Şey gibi tradutor Inglês
36,173 parallel translation
Görünüşe göre gidip Ruth'a "onun" dışında her şey gibi bir gece olacağını söylemem gerek.
Well, it looks like I got to go tell Ruth it's gonna be an "everything but" kind of night
Bilirsin, bu şey gibi... ciddi bir 18 yaş altı durum.
You know, this was like a... a serious, X-rated-type situation.
- Açıkçası bu şey gibi görünmüyor.
Clearly, that doesn't sound like a... Coincidence?
Bu şey gibi, iltifat gibi.
That's, like, a compliment.
Seni şey gibi istila ettim...
I got you covered like...
- Karanlık bir şeye, sert bir şeye, şey gibi...
Something dark, something tough, something- -
Hiç hoş bir şey gibi gelmiyor şu an.
Pat, pat. This feels wrong.
Biliyorum ama Amy'yi ne zamandır görmüyorum ve şey gibi kokmak istiyorum...
We can't spend five of it on this. - I know, but I'm about to see Amy for the first time in forever, and I want to smell like a...
Göğüslüğün orta kısmı şey gibi gözüküyor...
Er... The centrepiece of this dashboard here looks like a...
- Sanki bir şey onu sömürmüş gibi.
- It's like something sucked him dry.
Şey gibi- -
Like...
Bu organizma kırmızı kan hücrelerimi absorbe ediyor gibi görünüyor. ... DNA'ma yeni bir şey yazıyor.
The organism seems to be absorbing my red blood cells, rewriting my DNA into something new.
Çok güzel bir şey söyler gibi söyledi bunları bana.
And he said it as if he had something good, something fragrant in his mouth.
Altından bir şey giymemiş gibi geliyor sesi.
She sounds like she's not wearing underwear.
Eşsiz bir şey, parmak izi gibi.
Unique, like a fingerprint.
Her şey bir lunapark treni gibi inişli çıkışlı oldu.
Like a roller coaster.
Olması gerekene inanmıyorum buna karşın kader ya da onun gibi bir şey ve eğer Jess'in nasıl öldüğünü bilseydin.
I don't believe in "meant to be," though, or fate or anything like that, and if you knew how Jess died...
Dediğim gibi her şey bulanık.
Like I said, it's a blur.
Evet, onun gibi bir şey.
Something like that, yeah.
Başlamadan önce bir kaç şey bildiğiniz gibi, alarm sistemi kapalı yani makinenizi kullanabilirsiniz.
Before you do, a few things : as you know, the alarm system's off so you can use your machinery.
Yaptığın her şey çok kolay gibi gözüküyor.
You make everything look so easy.
Bildiği tek şey bu gibi.
It's the only thing she knows.
Gördüğünüz gibi her şey olması gerektiği gibi.
_
Her şey olması gerektiği gibi gelişti.
You know, all the things that he was supposed to.
Bana şu trende öğrettiğin şey var ya onun gibi başka numaraların var mı?
Hey, um... That stuff you taught me on the train? Mm-hmm.
Buluşma gibi bir şey, gerçekten.
It's just like a meeting, really.
Şey, hepsinden gibi.
Uh, kind of all three.
Bıçak, mektup açacağı gibi keskin bir şey var mı?
Do you have something sharp like a knife, letter opener, something?
Eğer kraliçe gibi saf kötü olsan o zaman belki seni affedebilirdim çünkü olduğun şey o.
If you were pure evil, like the queen, then maybe I could forgive you because that's all you could be.
Şey sesi gibi... Tıklama gibi.
It sounds like... clicking.
Onun ya da ailemizin hakkında, sanki çok şey biliyormuşsun gibi, konuşma lütfen.
Don't talk about him or my family like you know anything about us. I know you're holding him back.
- Hobi gibi bir sey.
I mean- -
- Bir sey içiyormus gibi yap.
[Lucy] Pretend like you're having a drink.
Giderek daha çok insanın hayvansal ürün alımını azaltarak daha bitkisel bir diyet benimsedikleri görülünce her şey doğru yönde ilerliyor gibi görünüyor.
[Michal] With more and more people embracing the idea of reducing their intake of animal products or adopting some kind of a plant-based diet it seems that things are moving in the right direction.
Burada neler olduğunu bilmiyormuş gibi yapacağım ama yapabileceğim bir şey var mı?
I'm not gonna pretend I know what's going on here, but, um... anything I can do, okay?
Bu sanki aptal polis ceketini ödünç alıp ve sonra da onu çarpmam gibi bir şey.
That's like me asking to borrow your dumb cop jacket and then... just crashing it.
Seni bulmak için neden bu kadar zahmete katlandığını... neden sana fiziksel olarak sahip olmak için yapmayacağı şey yokmuş gibi... göründüğünü bilmek istiyordun.
You wanted to know why he went so far to find you, why there seemed to be nothing he wouldn't do to physically get hold of you.
- Bunun gibi bir şey mi söylüyorsun?
You're gonna say something like that?
- Tay makarnası gibi mi o şey?
Is that like a pad Thai?
- Neden bir şey olmuyor? - Bazen etkisini göstermesi zaman alıyor, tıpkı mikrodalgada patlatılan mısır gibi.
Sometimes it takes a little while to kick in, like one of those microwave popcorns.
Ameliyat için Oscar kazanmak gibi bir şey.
It's like the Oscar for surgery, so, yeah.
Bu mezunlar partisi balo gibi bir şey mi?
So, this homecoming dance... it's... it's like a ball?
Bu sesli mesaj bırakmak gibi bir şey değildir Henry.
It's not like leaving a voicemail, Henry.
Demek bisiklet derneği gibi bir şey?
So is it like a cycling club?
Mesajda spesifik bir şey söylememesi kötü bir şeye işaret gibi gözüküyor.
Just seems like a bad sign that she didn't... she didn't say anything specific in the message.
Pil gibi siyah ve asidik bir şey içtiğini düşünürüm.
I think he took it black and acidy, like drinking a battery.
Eğer burda yaşasaydım, bej rengi, Station Wagon bir Volvo gibi bir şey alırdım.
No, cos if I lived here, I'd get something like a beige Volvo Estate.
Bunun gibi bir şey.
OK, like this.
Şey... bu çok fazla meydan okuma gibi görünmüyor.
Well... that doesn't look like too much of a challenge.
Sonra ev gibi bir şey inşa etmek için tuğlaları kullanırsın.
Then you use the bricks to build the thing like a house.
Bu, pencereler açıkken evde olmak gibi bir şey.
This is like being at home with the windows open.