English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Espanhol / [ D ] / Dağıl

Dağıl tradutor Espanhol

4,797 parallel translation
Dağılan parçaları nasıl toplayacağız? Ne parçası?
- Jasmine Fontaine... sabe mucho más de lo que dice.
Dağılın da bana biraz kelle getirin.
Despliéguense, encuéntrenlos, y tráiganme sus cabezas.
70 yıl önce dağıldıkları gerçeği dışında..... çok fazla bir şey yok.
Aparte del hecho de que fue disuelta hace 70 años, no mucho.
Evet ama dalgalanmalar var. Sonra dağılıyor.
Sí, pero se oyen y luego se disipan.
Bu gidişle komutayı da yok edecek sonra da düzen dağılıp hepimiz öleceğiz.
acabará con el grupo del comando. Y la formación caerá en pedazos y seremos aniquilados.
Ve toz dağılıncaya kadar açığa alınmam gerekecek.
Y probablemente debería... suspenderme hasta que se asiente el polvo.
Kendi döllerini yayıp kendi krallıklarını kurmak için yuvadan ayrılırlar. Emir komuta zinciri dağılırsa bölük komutanları kendi başlarına saldırıya geçebilirler.
Abandonarán el castillo e intentarán crear sus propios reinos con su semilla. algunos capitanes atacarán en solitario.
- Dağılın!
- Hey, ¡ dejadlo!
Sanırım biraz unutkan ve beceriksiz biriyim ve dikkatim çok çabuk dağılıyor.
Supongo que soy un poco olvidadizo, torpe y me distraigo con facilidad.
Çocuğun kromozomları cinsiyet kromozomlarınca belirlendiği ve kalıtılan somatik hücreler aynı kromozomda yer edinmediği için bağımsız dağılış görülür.
Los cromosomas del niño fueron heredados de los cromosomas del sexo... y las células somáticas heredadas no están ubicadas en... en los mismos cromosomas, así que son independientes.
Bir açıdan sen de benim gibi biliyorsun ki eğer onları parçalarsan, Charming dağılır.
De cierta manera, lo sabes al igual que yo... Si los destrozas, Charming se desmoronará, ya no volverá a ser la misma.
Ev dağılıyor.
La casa se cae a trozos.
Ama babanın imzasını almaya gidince, ailenin nasıl dağıldığını çözdüm.
Pero cuando fui para hacer firmar al padre fue cuando descubrí lo desquiciada que era esa familia.
Dağılıp bölgeyi tarayalım.
Separémonos y registremos la zona.
Pekâlâ etrafa dağılın.
Está bien, despleguémonos.
Eğer patlama kasanın içindeki herhangi bir şeyi parçalarsa duman dağılıncaya kadar ölmüş olursunuz.
Si la explosión rompe algo dentro de la bóveda morirás antes de que se disipe el humo.
Şimdi, dağılın!
Ahora, ¡ andando!
Flynn'in cesedindeki parçalara polarize ışık mikroskobu enerji dağılımlı röntgenler ve spektrometre ile baktım.
He mirado las muestras del cadáver de Flynn con un microscopio de luz polarizada, radiografías de radiación dispersa y con el espectrómetro de masas.
Ya dikkatiniz dağılırsa?
¿ Y si no estás centrada?
Pekâlâ, çocuklar, ayrılın ve evlere dağılın ve lütfen ejderhaları gözden uzak tutun.
Muy bien, chicos, dispersaos, vamos a casa, y por favor, mantened a los dragones fuera de vista.
Bir ev dolusu kızı korkuttunuz, artık evlere dağılın.
Están asustando a una casa llena de chicas. Es hora de irse.
Evet, tır saldırısında olan desenin dağılımının aynısı.
Sí, es el mismo patrón de dispersión que el golpe en la camioneta.
Bakın, Euro Bölgesi gibi nasıl da dağılıyor.
Mirad, se desmorona como la Eurozona.
Bileklik öldükten sonra dağıldıysa nasıl oluyor da boncuk vücudunun altına giriyor?
Pero si el brazalete se rompió después de morir... ¿ cómo llegó ese debajo del cuerpo?
Refakatçiler etrafa dağılırsa bence daha verimli olur.
Creo que es más eficiente si los cuidadores se dispersan, ¿ verdad?
Tüm ajanların dağılıp Sam Carter'ın bulunduğu 5 millik çevre içerisindeki bütün hastaneleri aramanızı istiyorum.
Quiero que todos sus agentes se dispersen y peinen un radio de ocho kilómetros desde el hospital hasta donde encontraron a Sam Carter.
Dağılıp binaları arayalım.
Separémonos y registremos el edificio.
Dağılın.
Separaos.
Kan aynı şekilde yayılmaz damlalar kara dağılır, filizlenmez ve izler de kolay kolay ayrılmaz.
La sangre no se lee del mismo modo, las gotas se mezclan, no tiene bordes definidos y las huellas - no se sacan tan fácilmente.
Biliyorsun oylar iki tarafa dağılıyor.
Ya sabes, los votos se pueden decantar por cualquier bando.
Ağızda dağılıyor, yumuşak...
Hecha de hojaldre, cremosa...
Dağılın.
Dispersaros.
Merdivenlere dağılın.
Dispersaos por las escaleras.
Yüzde bir sapma bile olmadan aurasını nasıl dağıtacağını belirlemiş olmalı.
Necesitó analizar cómo equilibrar su aura entre piernas y cuerpo con un margen de error del uno por ciento.
- Biliyor musunuz, sorun değil ben hâllederim. - Nasıl dikkat dağıtacağız?
- ¿ Qué tipo de distracción?
Bu programı normal bir şekilde de bitirebiliriz ya da dağ eteğinde yaşayan, ailesi veya çocuğu olmayan huysuz, iş takıntılı insanlar oluruz çünkü bizden başka arkamızda duracak kimsemiz yok.
Puede que terminemos este programa siendo normales. O quizás terminemos siendo cascarrabias, obsesos con el trabajo, y viviendo junto a una montaña, sin tener familia ni hijos, y solo nos tendremos los unos a los otros porque nadie más nos puede soportar.
Bu dağınıklık tam olarak oymacılığa benziyor.
Violencia.
İfade vermeniz karşılığında cezanızı gençlere uyuşturucu dağıtımı suçundan dört yıl hapse indirmeyi kabul ediyoruz.
A cambio de su testimonio, una sentencia de cuatro años... por distribuir drogas a un menor.
Bu yüzden artık dışarı çıktığımda, Her şovda yaptığımız karşılığı yapabilmem için... Kimlik değiştirmek yada saklanmak zorundayım çünkü o biletleri hala dağıtıyoruz.
Allison ya no puede escoger la canción "One Less Lonely Girl"... así que cuando salgo, tengo que... disfrazarme o esconderme para hacerme camino... y lograr el agradecimiento que hacemos en cada show.
Amirim, buraları nasıl dağıttığını siz de gördünüz.
Digo, Jefe, usted vio la forma en que voló todo por aquí.
Dağılın.
Dispérsense.
Tiger Dağı üzerinde askılı planörlük yapıyormuş. Tansiyon 100'e 70. Kaval kemiği kırığı ve karın ağrısı şikâyeti var.
Ala delta sobre Tiger Mountain, presión 100 / 70, fractura abierta de tibia y se queja de dolor abdominal.
Her yer dağınıkken nasıl düşünebiliyorsun?
- ¿ Cómo puedes pensar rodeado de mierda?
Eğer buradan çıkabilirsem hayatımı nasıl değiştirdiğini sana anlatmam için bir yer ve zaman bulacağım ; hayatımı dağınık, karmaşık odaklanmamış mantıksız harika yaptın.
Si logro salir de aquí, encontraré el momento y el lugar para decirte que conviertes mi vida en un desastre, en algo confuso, y en algo descentrado e irracional y maravilloso.
Oh, evet, ama, aah, geçen yıl ulusal yarışlarda, hakem çok gürültülü olduğumu söylemişti, Onların dikkatini dağıtıyordum iyi olacağından eminim.
Sí, pero, el año pasado en los nacionales, los jueces dijeron que yo gritaba mucho, que les distraía, así que seguro que estará bien.
On sene önce operasyonlarını merkeze taşıdı ve ve müşterilerini genişletti,. ilk önceliği silah dağıtıcılığı.
Ahora, desde hace diez años ha trasladado sus operaciones a la ciudad y ha mejorado su clientela, centrándose principalmente en la distribución de armas.
Oniki yıl önce ordu Hades'i dağıttı ve beni bu zindanda çürümeğe mahkum etti.
Hace 12 años los militares disolvieron el Hades y me tomaron prisionero.
Evet, dağılıyorlarmış.
Sí, se están separando.
Dağıtım sistemini hackleyerek, elektrik filtresi aracılığıyla 2.43 milyon volt elektrik yükleyebilirsiniz.
Debe jaquear la red eléctrica a través del filtro para cargar 24.300 voltios. Jaqueado el sistema.
O güzel adam gibi görünüyor Çünkü hayatında berbat bir el dağıtılır var kim.
Porque parece un buen hombre al que le tocó jugar con una mala mano en la vida.
Birçok spor salonunda sporculara, vücuda yağ dağıtması ve testosteronu yükseltmesi için satılıyor.
Se vende en muchos gimnasios, a culturistas, para redistribuir la grasa corporal e incrementar la testosterona.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]