Zorlayın tradutor Inglês
307 parallel translation
Gizlenen kozanın merkez bloğunu dışarı çekmeye zorlayın!
Pull out the remains of the core block from the phased cocoon.
Ülkeden kaçmaya zorlayın!
That'll keep him off the front page.
Yolu kapatın ve onu dışarı çıkmaya zorlayın.
Block off the street and smoke him out.
Dışarı çıkmaya zorlayın.
Force him out into the snow.
Zorlayın ama çabuk olun.
- All right. Force it, but be quick.
Şimdi biraz daha zorlayın.
Now go to work a little.
Pekâlâ, bu hâlde onu zorlayın.
All right, drag him down there.
Tamam, eğer öyle olacaksa, onları açlıkla çıkmaya zorlayın ya da gaz kullanın.
Okay, if that's the way it is, starve them out or use gas,
Zorlayın kürekleri.
Wrack the oars off.
- Lafe, sen ve Pecos bu konuda onu fikrini değiştirmek için iyice zorlayın.
- Lafe, you and Pecos try real hard
Tüm kazıyı Tom'a kaydırın ve ağaçlara doğru zorlayın.
Put the entire effort into Tom and press on into the trees.
Biraz daha zorlayın Bay Swanbridge.
Do please try harder, Mr Swanbridge.
- Gemiyi sonuna kadar zorlayın.
Push her for all she'll take. Course already plotted.
Hafızanızı zorlayın hanımefendi.
Try hard, Madam.
Evet bu doğru ama kendinizi biraz zorlayın.
True, naturally, but please make a big effort.
Zorlayın!
Keep plugging!
Gidemeyecekseniz eğer, korner yaptırmaya zorlayın.
If you can't cross, don't run it through. Try and get a corner.
Sayın depremzedeler, yetkilileri evsiz ailelere ev vermeleri için zorlayın.
Earthquaked gentlemen, force the authorities to give the houses to the homeless families.
Kendinizi mümkün olduğunca zorlayın.
Out, and reach as far as you can.
Limitleri zorlayın!
Push her to the limit!
Hadi, zorlayın.
Go on, push. Push.
Hadi, zorlayın.
Come on, push.
Allah aşkına birazcık zorlayın beni!
Somebody, for God's sake, challenge me!
Avukatınızla konuşurken ortağınızın cesedini gördüğünüzü vurgulayın ve gördüğünüz diğer şeyler için de hafızanızı zorlayın.
When you speak to your lawyer emphasize that you saw your partner's dead body and think hard about what else you saw.
Hücumda, onları adam değiştirmeye zorlayın.
On offense. let's force them to switch. You force them to switch.
Onları istifaya zorlayın.
Force them to retire.
Bilim adamları olarak, meraklı olmalı... ve sınırları zorlayıp... esrar perdelerini aralayacak kadar da cesur olmalıyız.
As men of science, we should be curious... and bold enough to peer beyond it... into the many wonders it conceals.
Hiçbir insanın... kendi türünün sınırlarını zorlayıp da lanetlenmeden kurtulamayacağını söyledim sana.
I warned you... that no man could violate the traditions of his kind and not be damned.
Etkisi konusunda beni zorlayıp kimseyi yaktırmayın Senin Fa ailesini koruma şansın vardı.
Radium constantly releases tiny bits of its energy through radiation.
Arabanın kapısını zorlayıp açtım, ve sonra da alçakça kaçtım. Suçumu itiraf için geldim.
I'm here to confess my crime.
Oh George, her zaman çok zorlayıcısın.
Oh, George, you're always so forceful.
Şimdi kızın dudaklarını zorlayıp son bir konyak içirirken...
Now, as he forces one last brandy to her unwilling lips...
Cevapların zorlayıcıydı ve bazen de kodlanması olanaksızdı.
Your replies were difficult and sometimes impossible to codify
Beni boşanmaya zorlayıp, çocuğu üvey anaya mı baktıracaksın?
You will force me to leave, and give him a stepmother?
Ama etrafımızda pintiliğin, öfkenin, gurur ve aptallığın... cömertlik, tevazu, adalet ve düşünceden çok daha fazla yarar sağladığını görüyorsak... belki biraz kendimizi zorlayıp dayanmalıyız. Hatta kahraman olmak pahasına.
But since we see that avarice, anger, pride and stupidity... commonly profit far beyond charity, modesty, justice and thought... perhaps we must stand fast a little... even at the risk of being heroes.
Burada gördüğümüz her şey zorlayıcı ve istem dışı bir uyarımın olduğunu gösteriyor.
- How did you know? - Everything we've seen here so far seems to indicate some sort of compulsive involuntary stimulus to action.
Bunun avantajını kullan, bizi sana hediye vermeye zorlayıp cebini dolduracaksın.
Taking advantage of it, you force us to give you gifts and line your own pockets.
Onu zorlayıp, burda kalmasını sağlayacağız.
He'll take revenge, humiliate her.
Birisi şöyle mesela, ev halkını perhize zorlayıp karlı çıkabilmek için özel takvimler bastırıyormuşsunuz, perhiz günlerini ikiye katlıyormuşsunuz.
One says that you have special almanacks printed where you double the ember days and vigils so that you may profit by the fasts to which you bind all your house.
Modanın zorlayıcılığı altında kalmış dar görüşlü olmayan erkeklere hayranım.
I so admire a man not hidebound by the dictates of fashion.
Büyük bir hızla değişen dünyada, modern günlük yaşamın zorlayıcılığı... öfke ve hüsran üretiyor.
It produces anger, frustration, the strain of modern-day living... in a world that is moving too quickly.
Geçici bir ilgi için uç sınırları zorlayıp sonra da evine yalnız gidiyorsun.
The extremes you go to for a little validation, and you still go home alone.
Bizi bulutların üzerine inmeye zorlayıp gemiye binecekler!
They're forcing us into the clouds so they can board us!
Ferris, hastasın. Kendini zorlayıp da daha kötü olma.
Ferris, you're sick Don't push it and make yourself worse
Blaustein, tam bir zorlayıcısın.
blaustein, you're such a noodge.
- Zorlayın bay Bird.
Get going, Mr. Bird.
Pazarlıkların başarıyla sonlanması için, zorlayıcı değil, arabulucu olmalıyım.
For these negotiations to succeed, I must be a mediator, not an enforcer.
Onları adam değiştirmeye zorlayın.
And set some screens. goddamn it.
Maya bağışıklık sistemi için çok zorlayıcıdır... çevresel hasta olun ya da olmayın farketmez.
Molds are very hard on the immune system... whether you're environmentally ill or not.
Eyalet mahkemesinin görüşünü destekleyen zorlayıcı kanıtlarla birlikte mahkemenin derhal önlem almasını sağlayacağımı umuyorum.
I hope to provide the court with compelling evidence supporting the state's opinion.
Etkisi konusunda beni zorlayıp kimseyi yaktırmayın.
Don't make me have to singe nobody to prove no point.