Kalmam tradutor Espanhol
12,073 parallel translation
Ekip buraya ulaştığında geriye pek bir şey kalmamış.
En el momento en que la tripulación llegó aquí, no quedaba mucho.
Fakat altı aylığına Chicago'da kalmam gerekecek.
Lo malo es que tendría que mudarme a Chicago por seis meses.
Önemli olan bizim hayatta kalmamız.
Lo importante es que hemos sobrevivido.
Birkaç gece sende kalmam gerekebilir.
Quizás necesite quedarme contigo un par de noches. Está bien, ¿ no?
Bizim geçmiş, bugün ve geleceğimiz hayatta kalmamız için en iyi şekilde evrilmiş olmalıdır.
Nuestra forma pasada, presente, y futura de organizar el flujo de tiempo ha evolucionado de la mejor manera para nuestra supervivencia biológica.
Bir daha söyleyeyim, oğlumu hiç Kretas devrinden kurtarmak zorunda kalmamıştım.
Pero nunca tuve que rescatar a mi hijo del periodo cretáceo.
Ondan sonra da burada ömür boyu mahsur kalmamıza mı sebep olacaktın?
Y ¿ casi nos dejaste aquí para siempre?
Bunu yapmak için, mutasyona uğramış ama Ana Hücreye maruz kalmamış bir hayvana ihtiyacımız var.
Para hacerlo, necesitamos un animal... que haya mutado sin estar expuesto a la célula madre.
Başka bir seçeneğim kalmamıştı.
Me parecía que no tenía elección.
- Başka bir seçeneği kalmamış olabilir.
Igual no tenía elección.
- Evet, öyleydi. Ama Parçacık Hızlandırıcı patladıktan sonra araştırmamın insanları kurtarması için yıllarca beklememe gerek kalmamıştı. Kahvaltı yapmadan önce bir kişiyi kurtarabiliyordum.
Sí, lo era, pero después de que explotara el acelerador de partículas, no necesitaba esperar años para que mi investigación salvara una vida, podía salvar una antes del desayuno.
Bu saçma kristalleri de satmak zorunda kalmam.
No tendría que vender esos cristales estúpidos nunca más.
Burada çok uzun kalmamıza gerek yok.
No tenemos que quedarnos mucho tiempo.
Hayatta kalmam için ne gerekiyorsa, yap.
Haz lo que tengas que hacer para que yo sobreviva. Ahora.
Fazla param kalmamıştı. Anlıyor musunuz?
No me quedaba mucho dinero, ¿ sabe a qué me refiero?
- Laboratuvarda kalmamı seviyorsun.
Te gusta que me quede en el laboratorio.
Bir iz bile kalmamıştı.
Desapareció...
Çünkü başka türlüsünü yapmak zorunda kalmamışsınız ki hiç!
Porque nunca han tenido que hacerlo de otro modo.
Geriye hiç iz kalmamış, yanıp kül olmuş kalıntılardan, Pryce'ın şüphelenmez.
Pryce no sospechará si hay restos carbonizados que no dejan pistas.
Dönene kadar odada kalmamı söylemişti.
Me dijo que me quedara en la habitación hasta que regresara.
- Bilmiyorum ama kalmamızı söylediler.
No sé, pero nos dijeron que para quedarse.
- Kalmamı da söylemedin.
Bueno, de seguro que no me pediste que me quedara.
Kalmamı mı isterdin?
¿ Entonces me hubieras pedido que me quedara?
Anlaşılan bir analist olarak bilgisayar başında sıkışıp kalmam onları etkilemiş.
Supongo que todo ese tiempo atascado detrás de un ordenador como analista los ha impresionado.
Kalmam umurumda değil.
No me importa reprobar.
Bunu yapmak için, ana hücreye maruz kalmamış bir hayvana ihtiyacımız var.
Pero necesitamos un animal que haya mutado sin haber estado expuesto a la célula madre.
Ama hayatta kalmamız için en büyük tehditin artık hayvanlar aleminden geldiğine inanmaya başladım
Pero he llegado a creer que la amenaza más grave para nuestra supervivencia proviene ahora del reino animal.
Bunu yapabilmek için, mutasyona uğramış lakin ana hücreye maruz kalmamış bir hayvana ihtiyacımız var.
con el fin de hacer eso, necesitamos un animal que ha mutado y no tiene estado expuesta a la célula madre.
Doğruyu söylemek gerekirse, daha önce birçok eğitmenle çalışmıştım ve Kat'le çalışmaya başlayana kadar hiçbir programa böylesine bağlı kalmamıştım.
Honestamente, he tenido muchos entrenadores antes, y nunca he encontrado un plan con el que pueda quedarme hasta que empecé con Kat. Ella es maravillosa.
- Hayatta kalmamızın tek yolu birbirimize tutunmamız.
El único modo de sobrevivir es estando juntos.
Umarım geç kalmam!
por favor!
- Güçlü kalmamı sağlı...
Hace que los huesos se forta...
Haber verdiği zaman neden cesedin yanında kalmamış anlamadım.
No entiendo por qué no cuidó el cadáver cuando llamó.
Fazla savaşacak gücümüz kalmamıştı.
Ya no podíamos resistir solos.
Kalmamı istemiyor musun?
¿ Y no quieres que me quede?
Geçitle alakalı hiçbir şey kalmamış gibi duruyor.
Parece poco probable que nada relacionado con el portal siga aquí.
Dik kalmam lazımdı, o yüzden...
Necesitaba estar entero, y así...
Şimdiyse vakit kalmamış olabilir.
- Ahora ya no hay tiempo.
Kimsenin aklında kalmamış.
Ese hecho no le consta a nadie.
Zamanımız kalmamıştı. Merlin'i ancak o şekilde serbest bırakabilirdik.
- Tenía que liberar a Merlín.
Elimde bir avuç tohumdan başka bir şeyim kalmamıştı!
¡ Sólo me quedaron unas pocas semillas!
- Artık Emma'dan bir iz kalmamış olabilir.
Podría no haber ninguna Emma. Basta.
Howe onu dönüştürmekle kalmamış, adamlarını öldürmek için kullanmış.
Parece que no solo fue convertido por Howe, sino literalmente transformado, enviado para matar a sus compañeros.
O zaman mikrofon takmak zorunda kalmam.
De esa forma no tendré que usar un micrófono.
Kanını dökmekten geri kalmam.
No tengo problemas para hacer sangrar.
Umarım geç kalmamışımdır.
Espero que no sea demasiado tarde.
Bu bedene sıkışıp kalmam kader olmalı.
Terminar en este cuerpo debe ser el destino.
O zaman bir daha kesmek zorunda kalmam.
No tengo ganas de cortar todo.
Suda çok uzun kalmamış.
Acaba de ser asesinado.
Belki de artık California'ya gitmemize gerek kalmamıştır.
A lo mejor ya no nos hace falta ir hasta California, después de todo.
Biraz yalnız kalmamız gerekecek.
Vamos a necesitar un poco de intimidad.