Acınası tradutor Espanhol
8,803 parallel translation
Earl'ün acınası hayatı gözlerinin önünden geçti. Öyle değil mi Earl?
La triste vida de Earl le ha pasado ante sus ojos. ¿ Verdad, Earl?
İnsanların senin Gaylord olduğunu ve hayatını acınası kıldığımı düşüneceklerini mi sanıyorsun?
¿ No crees que la gente va a pensar que tú eres Gaylord y que he hecho tu vida miserable?
Gerçek ortaya çıkmak üzere, ve dünya seni acınası ufak bir psikopat olarak görecek.
La verdad está a punto de salir a la luz y el mundo va a ver lo patético y psicópata que es en realidad.
Bu New York şehri ne kadar acınası.
Es lamentable, esta ciudad de Nueva York.
Hepimiz hayatı acınası şekilde yaşamak zorunda değiliz.
Bueno, no todos queremos pasar nuestra vida como un puto amargado.
Vay be, baba. Acınası biri olduğunu biliyordum ama aptal olduğunu bilmiyordum.
Joder, papá, sabía que eras lamentable, pero no pensaba que fueras estúpido.
Onu bulmaya çalıştım çünkü acınası bir haldeydim.
¡ La busqué porque me sentía miserable!
Senden uzaklaşmak ve seni incitmeyi denemek beni sadece acınası hale geitirdi.
Alejarte y tratar de herirte solo me ha hecho miserable.
Sadece kendilerini korumak için hemde, çok acınası.
Por desgracia, es para salvarte.
Durumun acınasılığını iyi yansıtıyor.
A la altura de tan miserable situación.
Hector Apostolou, Amerika'daki son iyi adam küçük suçu için günah çıkarıyor fahişe olduğunu duysa bile fazla saf kalacak acınası bir ergen kızla oynaşıyorsun ve sonra sen yine de kendini iyi hissedebileceksin, öyle mi?
Hector Apostolou, el último hombre bueno en América, confesando un delito menor, este coqueteo patético con una adolescente, quien, por cierto, es demasiado inocente para saber siquiera un ajetreo cuando escucha uno, y luego tu puedas... Puedas sentirte mejor contigo mismo. ¿ Sí?
Kalan gücüm acınası ekibinizi uzak tutmaya yeter de artar bile!
¡ Aún me queda más que suficiente energía para mantener a su patético equipo a raya!
Tamam, birincisi o Alf'in ismi ayrıca hangisi daha etkileyici? Acınası bir çiftçi mi yoksa dünyanın en iyi ajanı mı... -... ki o ben oluyorum, Archer Sterling.
A, ese es el nombre de Alf, y dos, ¿ qué es más impresionante, un patético quesero... o el mejor agente secreto del mundo, es decir yo, Sterling Archer?
Nefret ettiğim adamla evlendim, sizin acınası sarhoş babanızla bu yüzden çocuklarım ayrıcalıklı ve kolay bir yaşama sahip olabildi.
Llegué a casarme con un hombre al que odiaba. Tu patético y borracho padre. Todo para que mis hijos pudieran tener una vida de privilegios y facilidad.
- Bunu nasıl açıklarsınız?
¿ Cómo explica eso?
Bay Wu, birden 10'a kadar sayarsak ve 10 dayanılmaz acı olsa, kendi ağrınızı nasıl tanımlarsınız?
Sr. Wu, en una escala del 1 al 10, 10 siendo insoportable, ¿ Cuál es su dolor?
Ama telefonunu açınca mesajını duyacak nasıl olsa.
Pero ella va a escuchar el mensaje cuando encienda su teléfono de todas formas.
Işıklar nasıl açıldı?
¿ Cómo se ha encendido la luz?
Bu, Rus ajanların güvenlik katmanlarını nasıl geçtiğini ve bilgisayarın saklı olduğuna inandığımız odaya nasıl girdiklerini açıklar.
Esto explicaría como los operativos rusos podrían haber eludido varias capas de seguridad y entrado al cuarto donde creemos que la laptop estaba escondida.
Ve nasıl ya da neden gittiğini bile bilmeden, bir yerlerde yalnız başına olan o aptal, kayıp domuzu düşündükçe içim acıyor.
Y cuando pienso en ese tonto cerdo desaparecido, solo sin siquiera saber cómo o por qué se fue mis entrañas sufren.
Evet, içini açıp nasıl bir teknolojileri olduğunu görmek istiyorum.
Sí, quería romper hacia abajo y ver lo que están basando su tecnología en.
Standartların ötesinde bir manyetik özelliğine sahip ve nasıl açıldığını buldum.
Es fuera de la escala magnética y creo que me acabo de encontrar el interruptor de encendido.
- Hayır, ama bu nasıl öldüğünü açıklamıyor.
- No, pero ella no murió así.
Senin gibi az konuşan birisi, aklındakileri açıklayamayan birisi nasıl böyle tek başına yaşayabilir?
Te guardas todo. No puedes vivir así de solo.
Peki onun durumunu nasıl açıklamayı düşünüyorsun?
¿ Y cómo pretendes justificar su estado?
Bana, seks departmanında karıma dokunamıyor olmamı nasıl düzelteceğinizi açıklayın.
Explícame cómo no tocar a mi mujer sexualmente va a arreglar las cosas en el departamento del sexo.
Sana onun için iyi olmayan şeyleri söyleyeyim : Onu aniden maçtan alman acı üzerine düşünme şansını elinden alman şımarttığın için nasıl erkek olacağını öğrenememesi.
Y lo que no es bueno para él es que lo saques a rastras del partido, privándolo de la oportunidad de imponerse al dolor, para aprender cómo ser un hombre en lugar de tus mimitos.
Ben de penisin nasıl çalıştığını size açıklıyor sanmıştım.
Porque he pensado que os estaba pidiendo que le explicarais cómo funciona su pene.
Ben de valizleri açıp mayoları getireyim. Biraz yüzeriz. Nasıl fikir?
Yo desharé las maletas, os bajo los bañadores, y nos damos un baño?
Bunu nasıl açıklayacağımı bilmiyorum.
Lo sé. No-no sé cómo explicarlo.
Bunu nasıl açıklayacağımı bilmiyorum ama...
No sé cómo explicarlo, pero...
Yeni bir bakış açısı ediniyorsun acaba bu Carl'ı nasıl etkiler diye düşünüyorum.
Tienes otra perspectiva. Ahora, con cada decisión que tomo pienso : ¿ Cómo va a afectar esto a Carl? Ya sabes.
Tanrım. Bunu nasıl açıklarım?
Dios, ¿ cómo te explico esto?
Jüri'ye, aynı noktadan 5 ayrı hedefe ok atmayı gerektiren bu yarışmada, kamptaki herkesi nasıl yendiğini açıklayabilir misin?
Puedes explicar al jurado cómo se las apañó para vencer a cada campista cuando el concurso requiere disparar a cinco blancos separados desde el mismo lugar?
Hayır, ancak nasıl davranam gerektiğiyle ilgili sıkıntılarım var. Özellikle de sıra ilk öpücüğe geldiğinde. "Acaba onu öpmeli miyim?" diye düşünmeye başlarsın ki açıkçası bu konudan bahsetmek bile beni ürpertiyor.
No, pero está el asunto de cómo comportarse si se presenta la situación del primer beso, si es que seguimos por este camino, el cual, objetivamente, es totalmente aterrador.
LIDAR'ı açıyorum. - Çalıştığını nasıl anlayacağız?
Por desgracia, Owen me quitó el acceso en este caso.
Söylesene, eski eşine saldırmakla ünlü bir adam adına açılan vakıf nasıl onun anısını onurlandıracak?
Pues ayúdame a entender cómo esta fundación con el nombre de un hombre infame por agredir a su exmujer va a honrar su memoria.
Eğer durum açığa çıkarsa hayatın nasıl olur?
¿ Cómo va a ser tu vida si esto sale a la luz?
Öğretmen bunu nasıl yapacağını açıklamaya çalışmadı mı?
¿ No intentó el profesor y explicó cómo hacerlo?
Duygusal acılar ile nasıl başa çıkılacağını araştırdım. Ve söylenene göre her şeyi bir kâğıda döküp kâğıdı yakarsan iyileşirmişsin.
Así que busqué en Google cómo procesar el dolor emocional, y dicen que si lo escribes todo en una carta y la quemas, estarás sanado.
Takvimi değiştirmek lojistik açıdan bir kabus olur, insanları nasıl kızdıracağından bahsetmiyorum bile.
Mira, cambiar ese programa es una pesadilla logística sin mencionar la gente que se enfadará.
Bunun kulağa inanılmaz geldiğini biliyorum ama bu kitapta, atamız Adolf Frederick Thörnblad her şeyin nasıl olduğunu açıklıyor.
Sé que esto suena increíble, pero en este libro nuestro antepasado Adolf Fredrik Thörnblad... explica cómo encaja todo.
Oraya nasıl gittiğini açıklayabilir misin?
¿ Puedes explicar cómo llego allí?
Bu kavgada yapacağımız hamleyi nasıl önceden gördüklerini ve nasıl imkânsız hamleler yaptıklarını açıklıyor.
Eso explica por qué parecían estar un paso por delante de nosotros en nuestra lucha, y por qué pueden hacer tiros imposibles.
Yani, bunu daha nasıl açıklayabilirsin?
Vaya... ¿ qué otra explicación tiene?
- Bunu nasıl açıklıyorsun Profesör?
¿ Cómo explicas eso, profesor?
Tanrım, bunu söylemesi kulağa tam penis gibi geliyor ama yine de olan onca şeyden sonra bunu başka nasıl açıklarsın?
Dios, sueno como un idiota por decir eso, pero, después de todo lo que ha pasado, ¿ de qué otra manera lo explicaríais?
- Adli tabip nasıl açıkladı?
¿ Cuál fue la explicación de la forense?
Nasıl bu kadar çabuk olay yerinde beliriverdi? Üstelik o devasa şeyi göz açıp kapayana dek yendi.
¿ cómo derrotó a semejante monstruo en un instante?
Peki Açık Fikirler bu ortamı nasıl etkiledi?
¿ Y cómo ha influido Bare Reflections en todo esto?
Bunu nasıl açıklayacağımı bilmiyorum Trudy, ama ben istasyondayken... işliyorum.
No sé cómo explicar esto, Trudy, pero yo en la estación... funciona.