Nokta tradutor Espanhol
7,408 parallel translation
Ateş edildi, kolon, birkaç kez nokta.
Disparos, dos puntos, múltiples, punto.
Son evre başarılı, nokta.
Fase final satisfactoria, punto.
AR105 aktivasyonu tamamlandı, nokta.
Activación de ar105 completada, punto.
Polis henüz kovalamacanın nasıl başladığına dair bir yorumda bulunmadı... Evre 2 tamamlandı, nokta.
La policía todavía no ha comentado como empezó la persecución, pero fuentes dicen que el conductor disparó a tres oficinistas esta mañana dentro de un supermercado.
Denek AR106'ın aktivasyonu sonuçlanmıştır, nokta.
Activación del sujeto ar106 concluida, punto.
Zayıf nokta arayan bir yığın hayvan.
Es un montón de animales buscando debilidades.
Bütün bunların başlamasına sebep olan kaynak nokta bu kadın olabilir.
Es posible que sea la primera víctima, la persona que lo inició todo.
Önemli bir nokta var.
Hay una cosa.
İnç Başına Düşen Nokta Sayısı.
Puntos por pulgada.
Kampanyam esnasında her zaman kendimden gurur duymadığım bir nokta vardır.
Siempre hay una momento durante la campaña, donde No estoy orgulloso de mí mismo.
Hem de hiç ortak nokta yok.
Nada en común en absoluto.
Aman Tanrım üç nokta "S" demek ; dört nokta ise "Y".
Oh, mi Dios, "S" es tres puntos ; "H" es cuatro puntos.
Pekala, sen babasısın ortak bir nokta buluver işte.
Bueno, tu eres su papá, así que... encuentra un terreno mutuo.
Önemli nokta şu. Para artık sizin değil benim kontrolümde.
La cuestión es que ahora está bajo mi control, no el tuyo.
Bu çok aydınlatıcı bir nokta.
Es una posición bastante iluminada.
Ama benim de varmak istediğim nokta, bunun benim de işim olduğu.
Pero eso es exactamente a lo que me refería... También es mi trabajo.
Hayatta kalmanızı sağlayacak olan nokta da bu.
Esta es la única para seguir viviendo.
Dört tane nokta seç ve ben oraları tuz buz edeyim.
Escoge cuatro lugares, y los haré explotar.
Asıl önemli olan nokta, düşmanlarından bir şeyler öğrenebilmek ve zamanla kendini geliştirmendir, ki zaten öyle yaptın.
Pero lo importante es aprender de esos enemigos y mejorar con el tiempo, lo cual has hecho.
Buradaki kilit nokta Stone'un kiminle çalıştığını bulmak.
Sólo debemos hallar al cómplice.
İdeal bir ebeveyn değildi, nokta.
No era el padre ideal, punto.
Muskat hakkında bir şeyler mi söylemiştin? Bu nokta mı?
¿ Mencionaste algo sobre nuez moscada? ¿ Este es el lugar?
Yumuşak nokta arıyorum.
Buscando una vía muerta.
Kilit nokta önem vermekte ve Alicia da önem veriyor.
La clave del cargo es que te preocupen las cosas y a Alicia le preocupan.
Pekâlâ, şimdi yapacağımız şey bu panoları kaldırmak olacak, Brian. Ve Talon da üzerinde daha az nokta olan panoyu seçecek.
Está bien, entonces lo que vamos a hacer, Brian, es poner estos carteles y Talon va a escoger el que tenga menor cantidad de puntos.
Bu deneyin bize gösterdiği şey yunusların, akılla ilişkilendirilen bir davranış sergilemeleri. Bilim adamları buna izafi sayı çokluğu diyor. Hangi panoda daha fazla nokta olduğunu söyleme yeteneği.
Lo que este experimento muestra es que un delfín presenta una especie de comportamiento que asociamos con inteligencia, los científicos lo llaman numerosidad relativa, la habilidad de decir cual tablero tiene más puntos.
- Kasaların boyutları kilit nokta.
El tamaño de la bóveda es clave.
- Güzel nokta. Güzel.
- Tengo que empujar.
Benim ilgimi çeken nokta nasıl tanıştınız.
Supongo que lo que me interesa es saber cómo comenzaron a salir.
Tito. Nokta. Nokta.
Tito, punto, punto, punto.
Buluşmak ister, nokta.
Tenemos que vernos, punto seguido.
Ulusal Onur Topluluğu öğrencisiyle bir domuz mankeninin kesiştikleri pek nokta yoktur da.
No hay muchos cruces entre una estudiante de la sociedad nacional de honor a un modelo de cerdo.
Belki de bu köpek olayıyla seninle ortak bir nokta bulmaya çalışıyor.
Quizás sus cosas de perros son su forma de intentar encontrar algo de común interés contigo.
Zayıf bir nokta arıyorlar.
Ellos están buscando alguna debilidad.
Nokta, nokta, nokta, nokta, nokta. "Nokta, nokta, nokta, nokta, nokta" kısa sürede "Nefret, nefret, nefret, nefret, nefret." oluyor.
Bueno, "bla, bla, bla, bla, bla" pronto se convierte en "odio, odio, odio, odio, odio".
Bu iki nokta arasında bir kırtasiyeci var.
Hay una papelería entre estos dos puntos.
Güneşimiz muazzam kolların bir tanesinde yer alan sadece bir nokta.
nuestro sol es sólo un punto dentro de uno de sus brazos enorme.
İşte can alıcı nokta burası.
Y acá está el hecho crucial.
En önemli nokta ise, çekip gider misin yoksa payımı ödemek için yeterli miktarda para saklar mısın?
El elemento critico esta en si lo abandonas o estas para quedarte si guardaste suficiente dinero ¿ para pagar mis honorarios?
Bunun için kritik nokta, roketin tam ve hızlı yeniden kullanılabilirliği.
Para eso es crucial una reutilización completa y rápida del cohete.
Tek üzüldüğüm nokta ev yanarken içinde olmayışıydı.
Solo lamento que él no estuviera en la casa.
Beni ilgilendiren asıl nokta, Appalachian Patikası'nda yürümemizdir.
En cuanto a mí respecta, hicimos el sendero de los Apalaches.
İki nokta arasında kuantum veri aktarımı halihazırda mevcut.
Ya es posible transportar información cuántica de un lugar a otro.
Maddenin frekansını ayarlayarak maddeyi iki nokta arasında götürüp getiriyor.
Envía la frecuencia de la materia de una ubicación a otra y de vuelta.
Eminim hepinizin hemfikir olacağı bir nokta da...
Sé que estarán de acuerdo...
Tek oh-üç-nokta-altı.
Uno-cero-tres puntos y seis
O, biraz sallanıyorsa varama iyi bir nokta vardır.
Él está agitando un poco, pero él tiene un buen punto
O sağlam bir nokta yapar.
Él hace un sólido punto
Bugüne değin 5 kitlesel yok oluş meydana gelmiş ve 5'inin de farklı sebepleri vardı ama hepsinde ortak bir nokta vardı o da karbondioksit oranındaki inanılmaz artış.
Ha habido cinco extinciones masivas, y han tenido diferentes causas, pero ha habido un factor común : Un incremento masivo del dióxido de carbono.
Polis Sendikası Dedektif Hester'e oda arkadaşına emeklilik maaşını haklarını sağlamıyor, nokta.
El contrato con el sindicato de policías no da derecho a la detective Hester a asignar sus beneficios a su compañera de casa, punto final.
İşte, asıl nokta bu.
- un puñetero monstruo. - Y ese es el asunto.