Zorundayız tradutor Inglês
16,145 parallel translation
Bunu yapmak zorundayız.
We have to do this.
Tıpkı Prithviraj'ın başkaldırması gibi bu ayak takımının diretmelerine göğüs germek zorundayız.
Like Prithviraj's defiance, we should stand up to The Horde's advances.
Bunu acilen yapmak zorundayız.
This is what we have to do.
Döndüğümüzde babamın görüşmesi mi ne varmış şimdi birgün önce gitmek zorundayız.
My dad has a meeting or something when we get back, so now we leave a day early.
- Ama önce illüzyonu kırmak zorundayız.
But first, we have to break the illusion.
Onları bulmak zorundayız.
We'll just have to find them.
Borcunu ödemek için çalışmak zorundayız.
We must work to pay the debt.
Sanırım onu bulmak ve sormak zorundayız.
I think we just have to find her and ask her.
Yani doğru bir şekilde yapmak istiyorsan oraya gidip Breece'in katilini bulmalısın. Birlikte çalışmak zorundayız.
So if you wanna do this right, you wanna go up there and find Breece's murderer, we're gonna have to work together.
Bazen bunları kabullenmek zorundayız.
And sometimes, we have to accept that.
O dosyalara bakmak zorundayız.
We got to go look at those files.
Onları durdurmak zorundayız.
We have to stop them.
Doğru kişiyi bulana kadar kaç tane daha gömmek zorundayız?
How many are we going to have to bury before he gets one right?
Eğer kesici oysa onu bulmak zorundayız.
If he's the cutter, then we got to find him.
Otto'nun yanına dönmek zorundayız.
No. We have to get back to Otto now.
Bu işi bırakmak zorundayız.
We have to let it go.
Neden yatıya gitmek zorundayız ki?
Why do we have to, like, sleep over?
Sizi gözaltına almak zorundayız.
We have to take you into custody.
Her şeyi taşımak zorundayız.
We're going to have to move everything.
Bu sefer kaybettiğimizi kabul etmek zorundayız.
We have to accept that we lost this time.
Wells'e yardım etmek zorundayız.
We have to help Wells.
Bu sebeple mührü açmak zorundayız.
That's why we're breaking the seal.
Babam daima gerekliyse savaşalım ama önce hayat kalmak zorundayız derdi.
He always said we fight when we need, but first, we got to survive.
Bu meseleyi halletmek zorundayız.
We have to shut this down.
Yani başka bir çaremiz yoksa kendi işimizi yapmak zorundayız.
Do our job, but only if we have no other choice?
- Hepimiz bir yerde büyümek zorundayız.
We all have to grow up somewhere.
Daha fazla çalışma yapabilmemiz için Thomas'ı HKM * ye getirtmek zorundayız.
It's imperative we get Thomas to the CDC for further study.
ÖIdürmek zorundayız.
We have to. Athos saw me.
Bununla uğraşmak zorundayız.
We need to deal with that.
- Bunu düşünmek zorundayız...
- We need to think this through...
Bu arada, ulusal politikamız gereğince bir an önce Defterleri toplamak zorundayız.
In the interests of national security we'll get the Notes.
O kadar meşgulüz ki seksi planlamak zorundayız.
We're so busy, we have to schedule sex.
Senin için ne kadar zor olacağını biliyorum Cait ama onu durdurmak zorundayız.
Let's go. Hey, Cait, I know how hard this is gonna be for you, but we have to stop him.
Önce incelemek zorundayız.
We'll have to get it examined.
Polise söylemek zorundayız.
We have to tell the police.
Bunu yapmak zorundayız.
This is what we have to do.
- Burada mı kalmak zorundayız?
Do we have to stay here?
Sarı alanda güreşmek zorundayız.
We have to fight in the yellow area.
Jesse'ye söylemek, Wells'i bulmak zorundayız.
We got to get Jesse. Find Wells.
Gitmek zorundayız.
We have to go.
Her şeyi anlatmak zorundayız.
We got to tell her everything.
Şimdi gitmek zorundayız.
We have to go... now.
Üzgünüm tatlım, gerçekten eve dönmek zorundayız.
I'm... I'm sorry, sweetie, we really do have to go back home.
Owen ve ben ayrılmak zorundayız.
Owen and I have to leave.
Bir çaresini Flash olmadan bulmak zorundayız.
We're gonna have to figure out how to do this without The Flash.
O gece Barry'nin başına gelen her şeyi tekrarlamak zorundayız.
We have to recreate everything that happened to Barry that night.
Evet, gitmek zorundayız.
Yes, we have to go.
Sağlığımın bize büyük bir yük getireceği gerçeğiyle yüzleşmek zorundayız.
We have to face the fact that my health is gonna be a major liability for us.
Ama alışmak zorundayız.
But... we have to commit.
- Yani, avcılar yiyecek aramaya çıktığında onları yuvaya kadar takip etmek zorundayız. Hayır, durun!
- No!
Gitmesini engellemek zorundayız.
We have to stop him leaving.