Çanlar tradutor Inglês
4,879 parallel translation
Yurdun dört bir yanında ses çıkaran çanlar ondan yapılıyor.
Brass creates the bells that make sound throughout the land.
Bu ikonik Hristiyan Bazilikasını bir camiye çevirmek zor olmadı. Hristiyanlığın haçları ve çanlarının, mihrap, minber ve seccadelerle değiştirilmesi gerekiyordu.
The relationship between the English and the Ottomans was predominantly about trade but some have suggested that the politics of their relationship was made easier by the fact that they had a common enemy - the Hapsburgs.
Ben kilise çanları konusunda heyecanlandım.
I'm genuinely excited about the bells.
JT ile Tess arka plânda kilise çanları duymuşlar.
JT and Tess heard church bells in the background.
O kadar şeyden sonra elimizde kilise çanları kaldı.
All this and we've have bells.
Ve izin verin, kilise çanlarını, lezzetli ulusal taco zincirleri için sattığımı söyleyerek bitireyim.
And let me end by saying, I just sold the church bells To a delicious national taco chain.
Ben de kilise çanlarını kasabadaki yüz yiyen maymunları yok edebilmek için sattım.
And I only sold the town church bell to pay the exterminator to drive the face-eating monkeys out of the town.
# Dinle zilleri ve çanları #
♪ Listen to the bells and chimes ♪
# Mutlu günler, mutlu saatler # # Dinle zilleri ve çanları #
♪ Happy days, happy times ♪
# Bütün çanlar çalındı, neşe dolu kahkaha ve göz yaşlarıyla #
♪ All the bells rang out, there were tears of joy and laughter ♪
Bu çanları üstüne takacağım.
Mmm. I'm going to put bells on it.
Ufak bir damla, o sıçanları bir daha asla görmezsiniz.
Tiniest drop, you'll never see those rats again.
Yakında evlilik çanlarını duyacak mıyız?
Will we be hearing wedding bells soon?
Bay Bradley, çanların çaldığını neden bana söylemedin?
Mr. Bradley, why did you not tell me the bells are ringing?
- Sıçanları tamamen unutmuştum.
Completely forgot about the rats.
- Sıçanlar mı?
Rats?
Sıçanlar var!
Rats! Vera!
Ona orada sıçanlar var demiştim.
I told him there were rats.
- Tam, saat altı, çanlar.
Six o'clock. Chimes.
- Bunu sıçanlar mı yaptı?
Rats did this?
Sıçanların icabına ben bakarım.
I'll handle these rats.
Sıçanlar!
Rats!
Pis sıçanlar!
Those dirty rats!
Sıçanlar!
It's a rat!
Sıçanlar!
It's a rat...
Günlük başarısızlığımızı gece yarısı çanları bildiriyor ve o ses nahoş rüyalarımıza musallat oluyordu.
Our daily failure was announced at the chimes of midnight. And the sound would haunt our unwelcome dreams.
Aynen ama bütün sıçanlar da yirmi yıldır burada yaşıyordu.
Yeah, and all the rats that have been living there for 20 years.
- Günaydın, canlar.
- Morning, troops.
Ah, hoşgeldiniz, canlarım.
Oh, welcome, darlings.
Sırf senin için özel oldukları için onların canlarını da alacağım.
Because of their special meaning to you, I'm going to take their lives.
Canlarım benim!
Ohh, dears!
Ülkeleri için canlarını vermeye hazırlar.
Ready to lay down their lives for their country.
Tekme canlarını daha çok acıtır!
kicking them will hurt more!
Hayır, havalı tabanca canlarını yakar.
No, pallet gun's gonna hurt'em.
Ve ona diyeceğim ki, Jimmie her gün Vietnam'ın özgürlüğü adına milyonlarca dolar harcayıp canlar feda eden ama Amerika'daki kendi insanlarının hayatlarını savunmak adına ahlaki irade ve cesaretten yoksun bir yönetim tarafından öldürüldü.
And I'm gonna tell him that Jimmie was murdered by an administration that spends millions of dollars every day to sacrifice life in the name of liberty in Vietnam, yet lacks the moral will and the moral courage to defend the lives of its own people here in America!
Teşekkür ederim, canlarım.
Thank you, Bubbles.
Brendan, Tyler, kanepeye oturun canlarım.
Brendan, Tyler honey, I need you on the couch.
Bak, canlarını yaktık.
Look, we drew blood.
Canlarını bağışlamayın.
Give them no quarter.
- Canlarım benim. - Tebrikler.
- Dear...
- Pekala çocuklar, canlarına okuyun.
- Okay, boys, knock'em dead.
Canlarına okuyun.
Knock'em dead.
Ilımlı ve yavaş, canlarım.
Nice and slow, sweets.
- Tebrikler canlarım.
Very good, darlings.
Bizim de şu an canları istemediğinde koşmayacak olan koşuculara ihtiyacımız yok.
And we can't just have non-runners running into the maze whenever they feel like it.
Canlarım, etrafınıza bir bakın!
Darlings, look around you!
Canlarım, bilmenizi isterim ki elimden gelse yardım ederdim ama evi yeni aldık ve nakit sıkıntımız var şu an, oldu mu?
Sweethearts, I want you to know... that I'd help out if I could, but... we just bought the house and I'm a little cash poor at the moment.
Uçun, canlarım!
Fly, my pretties!
- Canlarına okusana Manolo!
Give them hell, Manolo!
Hadi canlarına oku, Seabass!
Kick his ass, Seabass!
Canlarım benim.
My, my!