País tradutor Espanhol
35,010 parallel translation
Çünkü ülkeme saldırıyorlar.
Porque están atacando a mi país.
Ülkeyi mahvediyorsunuz.
Están destruyendo al país.
Ülke ele geçirilmeye başlandı.
Este país ha sido tomado desde dentro.
300 yıl boyunca ülkemi istila ettiklerini düşünürsek cevabım hayır.
Bueno, esclavizaron a mi país por 300 años. Así que no.
Ülkemize hizmet ettin Bashir.
Bashir, sirvió a nuestro país.
Dünya nüfusunun % 5'ine sahip küçük bir ülke dünyadaki mahkumların % 25'ini mi barındırıyor?
¿ Un pequeño país con el 5 % de la población mundial tiene el 25 % de los prisioneros del mundo?
Ülkenin demografik yapısı bu dönemde şekillendi.
La geografía demográfica de este país fue moldeada en esa época.
Bu ülkede siyah insanların verdiği çeşitli mücadelelere bakılırsa, hepsinin arkasında eksiksiz ve karmaşık insanlar olarak anlaşılma çabasının olduğu görülür.
Si miran la historia de las muchas luchas de los negros en este país, el tema conector es la búsqueda por ser comprendido como seres humanos integrales complicados.
Ne yazık ki, vatandaşlık hakları hareketinin güç kazandığı bu dönemde, ülkedeki suç oranı da artmaya başlamıştı.
Lamentablemente, al mismo tiempo en que el movimiento de derechos civiles cobraba fuerza, las tasas de crímenes empezaron a aumentar en este país.
Ülkemizde suça, uyuşturuculara ve aşırı serbestliğe karşı toptan bir taarruz başlattık.
Hemos lanzado una ofensiva a fondo contra el crimen, contra el narcotráfico, contra la permisividad en nuestro país.
O döneme ait kamuoyu yoklamaları bunun ABD genelinde bir sorun olmadığını gösteriyor.
Las encuestas de opinión pública de entonces muestran que no era un problema para la mayor parte del país.
Bu ülkede ırklar arası tecavüzün tarihine bakıldığında, beyaz erkeklerin siyah kadınlara tecavüzünün, tersine göre çok daha yaygın olduğu gerçeğine aldırmadan söylenmiş bir söz.
No importa que la historia de violación interracial de este país, está mucho más marcada por violaciones de blancos contra mujeres negras que por negros contra mujeres blancas.
Bill Clinton, esasen hâlâ Reagan'a ait olan bu ülkeyi bir Demokrat olarak nasıl yönetebileceğini anlamaya çalışıyordu.
Bill Clinton intenta darse cuenta de cómo lidiar con un país que básicamente sigue siendo de Reagan, pero que intenta gobernar como demócrata.
Onları ülkeden sürdünüz, hapse attınız, mezara soktunuz.
Los echaron del país, los encarcelaron, los enterraron.
J. Edgar Hoover tarafından verilen emir bu ülkedeki her siyah, ilerici Üçüncü Dünya hareketini yok etmek üzerineydi.
Esa orden dada por J. Edgar Hoover fue esencialmente destruir a cualquier movimiento progresista... negro, o del Tercer Mundo en este país.
Çünkü bu, soruyu soran kişinin Afrika kıyılarından kaçırılan ilk siyahtan bu yana bu ülkede siyahların neler çektiğinden hiç haberi olmadığı anlamına geliyor.
Porque significa que la persona que hace esa pregunta no tiene ninguna idea de lo que tuvo que vivir la gente negra, de lo que tuvimos que experimentar en este país desde que la primera persona negra fue secuestrada en la costa de África.
Bütün bir lider kuşağını ortadan kaldırıp insanları ülkeden sürdüğünüzde, öldürdüğünüzde, hapse atığınızda, Bill Clinton'a veya herhangi başka birine karşı kırılgan olursunuz.
Cuando eliminas a toda una generación de liderazgo, exiliando a gente del país, matándolos, encarcelándolos, serás vulnerable a Bill Clinton o a cualquier otro.
Florida'da ve ülke çapında nasıl yürürlüğe girmişti?
¿ Cómo se aprobó esta ley en Florida y en todo el país?
Küçük kasabalardan büyük şehirlere kadar ülke çapında 60'tan fazla yerdeyiz.
En pequeños pueblos y grandes ciudades, en más de 60 locaciones en todo el país.
CCA, ABD'deki ilk özel hapishane şirketiydi.
CCA fue la primera corporación de cárceles privadas del país.
CCA ülke çapında suç politikasının biçimlenmesinde rol oynadı. Hapishaneler özelleştirilmekle kalmadı, suçlulaştırma da hızla arttı.
CCA tuvo un papel en la política penal del país, que incluye no solo las cárceles privadas sino el aumento en la penalización.
Baskıcı sistemleri düşününce, tarihsel olarak bunlar bu ülkede ve başka yerlerde dayanıklı oluyorlar.
Cuando pienso en los sistemas de opresión, históricamente, en este país y en otros, son duraderos.
Bu ülkede topluca hapsetmeden söz etmenin ve bunu sorgulamanın bu kadar zor olmasının sebeplerinden biri yoğun biçimde parasallaştırılmış olmasıdır.
Una de las razones por las que es difícil hablar de encarcelación masiva en este país y cuestionarla es porque se ha monetarizado.
Bu ülkede işlemedikleri suçları kabul eden insanlar var, bunun nedeni de zorunlu asgari ceza alarak hapse girme düşüncesinin azap verici olmasıdır.
En este país, tenemos gente que se declara culpable de delitos que no cometió, porque la idea de ir a la cárcel por la mínima obligatoria es atroz.
Ülkemizde böyle bir mimari tasarıma sahip olduğumuza bile inanamıyordum.
No podía creer que tenemos semejante diseño arquitectónico en nuestro país.
O damga bu ülkede hayatınız boyunca sizi takip ediyor.
La letra escarlata que te sigue el resto de tu vida en este país.
Ülke olarak bizi bu berbat durumdan kurtaracak değişimi gerçekleştirmezler.
No harán los tipos de cambios que necesitamos como país para salir de este lío.
Ülke olarak da bunu kabule hazır olduğumuzu sanmıyorum. Bugün içinde bulunduğumuz duruma yol açan kölelik ve Jim Crow kanunu gibi şeyleri ve tüm baskıcı sistemleri düşünecek olursak toplulukları ve birçok nesli ezip geçtiğimizi kabul etmemiz gerekir.
Pero como país, nunca estuvimos listos para admitir que hemos arrollado comunidades enteras y múltiples generaciones cuando piensas en cosas como la esclavitud y Jim Crow, y los sistemas de opresión que nos condujeron a donde estamos hoy.
Mesele sadece siyahların yaşamları değil. Önemli olan, bu ülkenin insan saygınlığına bakışını değiştirmek.
No se trata solo de las vidas negras, sino de cambiar la forma en que el país entiende la dignidad humana.
Hiç Amerikalı olabilecek miyiz?
¿ Alguna vez el país seremos nosotros Dios mediante?
Tatlı özgürlük ülkesi Hapsedilmiş memleket
Dulce tierra de libertad Un país encarcelado
Birbirimize çok değer veriyoruz. Ama uzakta yaşamak zorlaştırıyor.
Nos preocupamos el uno del otro, pero vivir al otro lado del país no es nada fácil.
- Ve ülkenin her yerini gezebiliriz. - İshal...
¡ Podemos ir por todo el país!
Entertainment Weekly dergisine bir çok kez kapak olduk ülke genelinde 100'lerce fan sitemiz var.
múltiples portadas en Entertainment Weekly ; cientos de sitios fan en Internet, convenciones por todo el país.
Adam tüm ülkenin önünde karını becerdi... ve sen idare ettin.
El tipo se folló a tu mujer y te lo restregó por la cara delante de todo el país.
Ülkeye benim için bazı şeyler getiriyordu.
Traía cosas para mí a este país.
Bir çok kaçakçı denetlemeden kaçmak için kendi kaydı yerine gemisinin menşe ülke kaydını yaptırır.
La mayoría de los contrabandistas registran sus barcos en otro país de origen diferente al suyo para evitar el escrutinio.
Görünen o ki, Kuzey Koreliler minik Tuvalu Polinezya'sının bayrağından yararlanıyor. O bayrak da İngiliz bayrağı özelliği taşıyor.
Obviamente, los norcoreanos prefieren la bandera del pequeño país polinesio de Tuvalu, que incluye la bandera británica.
Bir kutu, kilitli metal bir kutu. Ülkemde bana çok önemli bir kişi tarafından verilmişti.
Una caja, una caja de metal cerrada que me había dado una persona muy importante en mi país.
Kendine hala Çin Cumhuriyeti diyen bir ulus hala meşru Çin hükümeti olduğunu iddia ediyorlar.
Un país que aún se llama así mismo República de China, aún dice ser el gobierno legítimo de China.
Sekreteri bana onun ülke dışında olduğunu söyledi.
Dijo que estaba fuera del país.
Bir sen eksiktin.
Otro país se enteró.
Mühür ülkeye daha geçen hafta getirildi.
El sello fue traído de contrabando al país recién la semana pasada.
Büyük ihtimalle mührü ülkeye kaçak olarak sokan kişi tarafından hazırlanmış.
Probablemente creados por quien sea que metió el sello de contrabando al país.
İşi bittiğinde uzaklardaki diyarlara dinlenmeye gitmesi gerekiyordu.
Y cuando terminó, bueno, tenía que ir a descansar a un lejano país.
Bazen üçüncü dünya ülkelerinden çocuk evlatlık edinmeyi konuşuyor ama hiç eyleme dökmüyoruz.
A veces hablamos de adoptar un niño de un país tercermundista, pero nunca lo hacemos.
Ayrıca ülkedeki dördüncü seviye biyogüvenliğe sahip özel mülkiyetli tesislerden biriyiz.
También somos uno de la única propiedad privada nivel de bioseguridad cuatro instalaciones en el país.
Bunun özel bir seremoni olduğunu biliyorum fakat televizyondan yayınlanacak ve bütün ülkenin biraz umuda ihtiyacı var.
Entiendo que se trata de una ceremonia privada, pero va a ser televisada y a todo el país le vendría bien un poco de esperanza.
Ve kişisel olarak ben bu ülkeyi bir araya getirmenin tek yolunun savaş olduğunu kabullenmekte güçlük çekiyorum.
Y personalmente... me cuesta aceptar que la única forma de volver a unir este país sea mediante la guerra.
Bu ülkenin sizi tanımasıyla ilgili.
Esto es para que el país le conozca.
Ve şimdi tekrar hatırladığım şey, hiç olmadığı kadar inandığım halkın ülkesinin, halk sayesinde ve halk için bu dünyadan silinmeyeceği.
Y recuerdo, ahora más que nunca, que un país del pueblo, por el pueblo y para el pueblo nunca desaparecerá de esta tierra.