Cielo tradutor Espanhol
32,417 parallel translation
Cennetin sonu nasıl olabilir ki?
¿ Cómo puede terminar el cielo?
yağmur yağan gökyüzündeki kayadan, eski bir parça kopart.
Lloverán astillas de tal palo de una roca en el cielo.
Muhabirdim ve sonra, orada gökyüzünde, bir şey vardı, ve tamamen beyazdı.
Soy reportera. Y luego pasó algo, algo en el cielo y era todo blanco, pero como si no estuviese allí.
Gökyüzündeki bu ışıklar, ve insanların ay hakkında söyledikleri... Anlamı yok.
Esas luces del cielo y lo que la gente dice sobre la luna... no tiene sentido.
Duyuyormusun tatlım?
¿ Lo has oído, cielo?
Josh, Bizi buradan çıkarmalıyım, tatlım.
Josh, tengo que sacarnos de aquí. Cielo.
- Selam, tatlım.
- Hola, cielo. - Hola.
Tatlım... Babam da başta böyle değildi.
Cielo, al principio tampoco lo era tu padre.
Hayır, hayır, dedim ya, çocuk hikayesi, cennete inananın bir yolu.
No, no, te lo dije, es una historia de niños, una manera de creer en el cielo.
Pardon, canım. Bir şey mi diyordun?
Lo siento, cielo. ¿ Decías?
Hadi ama, canım.
Pero, venga, cielo.
Merhaba, canım.
Hola, cielo.
Açılış gecesinde gerekli karides sayısını hesaplarken büyük bir hata ettim sonraki gün hatamı yüzüme vurmak istercesine gökyüzünden ne geldi dersiniz?
Groseramente subestimé el número de langostinos necesarios para la fiesta de inauguración, ¿ y qué voló por el cielo al día siguiente, burlándose de mis fracasos?
Söylenebilecek her şeyi gökyüzündeki devasa Janet alarmı söyledi zaten.
Como sea, ¿ que se puede decir de Janet que ya no lo haya dicho la alarma gigante de Janet en el cielo?
Cennet için fazla iyisin, dostum.
Eres demasiado bueno para el cielo, viejo.
Gidelim bebeğim.
Vamos, cielo.
Cennetteki Babamız...
Padre nuestro, que estás en el cielo...
İHA'larımızın yabancı gökyüzüne kalkışlarını, onların kubbeyi kurmamız için gereken korunağı, kaynakları bulmak ve görevimizi tamamlamak için, tek şansımız olduğunu bilerek izledik.
Vimos despegar a nuestros drones hacia el cielo alienígena, sabiendo que eran la única esperanza de encontrar el refugio y los recursos que necesitábamos para desplegar la cúpula y completar nuestra misión.
Tanrım!
¡ Santo cielo!
Bir şeyi gökyüzündeki garip tondaki pembemsi bir noktaya gördermek için çalışan şaşırtıcı sayıda insanla birliktesiniz.
Tienes a un número de personas increíbles trabajando para enviar algo a un extraño punto rosado en el cielo.
- Tatlım, çabuk gel.
- Cielo, ven rápido.
Gelecek vaat eden sorun Insanlar cennetteki ödülleri Onlar oturmakla yükümlüdürler Dünya'daki kıçlarına burada, Bok yemek ve umut onlar Filiz kanatları gerçek yakında.
El problema de prometer a la gente su recompensa en el cielo es que pueden tocarse los huevos en la Tierra, mientras comen mierda y esperan que les broten alas muy pronto.
Çöplerin gökten yağdığı ana nokta burası.
Este es el lugar principal donde la basura cayó del cielo.
Sürpriz yapmamı istiyordun ya!
¡ Cielo, lo siento! ¡ Pensé que querías una sorpresa!
Tatlım.
Oh, cielo.
Bundan fazlasını yaptı hayatım.
Oh, cielo, hizo algo más que eso.
Hayatım, bana bak.
Cielo, mírame.
- Ne adamı hayatım?
¿ Qué hombre, cielo?
Biliyorum tatlım.
Lo sé, cielo.
Pencereden baktıkları zaman ; karanlık bir orman, gökyüzü ve soktuğumun kanlı ayı dışında bir şey görmelerini istemiyorum.
Cuando miren por la ventana, quiero que no vean nada más que el bosque oscuro, el cielo y la jodida Luna de Sangre.
- Hayatım, konuyu değiştirme!
¡ Cielo, no cambies de tema!
Tatlım, korkunç olduğunu biliyorum, ama buradan çıkmalıyız, hemen şimdi!
Cielo, sé que es terrible, pero tenemos irnos de aquí, ¡ ahora mismo!
Canım, bu akşam yeteri kadar kutlama yaptık sanırım, ha?
Cielo, tal vez hemos hecho suficiente celebración esta noche, ¿ eh?
Quake'in gökyüzünden düştüğünü görmek şaşırtıcı mıydı?
Entonces, agente, ¿ le sorprendió ver a Quake caer desde del cielo?
"Cennet yetkisi ile birlikte uzun ömrünü ve bolluğunu da alın."
Dicen : "Recibe el mandato del Cielo, y con él, longevidad y prosperidad".
Efsaneye göre, yeşim taşı mührü, ona sahip olana cennet yetkisi, Çin'i yönetme hakkı bahşediyor.
De acuerdo a la leyenda, el sello de jade garantiza a quien lo posee el "Mandato del Cielo"... el derecho divino a gobernar China.
Buarası cennetten bir parça gibi.
Es un pequeño pedazo de cielo lo que tenemos aquí.
Çok fazla hayali arkadaşın var tatlım.
Tienes un montón de amigos imaginarios, cielo.
Cam gibi mavi gökyüzüne bak!
¡ Mira el claro cielo azul!
Biliyor musun, aslında... afedersin hayatım.
Mira, la cuestión es... perdóname, cielo.
Pekala, hadi, tatlım.
Está bien, vamos, cielo.
Şükür buradasınız.
Gracias al cielo que están aquí.
Haydi ya, hangilerini?
Oh, cielo. ¿ Cuáles?
Operasyon için yeterli parayı buldum tatlım.
He encontrado el dinero, cielo, para la operación.
- Tatlım, gitmeliyim.
- Cielo, tengo que irme.
Onu özleyeceğim.
meternos en trajes EVA, pero este cielo azul, siempre lo echaré de menos.
Ne?
Santo cielo.
Bakma.
No cielo, no mires.
Bu nedenle gökyüzünün açık olması ve açıkça görülmesi mi gerekiyor? Karavanı bulamazsak şehre gitmemiz gerekecektir.
¿ Deberíamos estar aquí en campo abierto con eso en el cielo?
Bu doğru tatlım.
Eso es, cielo.
Tatlım.
Cielo,