Leve tradutor Espanhol
1,384 parallel translation
Kutup ayılarının inanılmaz duyarlı bir koku algıları vardır ve bu sayede güzel bir şeylerin kokusunu aldı.
Los osos polares tienen un sentido del olfato extraordinariamente sensible, y ella ha captado un leve aroma de algo prometedor.
- Sadece, avukatların gürültüsü.
Sólo un leve zapateo de abogados.
Bu kadarcık bir yağmur mücadele için uygunsuz mu diyorsunuz?
Piensa que una leve lluvia es inapropiada para el combate?
Bu da karşı cinse dair alışık olmadığı bir ustalık hissi veriyordu ona. Ve bu hisler, tomurcuklanan aşkını körüklüyordu.
Le dio una leve sensación de dominio, nuevo para él en términos del sexo opuesto... y sus sentimientos desencadenaron lo mejor en su incipiente amor.
Yarın sağanak yağış bekleniyor... ama genel olarak açık bir gün olacak, rüzgar güneybatıdan orta şiddette esecek.
Hay probabilidades de chaparrón para mañana pero esperamos un buen día con una leve a moderada brisa del sudoeste.
Dürüst konuşmak gerekirse Korkusuz'dakiler için tehlike var buna müstakbel Bayan Amiral dahil.
Ahora, para ser bastante honesto con usted aún hay un leve riesgo para los que están en el Dauntless lo cual incluye a la futura señora del Comodoro. Disculpe pero es para su propia seguridad.
Narin dil hareketini de.
Una leve acción lingual también.
- Hafif afazi geçiriyor.
- Tiene una leve afasia motora.
Önümüzdeki birkaç saatte rüzgâr büyük ölçüde kayarsa, Las Vegas üzerine serpinti bırakabilir. En iyi meteorolojik tahminler bunun çok çok zayıf bir ihtimal olduğunu gösteriyor.
Si los vientos cambian considerablemente en las próximas horas podrían llevar precipitación radiactiva sobre Las Vegas pero las proyecciones meteorológicas indican que eso es una posibilidad muy, muy leve.
Bunu kanıtlamak için önemsiz migrenimi örnek verebilirim.
Y yo todavía tengo una leve migraña para demostrarlo.
Şöyle bir ihtimal var ki... Galiba ben... yaptığım şey, ben... vatana... ihanet.
Hay bastantes probabilidades de que yo- - de que quizá haya cometido... una leve... traición.
Hayır, hayır. Sadece hafif bir sarsıntı geçirdim.
No, sólo es una contusión leve.
Alkol zehirlenmesi yaşayan ilk üniversiteli değilim. Son olmayacağım da kesin.
No creo que yo sea la primera que sufre un caso leve de intoxicación alcohólica y no voy a ser la última.
- Künt kafa travması, uzamış bilinç kaybı.
- Trauma craneal leve, LOC prolongado.
Algılayıcılar zayıf bir warp izi alıyorlar.
Los sensores están recogiendo un leve rastro warp.
Yıldız filosunda onlarla ne yapacağını bilen bir doktor yok.
Ningún doctor en la Flota tendría la más leve idea de qué hacer con ellos.
Hafif bir beyin sarsıntısı geçirdin.
Sufrió una conmoción leve.
Sadece anlık bir görüntüydü.
Fue sólo una imagen leve. Es rojo.
Hafif rüzgarlı, 83 derece, muhteşem.
Brisa leve, 83 grados, es una preciosidad.
İç kulakta da ufak bir kanama var. Basıncın hızla düşmesinden olmuştur.
- Leve hemorragia en el oído interno quizá causada por el cambio brusco de presión.
Haffiten düz boksör burnunu açıklıyor bu.
Eso explica la leve nariz de boxeador.
Kardiyoloğumla konuştum, eğer sen yüksek tansiyonumu yakalamamış olsaymışsın ve farkedilmemiş olsaymış, yumuşak bir şekilde... ölüme kadar gidebilirmiş.
El cardiólogo me dijo que de no haber descubierto que tenía la presión alta... y de haberla dejado sin tratar, podría haber resultado en un leve caso de... muerte.
Hafif bir sarsıntı geçirmiş, ama iyileşecek.
Tiene una contusión leve, pero estará bien.
İstasyonlarımdan biri zayıf bir sinyal aldı.
Una de mis estaciones receptoras captó una señal leve.
- Çoğu. Ölümün cinayet, intihar gibi anormal yoldan olduğuna dair bir ipucu varsa, buraya getirilirler.
Porque si hay una leve sospecha de que una muerte no es natural homicidio, suicidio, vienen aquí.
Sayın Barksdale'e yapılan operasyonun büyüklüğüne göre aldığı cezanın, açıkçası hafif olduğunu düşünüyoruz.
Considerando el alcance de la operación del señor Barksdale su sentencia fue, por decirlo así, leve.
Dünya güneşin etrafında dönerken, daima bir açı ile, eğim ile döner.
A medida que la Tierra orbita al Sol, está siempre en un leve ángulo, una inclinación.
Bu tünelin sonunda küçük bir meyil var.
Después de este túnel hay una leve inclinación.
Renk değişikliği, alerjik bir reaksiyondan kaynaklanıyor olabilir.
Su decoloración podría ser una reaccion alérgica o una forma leve de urticaria
Hafif bir HBS'm var...
Tengo un S.I.I. leve- ¿ Qué es eso?
Planlarda önemsiz bir değişiklik.
Un leve cambio en los planes.
Hafif bir kalp krizi geçirdiğini teyit ettim.
He confirmado que sufrió un infarto leve.
Ama yedek gösterge, aprondaki eğim nedeniyle yamuktu. Yani çalışır durumdaydı.
Pero el horizonte stand-by tenía una leve inclinación... por la pendiente de la plataforma, así que estaba... perfectamente operativo.
Muhtemelen ufak bir sarsıntı kafatası çatlaması.
Probablemente, es una concusión leve o una fractura de cráneo.
Yalnızca hafif bir kalp krizi geçiriyordum.
Sufriendo un leve ataque cardíaco.
- Çok küçük bir şey.
- Es muy leve.
Ve azıcık, çok azıcık kuşkonmaz gibi bir şey ve birazcık da Edam peynirimsi bir tat.
Y ahí está, un pequeño aliento de, bueno, de espárrago y un leve aroma de queso Edam con nueces.
Uykum hafiftir.
Tengo el sueño leve.
Bu kadar ucuz kurtulmuşsan, hafifletici sebepler olduğunu düşündüler herhalde.
Si la sentencia fue tan leve, sería que las circunstancias atenuaban.
Sana ucuz kurtulma gibi gelebilir, ama cehennem gibiydi.
Quizá a ti te parezca leve, pero aquello fue un infierno.
Kısa zamanda çıkacak.
Será una condena leve.
Tekrar geri geldiğinde ise, bu görünmez birliktelik ufak bir ürpertiden daha fazlasını hissettirmeyecektir.
Y cuando todo comience de nuevo, el cambio será imperceptible excepto por un leve escalofrío.
Hastalıksız, hidroklorin solüsyonlara biraz hassas.
Libre de enfermedades. Leve susceptibilidad a las soluciones clorhidratadas.
Ne tür bir umut ışığından bahsediyorsun? Malum hava durumu biraz değişecek, Ayın 5.gecesi havada az bir düzelme tahmin ediyoruz.
La situación cambiará poco, pero predecimos una leve mejoría para la noche del 5, incremento de la visibilidad, poca probabilidad de lluvias, menos nubes, vientos leves.
Molekülleri incelersek... göreceğimiz şu ki proteik birleşimin yüzde otuzu dokunun yavaş dağılımıyla birlikte...
Analizando la molécula... podemos ver que su contenido en proteínas es del 30 % con una leve distribución en su tejido...
Affedersiniz... dağılımıyla birlikte uyum sağılıyor.
Disculpe... con una leve distribución en su tejido que permite esta unión.
Eğer gerçekten tehlikeli bir durumda olsaydınız... kulağınız en küçük sesi bile. duyacak kadar açık olurdu.
Si estuvieras en esa situación, tus oídos estarían muy atentos... y oirías hasta el sonido más leve.
Dinle!
Que te sea leve.
- 132 yardada.
120 metros, y hay una leve brisa desde el norte.
- En küçük bir yanlışta biter!
- El más leve error y se acabó.
- Bence hafif bir yırtılma var.
- Creo que tienes un leve desgarro.