Pasar tradutor Espanhol
72,893 parallel translation
Önceden burada takılırdı.
Solía pasar el rato aquí.
İkinci kez kandırırsan bu asla olmayacak.
Me engañas dos veces bien, eso no va a pasar.
Ve kötü şeyler olmak üzere.
- Y algo malo va a pasar.
Ama ona kötü bir şey olmayacak.
No está en Gotham. Pero nada malo le va a pasar.
- Bu olmayacak değil mi ahbap?
Si, bien, eso no va a pasar, ¿ o si amigo?
Tüm yolcular trene binmeden güvenlik kontrolünden geçmek zorundadır.
Todos los pasajeros deben pasar por los puntos de revisión antes de abordar el tren.
- Girebilir miyim başkomiserim?
¿ Puedo pasar, Capitán?
- Avometreyi uzatır mısın?
¿ Me puedes pasar el multímetro por favor?
Sence de geç vakitte bir fincan kahve almak için fazla zahmete girilmemiş mi?
Es decir, parece que es pasar por mucho tan solo para coger una taza de café por la noche, ¿ verdad?
- Önce bizi geçmen gerekir.
No sin pasar por encima de nosotros.
- Sizi geçmek isteseydim şimdiye hepiniz ölmüştünüz.
Si realmente quisiera pasar por encima de vosotros, estaríais todos muertos.
Hadi. Kim bu adamla daha fazla vakit geçirmek istemez?
¿ Quién no quiere pasar tiempo extra con este sujeto?
Bence Dünya 2'ye dönmeli ve babanla mümkün olduğunca fazla vakit geçirmelisin.
Creo que deberías regresar a Tierra-2... y pasar tanto tiempo como puedas con tu papá.
Babamla mümkün olduğunca fazla vakit mi geçirmeliyim?
¿ Pasar tanto tiempo como pueda con mi papá?
O zaman sonsuza kadar burada kalmaya hazırlan.
Entonces prepárate para pasar la eternidad aquí.
Sadece canından olduğunla kalırsın ve bu olmayacak dostum.
Eso solo va a hacer que resultes muerta, y eso, amiga mía, no va a pasar.
Göster onlara.
Hazlos pasar un infierno.
Hayatının geri kalanını kanepede oturarak mı geçireceksin?
¿ Qué? ¿ Vas a pasar el resto de tu vida sentado en el sofá? Vamos.
Bazı yerlerde biraz sönüktün ama şirinliğinden dolayı onu dert etmeyeceğim.
Sonabas un tanto plana en algunas partes, pero estoy dispuesto a dejarlo pasar por ser tan mona.
- Evet ama birine olan aşkınızın korkmanıza sebep olmasına izin vermemelisiniz.
No, pero no podéis dejar que vuestro amor por alguien os haga temer lo que pueda pasar.
Bence de ama yapabileceğimiz bir şey yok.
Pienso igual, pero no podemos dejarlo pasar.
Bazen keşke olacakları söylemeseydiniz diyorum.
A veces... desearía que no me hubieras contado lo que iba a pasar.
Daha çok, "Bunu çok yakında bir daha yapmalıyız." diyordu.
Fue como un, "Eso tiene que volver a pasar, muy pronto".
Hep bir adım önümüzde olmalarının bir sebebi var. Olacakları biliyorlar.
Ya sabéis, siempre están un paso por delante de nosotros... por una razón... saben lo que va a pasar.
Olabilecek şeyi ve bunu yapanın sen olduğunu düşünmek zor... Sen olmadığını biliyorum.
Es difícil imaginar lo que podría pasar, y... siendo tú el que... sé que no eres tú.
Olabilecek şeyi ve bunu yapanın sen olduğunu düşünmek zor...
Es difícil imaginar lo que podría pasar y... siendo tú el que...
Şimdi de beni sevdiğim, hayatımı birlikte geçirmek istedğim kadına yönlendirdiniz. Ortalama bir davul efekti ve Savitar'ı Iris'e yönlendirmekten başka ne katkım oldu? Peki ben ne yaptım?
Ahora me han conducido a la mujer que adoro, con la que quiero pasar mi futuro, y en medio de todo, ¿ qué he hecho?
- Bunun olması gerekiyor.
Esto tiene que pasar.
- Az önce ne oldu?
- ¿ Qué acaba de pasar?
Belki ama o çanı çalmak istiyorsan, Matt, ilk önce beni geçmek zorundasın.
Tal vez, pero si quieres hacer sonar la campana, Matt, tendrás que pasar por encima de mí.
Polis binasına uğramam gerekiyor.
No. Tengo que pasar por el departamento de policía.
Tekrar olmayacak.
No volverá a pasar.
Ne olacak bilmiyorum, ben de her yerin evlilik eşyaları olmasını istemiyorum.
No sé qué va a pasar, así que no quería estar rodeada de todas las cosas de la boda.
Onların neler yaşadığını bir düşün.
Piensa en lo que les hemos hecho pasar.
Nişanlınla zaman geçirmek yerine bu hainle bana yarım ettin.
Así que has optado por ayudarme con este lunático homicida en vez de pasar el tiempo con tu prometido.
Bu... olmayacak.
No... va... a pasar.
Her şeye rağmen hayatını onunla geçirmek istiyorsun.
Quieres pasar el resto de tu vida con él, a pesar de todo.
Beş dakikada çok şey olabilir.
Pueden pasar muchas cosas en cinco minutos.
Eminim böyle olacaktır.
Eso definitivamente es lo que va a pasar.
Sen ve ben, biz olmayacağız.
Tú y yo, no va a pasar.
Öldükten sonra tekrar ölümsüz olursam olacakları kim bilir?
Bueno, quién sabe lo que puede pasar si me vuelvo invulnerable una vez que esté muerto.
Ben emin değilim ve bu işin sonucu ortaya çıktığında...
Yo no lo tengo tan claro. Y me huelo que todavía puede pasar algo malo.
- Eğer gözlemelerin ile yalnız kalmak istiyorsan...
Si quieres pasar algo más de tiempo a solas - con... tus gofres...
Hayır, hayır Dean.
No. No, no, Dean, eso... eso no va a pasar, ¿ de acuerdo?
Gideon sana bırakıp gitmeni söyledi.
Gideon te dijo que lo dejaras pasar.
Böyle bir şey olmayacak.
Nunca va a pasar.
- Bu bir daha asla olmayacak.
- no volverá a pasar.
Girebilir miyiz?
FBI. ¿ Podemos pasar?
Yaşıyor.
Dejen pasar.
Ama böyle bir şey olmayacak.
Pero eso no va a pasar.
- Kes şunu.
- Para. - No va a pasar.