Iglesias tradutor Espanhol
832 parallel translation
Lord Attilla Roma'nın kiliselerini ahır yapmaya niyetli! Neden sözünü tutsun ki?
El señor Atila juró que convertiría las iglesias de Roma en establos. ¿ Por qué no cumple su juramento?
Hurdes'te karşılaştığımız yegane gösterişli şey kiliseler.
Lo único lujoso que hemos encontrado en Las Hurdes son las iglesias.
- Kiliseler de olmasın.
¡ Y nada de iglesias!
Ve kiliseler de olmasın.
Y nada de iglesias.
Okullar, kiliseler, halk kütüphanesi.
Escuelas, iglesias, bibliotecas públicas.
Onun büyülerinin etkisi altında çılgınca dans ederler şafak sökene ve kilise çanları cehennem ordusunu kaçırıp, karanlık mekanlarına geri gönderene kadar.
Bajo su hechizo, danzan furiosamente hasta la llegada del ocaso y los sonidos de las campanas de las iglesias mandan a la armada infernal de vuelta a su guarida en sus residencias de oscuridad.
Kendi dilini konuşma özgürlüğü, kendi okul ve kiliseleriniz olmasından... Kendi haklarınızı hükmedebilmekten bahsediyorum.
La libertad de hablar su lengua, tener escuelas e iglesias propias, de gobernar sus asuntos.
Hoş kiliselerdeki solgun korolar Her şeyleriyle katılıyor
Coros pastosos en iglesias con gusto Cantan con toda su alma
- Kilise kulelerine.
- Las torres de las iglesias.
- Bütün kiliselerin ipoteği vardır.
- Todas las iglesias la tienen.
-... söylemiştim sana, hatırlıyor musun?
- Claro. - Dije que hay muchas iglesias.
Başka kiliselere giden insanlar da vardır ve onlara Protestan denir.
Otros van a otras iglesias y se llaman protestantes.
Onlar Yahudilerdir ve kiliselerine sinagog derler.
Sus iglesias se llaman sinagogas o templos.
İster bırakın rüzgarların başını saldırsınlar kiliselerin üstüne,... ister dalgalar şahlansın, parçalayıp yutsun tüm gemileri,
¡ Aunque desatéis los vientos y los lancéis contra las iglesias! ¡ Aunque las encrespadas olas se traguen todo cuanto navega!
Bakın, her yıl kilisede bir kurs açmaktayım.
Doy un curso para músicos de iglesias.
Yani Şeytan, kiliseleri kapatıp dini de ortadan kaldırmayacak mı?
¿ Entonces el demonio no cerrará las iglesias ni prohibirá la religión?
Bu nedenle, tatilini, ülkedeki kiliseleri dolaşıp pirinç kabartma koleksiyonu yaparak değerlendiren bir piskopos karakterine büründüm.
Adopté el atuendo y la personalidad... de un obispo colonial que pasa sus vacaciones... coleccionando calcos de grabados de iglesias rurales.
Tatilimi, kırsaldaki güzel kiliselerinizi turlayarak geçiriyordum.
Pasaba mis vacaciones visitando en mi bici sus bellas iglesias rurales.
Bir nehir kıyısında ve evleri, dükkanları, kiliseleri bir de ana caddesi var.
Está por un río y tiene casas, tiendas e iglesias... y una Calle Principal.
Düğün hakkında sıradan bir konuşma yapıyoruz ve sen küplere biniyorsun. Buckley'yi duydun. Kay'i duydun, değil mi?
Con todo eso de que has hablado, damas de honor, iglesias, automóviles, flores y Dios sabe qué más.
Okul, kilise, kanun ve düzen hakkındaki şu saçma konuşmalar.
Toda esa charla sobre escuelas, iglesias, ley y orden.
Kiliseler yine doldu.
Las iglesias se llenan otra vez.
Sayısız kilisesiyle hayallerin şehri!
La ciudad asiática de las innumerables iglesias.
Bir kaç kez, tanrı ve devlet adına, bu yasayı aşmanın yollarını bulanlar oldu.
El derecho de asilo, sí. Muchos príncipes han violado este privilegio de las iglesias,... por la gloria de Dios y la necesidad del Estado.
- Birkaç güzel kilise gördüm.
- He visto algunas iglesias excelentes.
Sonraki yıllarda kilise salonlarından daha çok hapishane salonu gördüm.
Los siguientes años, vi más cárceles y correccionales por dentro que iglesias.
Yargılanan : umursamazlığımız, birbirimize destek olmayışımız ihtiyacı olana yardım sunmayışımız.
Tenemos media docena de iglesias a las que la mayoría de vosotros acudís y luego no predicáis con el ejemplo al salir a la calle.
Bir de birçok kilisenin soyulması.
Y muchas raterías en las iglesias.
Profilden bakınca Umbria kiliselerindeki küçük meleklere benziyorsun.
Me recuerdas a uno de esos ángeles de los cuadros de las iglesias.
Sizin sorununuz boş kiliseler, beyler.
Su problema es que las iglesias están vacías.
- İzninizle. Kiliselerimizin yarı yarıya boş olduğunu söylemekten utanmıyorum.
No me avergüenza que las iglesias estén vacías.
Ne farkı var? Kiliseleri dolu tutmak ve Hıristiyanlığın başarısı bize bağlı.
El éxito del cristianismo depende de que llenemos las iglesias.
Din kiliseleri doldurmak zorunda mıdır?
¿ Qué tiene que ver la religión con llenar las iglesias?
Beyler, uyanış esnasında bütün kiliseleriniz kapatılacak.
Caballeros, tendrán que cerrar sus iglesias mientras dure la obra.
"Kadınlar toplantılarınızda sessiz kalsın." "Kadının toplantı sırasında konuşması ayıptır."
"Callen las mujeres en las asambleas y en las iglesias, pues no les está permitido hablar".
Dr. Allen Page'i çağırıyorum, cemaat kilisesinin diyakozu ve Oberlin Üniversitesinde arkeoloji ve jeoloji profesörü.
Llamo al Dr. Allen Page, diácono de la Congregación de Iglesias y profesor de geología y arqueología del colegio Oberlin.
Kadını ve kiliseyi gördüm.
He tenido que ver mujeres he iglesias.
Kilise nasıldı?
Donde estaban las Iglesias?
Kiliseler ve içki dükkanları.
Las iglesias y las tiendas de licores.
Ve kiliselere vermiş olduğumuz tüm paralar topraklarınızı ellerinizden alan İngiliz ve Fransızlardan kurtulmanıza yardımcı olmak içindir.
Y todo el dinero que le damos a sus iglesias, cuando tenemos que estar ayudando a que todos sean liberados de los ingleses y franceses que son los que les han quitado su tierra.
Yanlışım yoksa, 2400 kilise var... ve bunların bir kaçı, 1600'lerin Barok tarzında yapılmış.
24 iglesias, si recuerdo bien, entre las cuales se encuentran algunos notables ejemplos... del tardío barroco del XVII.
Kiliseler, liseler, mağazalar.
Iglesias, escuela, tiendas...
- Birkaç kilise gezdik.
- Fui a algunas iglesias.
Sandrina ve ben 7 farklı kilisede... kabir ziyaretine gittik.
Sandrina y yo hacíamos la visita de los siete monumentos,... en siete iglesias distintas.
200 kilise yok edildi, 300 siyasi suikast yapıldı. 130 kundaklama yapıldı. 10 gazete yakıldı.
200 iglesias destruidas, 300 asesinatos políticos, 130 huelgas espontáneas, 10 periódicos saqueados.
Bu yüzden aşkım için son ve umutsuz bir çabayla Clelia'yı ararken tüm kiliselere baktım.
Por eso, en un último y desesperado acto de amor,... he mirado en todas las iglesias, buscando a Clelia.
Eski karanlık kiliselerden bıktım.
Detesto las iglesias oscuras.
İşte burada, çağın yeni Atina'sında genç Michelangelo,.. ... ülkenin bağrından yükselen taşın, mermerin, yaratıcılıkla nasıl mükemmelleştirilebileceğini,... uyum ve form kazandırılarak kiliselere,.. ... saraylara, köprülere, yollara dönüşebileceğini öğrendi.
Y aquí, en esta Atenas nueva, el niño Miguel Ángel vio cómo el mármol... esa piedra que provenía del corazón de su tierra... podía alcanzar sus posibilidades... podía adquirir armonía de volumen y de forma... en iglesias... palacios, puentes, calles.
Aynı şekilde ne kiliselerde ne de berberlerde ateş edebiliyorsun.
No puedes disparar en las iglesias, ni en las barberías.
Sağda solda birçok kilise oraya gitmeyecek olan din adamları arıyor.
Por todas partes hay iglesias que buscan pastores y no los consiguen.
Uyanışçılığın temel cazibesi basit bir duaysa eğer yakında Hemşirenin çadırı dolduracağını iddia ettiği kiliseler kadar boş kalır.
esa carpa se quedaría más vacía que las iglesias que desea llenar.