha çok güce sahip olmak için kocasını insanları öldürmeye zorlayan kötü kalpli kadın hakkında olan oyunda.
The one about the evil woman who pushes her husband into getting rid of people for more and more power. You mean Macbeth?
Umarım kızı bu işe zorlayan piç yakalanır!
I only hope they catch the bastard who's pushing it!
Galiba sınırları zorlayan türden... erkekler hoşuma gidiyor.
I guess I liked the kind of man who could... push the outside of the envelope.
Çok zengin, Bay Holmes. Yatılı hasta Bay Blessington ile olan tüm geçmişim ve ilişkilerimden geriye kalan sadece, bu akşam beni buraya gelmeye zorlayan olaylar.
So much Mr. Holmes, for my past history and my relations with the resident patient Mr. Blessington.
Hepimiz geçmiş yıllarda bizleri zorlayan şartları biliyoruz.
We all know the circumstances forced on us in our early years :
Bu kararı almama beni zorlayan sebepler var.
- I have my reasons.
Seni bana karşı gelmeye zorlayan ne?
What has turned you against me?