Ümitsiz tradutor Inglês
756 parallel translation
Gerçekten de ümitsiz bir safsın.
[Catalina] You really are a hopeless pushover.
Sanırım ümitsiz durumda.
I think she's desperate.
Bu insanlar ümitsiz durumda. Kocamın duyguları kabarırsa ne yapacağından emin değilim.
These people are desperate, and i'm not sure of my husband when his feelings are aroused.
Durumu ümitsiz.
Her condition is desperate.
Sen ümitsiz bir vakasın. Hafifmeşrep, gönlünce yaşayan şuh kadın demektir.
Youre hopeless. lt ´ ss a woman who lives by her wits along the China coast.
Vampirin kurbanı olan kişi, lanetlenip yok olur, ümitsiz bir şekilde.
A vampire's victim is doomed to perish without hope.
Tutuklamak için giden polisler yalnızca ümitsiz bir akıl hastası buldular.
The police force their way in to seize him only to find he had gone hopelessly insane.
Yani durum ümitsiz.
Then our case is hopeless.
Ama ben ümitsiz vakayım.
But with me it's hopeless.
O kadar ümitsiz ki.
It's all so hopeless.
Onu sert, acımasız, ümitsiz ve aşağılanmış yapar.
Make him tough and bitter and hopeless and ashamed.
- Çünkü ümitsiz görünüyor, değil mi?
- Because it seems so hopeless, is that it?
Bir buçuk yılımı onunla beraber geçirdim ve sen tuhaf ama sevimli ümitsiz genç, romantik ve kendini bulmaya çalışan biriydin.
# All over the place # # Let's keep this one affair #
Bir Parisli, kuleye ancak ümitsiz anlarında atlamak için gider.
A Parisian only goes to the Tower in moments of despair to jump off.
Derin sevgim... ümitsiz yakarışlarım... sana bir şey ifade etmiyor mu?
My deep love? My frantic prayer? Are they nothing to you?
O, ümitsiz bir alkolik.
He's a hopeless alcoholic.
Afedilemez bir günah ümitsiz bir durumda olsa bile.
An unforgivable sin even if it was a desperate measure.
Bunun ümitsiz olduğunu düşünmüştüm, ama sonra birden fırsatım doğdu.
I thought it was hopeless, and then suddenly my chance came.
Durumun çok ümitsiz olsa bile, üstesinden gelmeyi bilmelisin.
You have to get through it, even if it seems hopeless.
Son bir kaç yıl hayatı senin için üzüntü dolu ve ümitsiz bir hale getirdim.
These last few years I've made life miserable for you, a life of despair.
"Yeis içinde, ümitsiz Zombi gibi sokaklarda yürüdüm." Meğerse o... kadınla...
"Miserable, desolate. Walked the streets like a zombie." And all the time you were with that...
Bay Temple, siz ümitsiz bir geri kafalısınız.
Mr. Temple, you're hopelessly old-fashioned.
Yapma Richard, ümitsiz olduğumu görmüyor musun?
be where you are.
Hayatları için savaşan ümitsiz adamlar onlar.
They're desperate men fighting for their lives.
Neyiniz var bilmiyorum ama eğer hastalığınız Bayan Alsop'un tahmin ettiğindense yapılacak şey var. Durum ümitsiz değil.
I don't know what's wrong with you, but if you're ill, and if it's what Mrs. Alsop thinks, you should do something about it.
Bir yıl içinde ümitsiz bir sarhoş oldu.
Inside of a year, she was a hopeless drunkard.
Bu ahmak rezil olmasın diye yapabileceğim her şeyi yaptım ama kendini öldürmeyi bile beceremeyen biri, ümitsiz vakadır.
I do everything I can to help this idiot avoid looking ridiculous... but someone who can't even manage to kill herself is just pathetic!
Her şey ümitsiz görünüyor.
Everything seems kind of hopeless.
Doktorlar ümitsiz.
Doctors have no hope. "
Çok ümitsiz görünüyor.
He looks so lost.
Ama durum çok ümitsiz Nathan.
But, Nathan, the situation is desperate.
İnsanlar bize sadece ümitsiz olduklarında gelir.
people come to us only when they are desperate
Bana, Anne'ın ümitsiz vaka olduğunu söylemeni istiyorum.
I want you to tell me Anne is a hopeless case.
Şeytan Adası'ndan kaçmak için... her şeyi göze alan üç ümitsiz mahkûm... tutup iyi insanlarla karşılaşıyor.
Here we are, three desperate criminals... who'll stop at nothing to escape from Devil's Island... and we have to fall in with nice people.
Usul açısından... müvekkilim, durumunun ümitsiz olduğunu kabul ediyor.
On a point of order... my client realises the hopelessness of his position.
Bizi ümitsiz bir kader bekliyor.
It's a drowning fate awaits us all.
- O kadar ümitsiz değildi, Yüzbaşı.
- I don't think it was hopeless, Captain.
Durumunun ümitsiz olduğundan emin misiniz?
Are you sure he's quite hopeless?
Çok ümitsiz bir durumda olmalı.
Must have been pretty grim.
Durumum ne kadar ümitsiz olursa olsun, bir hırsız değilim ben!
Even if I'm desperate, I'm not a thief.
Majesteleri, beyler... Durumumuz gerçekten ümitsiz. Felaketin eşiğindeyiz.
Your Grace, gentlemen our situation is indeed desperate.
Durumu ümitsiz.
It's hopeless.
Yaptığım ameliyatın sadece insanlıktan uzak, ümitsiz vakalar için olduğunu anlamalısınız.
You must realize the operation I do is only for the unapproachable, for the hopeless.
Yeğenim de insanlıktan uzak, ümitsiz vaka değilse kimse değildir.
If she isn't unapproachable and hopeless, I don't know who is.
Hayır, ümitsiz vaka. Üstelik o kadından hoşlanmadım.
No, it's a lost cause, and I don't like that woman.
Durumumuz çok ümitsiz.
Our position here is desperate.
Durumun ümitsiz olduğunu anlamış ve herşeyi bitirmeye karar vermiştim.
But I knew it was hopeless and I decided to end it all.
Çok iyisin Andreï ama bugün her şey çok ümitsiz gibi.
You're very kind, Andreï, but today everything seems so hopeless.
"Hastalığı ümitsiz..."
"Her illness is incurable..."
Durumu ümitsiz olmalı.
Must've hit the skids.
Vahşi, tutkulu, adanmış ve ümitsiz bir aşkla...
I have dared to love you... wildly... wildly... passionately... devotedly, hopelessly.