Zıvırla tradutor Inglês
91 parallel translation
Ivır zıvırla.
Various things.
Bütün odayı ıvır zıvırla doldurdu.
Well it's good here.
Evet, ıvız zıvırla.
Yes, with this and that
Burada oturup ıvır zıvırla uğraşmaktan pek zevk almıyorum.
I don't enjoy sitting here entertaining the pots and pans.
Sizi böyle ıvır zıvırla rahatsız ettiğim için kusura bakmayın.
My things are only worth five rubles. Sorry to bother you with such trifles.
Kiliseyi çiçeklerle, dantel parçalarıyla ıvır zıvırla manasız şekilde süslüyor olabilir,... ama bu gelip geçici bir genç kızlık hevesi.
She may be rather fond of over-decorating a church with fripperies flowers, scraps of lace, and so forth but that's merely a girlish fancy. It will pass.
Reklamında göklere çıkarırlar fakat oraya vardığınız zaman tek bulabildiğiniz yol kenarında ıvır zıvırla dolu bir tapınak olur.
They put a big sign and when you get there... More... not a dump full of drunks.
Hayatta büyük kararlar ıvır zıvırla alınmaz.
The bigger decisions in life can't be based on trivia
Ivır zıvırla oyalanmayın. "
Don't dilly-dally. "
Bitkilerle, çiçeklerle ve ıvır zıvırla dolu.
[Milo] Nah, it's full of plants and flowers and stuff.
Benim için bu şekilde yeterince zor, Mary, yemeklerine bir şey katmak çok para değil ama yemeklerin faydasını kaçırmak istemiyorum İçleri katkı maddeleri ve ıvır zıvırla dolu.
It's hard enough for me as it is, Mary, to put a meal together on not a lot of money I don't want it spoilt with all that. It's full of additives and crap.
Tüm o silikon çiplerle ve diğer ıvır zıvırla.
What with all the silicon chips and such.
Ivır zıvırla Değişkenleri yakalayamazsın.
You aren't going to catch shape-shifters using some gadget.
Başka, bir çok ıvır zıvırla ilgili.
Oh, a lot of stuff.
bu kıvır zıvırla napıyorlar?
What do they do with this stuff?
Ivır zıvırla deme hocam.
What do you mean by junk, Mr. Rahmani?
Birisi senin içi ıvır zıvırla dolu bohçanı çalıyor.
Someone's stealing your handkerchief full of crap.
Sanatçıların bunun gibi ıvır zıvırla canı sıkılmamalı.
Artists cannot be bothered with trifles like that.
Evrak işi, ataçlar, zımbalar. Herkes ıvır zıvırla ilgilenmemi istiyor, kimse suç çözmemi istemiyor.
Paperwork paper clips, paper-punchers- - all these people want me to do is push paper ; nobody wants me to solve crimes.
Bizi ıvır zıvırla satın alacağını mı sanıyorsun?
You think you can buy us off with trinkets?
Bu minibüs bir sürü ıvır zıvırla dolu.
This van was filled with junk...
Hayır, orası tamamen ıvır zıvırla doludur.
No, it's full of junk.
Her tür ıvır zıvırla doldurulabilir
That could be filled with all kind of crap
- Ivır zıvırla kaybedecek vaktimiz yok.
- We don't have time to dilly-dally.
Çekim aralarında aktörlere oral seks yapar ve ıvır zıvırla uğraşır.
Give head to guys to keep them hard and stuff in between shots.
Onlar öpüşme ve ıvır zıvırla ilgileniyor.
They're interested in kissing and stuff.
Hafızamızın ortalıkta bırakılmış ıvır zıvırla dolup taştığını bilmemiz gerekiyor.
Mm-hmm. You have to imagine that your memory is filled... with junk and it's just left laying around.
Ivır zıvırla kendimi süslemem gerekmez.
I don't have to adorn myself in trinkets.
Değişiklikler yapmak istiyorum ama onun ofisi ıvır zıvırla dolmuş.
I want to make some changes, but his office is full of junk.
Bu yaratıklar ve ıvır zıvırla ilgileniyorsun. Bunu seveceksin.
You're into critters and all that, you'II like this.
Barry'ye söyle karnını ıvır zıvırla doyurmasın.
Well, you tell Barry not to fill up on junk.
Anlayamayacağım ıvır zıvırla vaktimi harcamak istemiyorum.
I have left and not waste my time on a bunch of mumbo jumbo I m not gonna understand anyways.
Bir sürü ıvır zıvırla uğraşıyorum şu an.
look, I'm just dealing with a lot of crap right now.
Evet. Uzay, ıvır zıvırla dolu.
Yeah, space is full of junk.
Tüm bu ıvır zıvırla dikkatini dağıtıyorsun.
You get distracted by all the crap.
Ne yapacaksın o kadar ıvır zıvırla
What you gonna do with all that junk
Ben orada cümlelerle, kelimelere ıvır zıvırla uğraşıp, İngilizce öğrenmeye çalışırken, O da orada öylece durmuş...
I was killing out there, pulling out lines and stuff, trying to learn some English.
Ceketindeki bu üç delik ve bu bir yığın ıvır zıvırla bana öldüğünü söylemek istiyorsun.
With these 3 holes in your jacket, and this pile of stuff, you want to tell me that you're dead.
Yoksa havuç ve ıvır zıvırla akşam yemeği yaparım sizi.
I could serve you for dinner with carrots and taters and no pie!
Yani kurşun çubuklar ve ıvır zıvırla dolu kargo gemisi demek istiyorsun.
You mean a cargo ship full of lead bars and and these things.
Uğraşmayın ıvırla zıvırla.
Don't waste time with trinkets.
Kafam ıvır zıvırla doldu, daha büyüğüne ihtiyacım var!
Head's too full of stuff! I need a bigger head!
Hipnoz onu oyuncaklarla ve ıvır zıvırla dolu, hayali bir oyun odasına götürdü.
Hypnosis transports him to an imaginary playroom full of toys and gadgets.
Ivır-zıvırla uğraşacak vaktim yok!
I don't have time to bullshit around here!
Ivır zıvırla yaptığım ve adını hatırlamadığım o şey nerede biliyor musun?
Hey, um, do you know where the thing that I made with the whatsits around the edge?
Çatı katı fakat orasını tamir edecek vaktim yoktu. İçerisi ıvır zıvırla dolu.
The loft, but I haven't had time to fix it up.
Garajda ıvır zıvırla vakit geçiren karısının gözüne batan, çocuklarının nefret ettiği evi çöplük olmuş, kıçını içeri sokamayan birisin.
You tinker in your garage, your wife's an eyesore, your kid despises you, your home's a dump you can't park your ass in.
- Ivır zıvırla dolu bir oda gibi.
Looks like a junk room.
Kafanın çocuklarla ilgili bir sürü ıvır zıvırla dolu olduğunu biliyorum.
Let me tell you, I know you're all in your head about kids.
Kendi hücrende, ıvır zıvırla uğraşmadan gerçek yemekle yanında da bolca ikramiye olur.
Your own cell, no work detail, real food, as well as plenty of - perks.
Warren Komisyonundaki o herifler sadece ıvır zıvırla uğraştı.
Nothing was left, but the skeleton.