Özel bir şey yok tradutor Inglês
282 parallel translation
Özel bir şey yok, 4 numarada kırık bir lavabo.
No nothing special, a broken wash basin in the number 4.
Özel bir şey yok.
Had it in my hand, I guess. Nothing special in it.
Bu gece özel bir şey yok.
Nothing special tonight.
Özel bir şey yok efendim.
Not particularly, sir.
Özel bir şey yok.
Nothing special.
Özel bir şey yok.
Not especially.
"Niye benim bir şeyim yok, bana özel bir şey yok?"
"Why am I just a nothing man with nothing special to my name?"
Hayır, özel bir şey yok.
- No, nothing special.
- Özel bir şey yok.
- Nothing serious.
Özel bir şey yok, sadece sandöviç ve süt ama eve gelmenizi isterim.
You know, nothing special, just sandwiches and milk. But I'd like it very much if you'd come up to the house.
Güzel bir yer değil, Kholmogori'de özel bir şey yok.
It's not a nice place, Kholmogori is nothing special.
Kholmogori'de özel bir şey yok!
Kholmogori is nothing special.
Burada özel bir şey yok ama hoş bir kalabalık var.
The place is nothing special, but it's a nice crowd.
Özel bir şey yok, hayır.
Nothing in particular, no.
- Özel bir şey yok.
- Nothing special.
Özel bir şey yok.
Nothing specific.
Özel bir şey yok.
Nothing particular.
- Özel bir şey yok.
- Nothing in particular.
Onunla ilgili özel bir şey yok.
There's nothing special about him.
Özel bir şey yok. Haliyle, onları salmışlar.
Nothing special, they were released, of course.
Özel bir şey yok. Sadece konuşmak istedim.
Nothing special. I just wanted to talk to you.
- Özel bir şey yok.
But it's nothing special.
Özel bir şey yok.
Nothing special about it.
Özel bir şey yok.
Nothing special...
Özel bir şey yok...
Nothing special...
Oh, özel bir şey yok.
Oh, nothing special.
Özel bir şey yok.
Nothing.
- Hayır, özel bir şey yok.
- Nothing special.
- Özel bir şey yok, her zamanki.
- Nothing special, like usual.
- Onda özel bir şey yok.
She's nothing special.
- Adamda da özel bir şey yok.
He's nothing special either.
- Iıh istediğim özel bir şey yok.
- Oh, no. Nothing in particular.
- Söylesene! - Aslında özel bir şey yok Franz.
That's why I'm so happy, Mieze,
- Aslında özel bir şey yok Franz.
- Well, it's nothing special, Franz.
- Özel bir şey yok.
- Nothing special
Aslında Sen de özel bir şey yok
You are nothing special
Özel bir şey yok.
Nothing particularly...
İçinde özel bir şey yok.
It ain't personal.
Bu adamlar sadece bir veda partisi veriyor, büyük, özel bir şey yok.
These guys are just throwing a going-away party, nothing big, special.
Özel bir şey yok, zaten düzgün bir yaşantım var.
Nothing in particular, I already have a life.
Su donanmada özel hayat diye bir sey yok mu?
Ain't a guy got no privacy in this man's Navy?
Ama özel anlaşmaya karşı bir şey yok.
- This is a particular business.
Özel bir şey yok, sadece kaya ve birkaç bin fok.
Nothing spectacular just rocks, a couple thousand seals.
Özel bir şey yaptığım yok.
I'm not doing anything special.
Lord hazretlerinin görecekleri üzere, özel önem taşıyan herhangi bir şey yok.
As Your Lordship will notice, there's nothing of prime importance in the tray.
Bence başlangıçta olduğundan daha ilginç hale getirmek için özel bir şey yapmanıza gerek yok.
I shouldn't think you'd have to do anything in particular to make it more interesting than it is to begin with.
Özel bir şey yapmana gerek yok.
You don't have to do a thing.
Özel olarak konuşabilirsek, telaşlanacak bir şey yok.
Well, if we could just talk privately. There's nothing to get excited about.
Öyle özel bir şey yok kafamda.
Nothing special.
Özel bir şey yok.
Nothing, she was just looking for a ride.
Bakacak bir şey yok. Burada sadece özel efeklter oluşturuyoruz.
That's nothing, just some special effects we're building here.