Aşırı tradutor Espanhol
25,348 parallel translation
Böylece tüm taşıyıcılara tek seferde aşırı doz verebilir.
Afterlife necesita 24 horas para sincronizar todos los chips, para que pueda administrar la sobredosis... a todos los portadores a la vez.
- Aşırıya kaçmamak gerekir.
- No queremos pasarnos.
Cidden müşteri aşırıp Andre ile savaşa başlatmak mı istiyorsun?
¿ Quieres robar clientes y buscar un pelea con Andre?
Hiçbir şey yapmama ve Aşırı tepki verme.
nada y reaccionar de forma exagerada.
Aşırı soğutulmuş helyum deneyinde kuantum girdabı oluşturdunuz mu?
En tus experimentos con helio ¿ creas vórtices cuánticos?
Aşırı sert oldu.
- Eso fue rudo, chicas. - Lo lograste.
Howard'ın icadı, Sheldon'ın matematiği, benim uzay-zamanın aşırı soğutulmuş sıvı olduğuna dair asıl teorim. Eminim Penny şu anda şeytan tırnağıyla oynamasa bahsederdi.
La idea de Howard, las matemáticas de Sheldon mi teoría del espacio-tiempo de un líquido sobreenfriado que Penny habría mencionado si no estuviera mordiéndose esa uña.
Biriyle çıkıyordum ve beni senfoniye götürüyordu. New York Filarmonisi'ne. Ve bundan aşırı nefret ediyordum.
Ya sabes, como - como si estuviera saliendo con ese chico, y él me llevaba a la sinfonía a, la, uh, Filarmónica de Nueva York, y la odiaba tanto.
Ve aşırı ılık! Aşırı ılık!
Y super caliente, de verdad super - Oh, espera!
Bu aşırı canımı sıkıyor lan.
Mierda, eso me molesta.
Bu gemi aşırı derecede karmaşık ama bunu çözeceğim.
Esta nave es extremadamente compleja, pero lo lograré.
Aşırı tepki veriyorsun.
Estás exagerando.
Aynı ilaç karışımıyla aşırı doz. O sayede bu genç kızdaki uyuşturucuları bu kadar çabuk tespit edebildim. Gerçi madde istismarının çok da nadir görülen bir şekli değil.
Sobredosis por la misma combinación de drogas, por eso pude identificar los estupefacientes que tomó esta joven tan rápido, no es que sea una forma rara de consumo de drogas.
Madeline'in kazayla aşırı doz almasından hiç söz açılmadı.
La sobredosis accidental no salió a colación.
Belki de Madeline'e aşırı dozu veren müvekkilindir, Charles. - Onu susturmak için.
Puede que tu cliente le administrara la sobredosis, Charles, para silenciarla.
- Aşırı tepki vereceğini biliyordum.
Mira, sabía que exagerarías.
- Ben aşırı tepki vermedim, tepki verdim.
No exageré. Reaccioné.
Eesi dün gece aşırı tepki vermiş olabilirim.
Anoche, puede que haya exagerado.
Kesinlikle aşırı tepki vermiş.
¿ Sabe qué? Exageró completamente.
Pilar, şarapların kalitesi lüks bir restoranda aşırı önemlidir.
Pilar, la calidad de los vinos es extremadamente importante para un restaurante lujoso.
- Aşırı pahalı, Julio.
Son extremadamente caras, Julio.
Dün gece saat 23 : 00-1 : 00 arası aşırı kan kaybından ölmüş.
Bueno, voy a decir que murió de exceso de pérdida de sangre entre 11 : 00 y la 1 : 00 de la noche anterior.
24 yaşında. Muhtemelen aşırı doz.
A la edad de 24 años.
Ve bir aşırı dozu önceden mi ayarlamış?
¿ Y arregló una sobredosis... con anticipación?
Şu anda aşırı duygusalım.
Lo siento. Justo ahora, estoy híper-emocional
- Şimdilik, mevcut duruma göre eğer Chris aşırı dozdan öldüyse, bir daha kimse Jared'ı ayık yaşam yardımcısı olarak işe almaz.
- Por ahora, tal como están las cosas Si Chris murió de una sobredosis, Nunca volverán a contratar a Jared como un ayudante de vida sobria de nuevo. Ya veo.
Adamın çok yüksek maaşlı bir işi varmış, onu uyuşturucudan uzak tutması için biri işe alınmış ve yine de aşırı dozdan mı ölmüş?
Bien, el chico tenía un muy buen trabajo, Alguien contratado para mantenerlo libre de drogas, ¿ Y aun así murió de una sobredosis?
- Demek istediğim, çocuk aşırı dozdan ölmüş.
Quiero decir, El niño murió de una sobredosis
Kocanızın birkaç gün önce aşırı doz aldığı uyuşturucu.
Es oxicodona. Es la droga con la que su marido tuvo una sobredosis hace un par de días.
Chris aşırı dozdan öldü.
Chris murió de una sobredosis.
Biraz asabi, görünen o ki aşırı baskı altında.
Un poco nervioso, aparentemente bajo mucha presión.
İçeceğindeki aşırı dozda oksikodon yüzünden can vermişti.
Cayó muerto por sobredosis de oxy en su batido.
Annesiyle babasını ararız diye aşırı derecede endişeli görünüyor.
Ella parece extremadamente preocupada acerca de que contactemos con sus padres.
Tamam, sen haklısın, o bir tokat sesiydi ama sanırım aşırıya kaçtım ve gerçekten bileğimi acıttım.
Pero yo creo que-me había excedido y me lastimé la muñeca.
Tansiyonu düşüyor ve aşırı sıvı yüklemesi yapılmış durumda.
La presión está cayendo y está saturado de fluidos.
Aşırı tepki göstermek benim işim. Daha o noktaya gelmedim.
Mire, mi trabajo es reaccionar de forma exagerada, y no he llegado a eso aún.
Aşırı yüklenmiş olmalı. Yeniden başlatacağım.
Ha debido sobrecargarlo.
Aşırı komik bak. 60 / 40 oranda kalay-kurşun lehimi almıştık ama makara aynı 63 / 37 kalay...
- Es una historia graciosa. Tenemos suficiente soldadura estaño plomo 60 / 40 pero los carretes parecen 63 / 37 de estaño...
Ne olur dur. Aşırı komik filan değil.
No es una historia divertida.
Bu sabah çok aşırı gerginsin. Gergin mi?
- Estás muy nervioso esta mañana.
Oyuncuların sahte ihbarla rakiplerine yaptığı aşırı eşek şakası yani.
Es una broma de muy mal gusto que los gamers usan con sus oponentes... en la que fingen que alguien llamó al 911 avisando sobre ellos.
- Aşırı uç gruplar için sığınak.
Una casa segura para grupos fundamentalistas.
Bebeğim, düğün için aşırı korumacı davranıyorsun sadece, tamam mı?
Cariño, solo estás siendo sobreprotector por la boda, ¿ vale?
Aşırı heyecanlı görünüyorsun..
Pareces un poco alucinado...
Hayır asıl ben teşekkür ederim.
No, gracias a ti.
Aşırı düşünceli.
- ¿ Ves?
Aşırı dozdan öldüler. İkisi de.
Jodi Albertson y Kim Murphi... que sufrieron sobredosis, ambas.
Asırlardır kimse buraya uğramadı.
Nadie ha venido en siglos.
Sanırım bu çılgın oruspu çocuğu gerçekten aşık olmuş.
Supongo que el cabrón quería realmente a esa puta loca.
Asıl zor kısım bandajın çıkma zamanı geldiğinde yaşanır. Çünkü çok acıtır.
La parte difícil viene cuando tiene que rasgar el vendaje Porque eso puede doler muchísimo.
Hayır, beni asıl üzen şey ; çalışmanı kavrayamamam sana engel olabilecekken yanlış yola sapmama müsaade etmek için yavaşlamayı kabul etmen.
No. No, lo que me molesta es que estaban dispuestos a reducir la velocidad para mí, que me deje ir por el camino equivocado, cuando eso te habría impedido, porque no podía captar su trabajo.