Parasız tradutor Espanhol
3,437 parallel translation
Gün ağarırken beş parasız kapıyı çalan, ucuza sigara bir de Joke Shop'a 2 haftalık bir gezi arayan yaşlı karılarla bir hayat.
Sígueme la corriente. ¿ Qué tengo aquí? Pajaritas esquelética llamando a la puerta al amanecer buscando cigarrillos baratos. y un viaje de dos semanas a la tienda de bromas.
Kızların hepsi bana ilk gecenden parasız dönmenin Sharon Marquette'in nezdinde bir bahanesi olmadığını söylemişti, aksi halde bitmiştin ve o en iyisiydi. Kızları süperdi.
Las chicas que habían dicho que no había excusas con Sharon Marquette, si volvías de tu primera salida sin dinero, o estabas fuera, y ella era la mejor.
İyi olan ne? İyi olan şey beş parasız olması.
Lo bueno es que está quebrada.
Bana parasız iş mi buldun?
¿ Me conseguiste un trabajo sin paga?
- Orospu çocuğunun beş parasız kalmıştı.
A ese hijo puta apenas le ha salido pelusilla en la polla.
Yapamasam bile, Indiana'ya beş parasız, ama doğru şeyi yaptığımı bilerek döneceğim.
E incluso si fracasara, iré a mi casa de Indiana sin dinero, sabiendo que hice lo correcto.
Ama hikâyenin diğer tarafına da bakacak olursak beş parasız kaldım ve başka biri için çalışmaya başladım.
Sí, pero la segunda parte de la historia es cómo me declaré en bancarrota y comencé a trabajar para otros durante el resto de mi vida.
'Parasız mı kaldın? '
¿ Estás sin fondos?
Parasız kalmanı istemiyorum.
No quiero que lo pongas de tu propio bolsillo.
Parasız olduğumuz için dans ediyorum.
Yo bailo porque estamos quebrados.
Beş parasızım...
Sin un centavo a mi nombre...
Rahibe Monica Joan beş parasız gelmişti.
La Hermana Mónica Joan llegó pobre.
Parasız ve işsiz olmam dışında iyiyim işte.
Contenta, aparte de arruinada y sin trabajo.
Hatırlıyorum. Sahibi parasız kalınca yarıda kalmıştı.
El promotor se quedó sin dinero, todo se cerró.
Ama şimdi evsizim ve beş parasızım.
Pero ahora no tengo casa ni dinero.
Neden Travis'i sonu aynı babası gibi parasız, botta yaşayan ve bir kevaşe tarafından kalbi kırılmış olacak bir kariyere yönlendiriyorsun?
¿ Por qué empujas a Travis a una carrera que acabará con él arruinado como su padre, viviendo en un barco y con el corazón roto por alguna zorra infiel?
Patronunun parasız olduğunu öğrendi ve alternatif gelir aradı.
descubre que su jefe está arruinado y busca una alternativa al desempleo.
Acaba hangimiz beş parasız değiliz?
Cielos, ¿ quién de nosotros no está en bancarrota?
Vera, Dempsey'in gözüne takıldıktan kısa bir süre sonra Priscilla'yı bıraktı ve Sally'le ikisini beş parasız sokağa attı.
No mucho más tarde Vera captó la atención de Dempsey. Dejó a Priscilla y se apartó de ella y su hija despiadadamente.
Bizim sahip olmadığımız 575. kanala geçmeden önce parasız televizyondayken yani.
Digo, cuando estaba en televisión normal antes de que se fuera al canal 575, lo cual ni siquiera entendemos.
Günlük hayatlarında mücadele eden parasız iş adamlarını hedef alıyor.
Localiza en la calle a hombres de negocios que luchan con su vida diaria.
İşin aslı şu ki, o şimdilik beş parasız bir asistan.
Bueno, la verdad es que. Ahora el es sólo un residente.
Onun parasını aldın, biz de senin canını alacağız. Burada bir zombi istilası mı oldu yoksa bilmediğim bir şeyler mi var?
Tomas su dinero, nosotros tomamos tu vida. ¿ Hay algún apocalipsis zombie en curso del que no me haya enterado?
Ben burda taraf tutuyor değilim. Ama diyelim sen Charlie'sin, bir gece kulübündesin beni düz diye burnunun dibinden ayrılmayan güzel bir kız varsa durup demezsin ki "Kusura bakma canım, seni gece gündüz düzmeyi ben de... çok isterim ama benim bir arkadaşın bir manitası var, daha tanışmadık ya sen o kızsan?"
Ahora, no estoy tomando partido aquí, pero si eres Charlie, estás en un club nocturno, hay una decente pajarita revoloteando alrededor de tu cuello prácticamente rogando por un cuerpo, no te paras a decir "Lo siento, cariño, Me gustaría penetrarte de seis forma diferentes,"
Kulübe gireceksiniz Steven Roper'ın parasını çalacaksınız.
Entrar en el club, robar el dinero de Steven Roper. ¿ Y luego qué?
Ve hepiniz bu sayede kendinize bira parası çıkaracaksınız.
Y ustedes tendrán dinero para comprar cerveza.
Tıpkı bir zamanlar sevgili Vatikan'ımızın parası olduğu gibi.
Y nuestro querido Vaticano ya tomó las finanzas una vez.
Saç spreyleri ve kuşaklarımızın parasını ödediği için herkes Sugar'ı alkışlasın!
Todos, un aplauso para Sugar por pagar nuestras cosas para los Regionales.
Para kazanmak için endişeleneceğine onların parasını harcarız.
En lugar de preocuparnos de hacer dinero, - gastaremos el suyo.
İçinde makyaj temizleyici, taksi parası, çikolata üçü bir arada, cımbız, ped, biber gazı kısa bir makale, ve benim resimlerim var.
Hay un limpiador de maquillaje, una carrera de taxi, una barrita energética, café instantáneo, pinzas, tampones, spray de pimienta, un pequeño artículo y fotos mías.
Kızın parasını saymayı bırak.
Deja de contar su dinero.
Peki Jared parasını nasıl harcadığınızı sordu mu hiç?
¿ Alguna vez Jared preguntó cómo estaban gastando su herencia?
Jared Baker'ın bir gün, bütün parasını almalarına kızıp parasını geri almaya çalışmadığını ve evdekilerin ondan kurtulmadığını nereden biliyorsun?
¿ Cómo sabes que Jared Baker simplemente no se enojó un día de que su fondo fiduciario se iba completamente a sus bolsillos por lo que trató de recuperarlo y lo mataron por ello?
Ben çalmanız için parasını verdiğim topu görmek istiyorum.
Quiero ver esa pelota voy a pagar por ella.
O adamın parasını istemedi ve ben kızıma bakarım.
Ella no quiso que él le diera nada, y yo puedo cuidar de ella.
O evlenmediği sürece veya siz bakmadığınız sürece parasını alamayacaktı.
Ahora Melissa recibiría su parte con el matrimonio.
Bunu bozamazsanız, yemeğin parasını ödeyemeyiz.
Si no tienes cambio de este billete, no podremos pagar por la comida.
Bir parça ekmeğe bile parası yetmeyen insanlarımız var, şimdi ise bir bardak suya bile paraları yetmeyecek.
Hay personas que no pueden pagar ni el pan y ahora no pueden siquiera tomar un vaso de agua.
O işin parasını alacağız.
Tomamos el dinero de eso.
Parasını getireceğim yalnız bankaya kadar gitmem gerek.
Te traeré el dinero. Sólo tengo que ir al banco.
Kaba, toy, sabırsız olabiliyorum, ve bazen babamın parasını, iğrenç bir şekilde etrafa savurabiliyorum.
Puedo ser grosero, inmaduro, impaciente, y algunas veces lanzo el dinero de mi padre, lo cual es completamente desagradable
Ama bunun parasını nasıl karşılayacağız?
Pero, ¿ cómo vamos a pagarlo?
"Canın cehenneme" parası kurtarıcınız,....... ve kasabanızın altında "canın cehenneme" parası var.
Este tipo de dinero te libera y debajo de tu pueblo hay mucho.
Evet, ama L.A. neredeyse beş parasız.
Sí, pero Los Angeles está prácticamente en la bancarrota.
Benim söylemeye geldiğim, olay esnasında, zavallıların ası Calhoun'un parasını çaldığınız izlenimine kapıldınız. Öyle olsaydı benim için hiç dert olmazdı.
Donde quiero ir a parar es que se han hecho a la idea de que le estaban robando al pobre de Calhoun, lo que, francamente, no me importaría ni lo más mínimo.
- O kızı öldürüp parasını aldın.
Mataste a esa chica y cogiste su dinero.
Kız kayıp, tahminen ölü ve onun parası sende.
Está desaparecida, dada por muerta, y tú tienes su dinero.
Bunun parasını nasıl karşılayacaksınız?
¿ Cómo es posible que puedas costear eso?
Dokunmayacağız ama 50 dolar daha koyup kadının parasını geri vermem lazım.
- Pues no, pero tengo que tomar prestados 50 dólares, para que pueda devolverte todo el dinero que he encontrado en el bolso.
Kredi kartımızı da, annemin parasını da batıracaksın.
Vas a arruinar nuestro crédito, el crédito de mi madre.
Bu grevde neyin nesi? Paranızı almak için çalışıyorum.
Estoy yendo todos los días a la municipalidad para tratar de que paguen y vos parás todo.