Pote tradutor Espanhol
189 parallel translation
Yüzüne yarım kilo makyaj sürdü, bir tülle gizledi ve DeMille'i görmek için yola çıktı.
Así que se puso medio pote de maquillaje, un velo y fue a ver a DeMille en persona.
Zararsız bir krem.
Un inofensiva pote de crema.
Zararsız bir krem mi?
Un inofensivo pote de crema?
Bunun gibi bir kutu değil mi?
Un pote como éste, no es cierto?
Bir kap tereyağı.
Un pote de mantequilla.
Uyuşturucunun kendisine de ot, çay, boo denir.
La droga misma es llamada como pote... té, pateo... pasta, pasto.
Kav 500, bir tur gelgelsiz, bir tur gelgelli.
Un pote de 500. Una ronda abierta, otra cerrada.
Sadece alcak ve tavaya koyacağız.
Sólo recógelos y ponlos en el pote.
Melisa kutusunu uzatır mısın?
¿ Me pasas el pote de bálsamo?
Bana diyene bakın hele.
Te diré, ese es el pote llamando la tetera negra.
Bonsai için yeni bir saksı almayı düşünmeliyiz.
Deberíamos pensar en un pote nuevo para el bonsái.
Sokağın karşısından bonsai'ye güzel bir saksı al.
Ve enfrente a buscar un bonito pote para el bonsái.
Saksının kenarına bonsai ağacı resmi koyabilir misin?
- ¿ Sí? ¿ Podrías poner un árbol de bonsái en la parte de afuera del pote?
Bu sabah yaptığın vazo gibi mesela.
Es como ese pote que hacías esta mañana.
Saksının üzerine yaptığım ağacın aynısı.
¡ Sí! ¡ Allí está! Es como el del pote que hice.
Umberto'nun yerinde kardeşinin gözbebeğini bir tabak Fra Diavolo sosuna bulamıştı.
Le sacó el ojo a su hermano por un pote de salsa diabla.
İki tas iğrenç oluyormuş.
Tenía razón, el segundo pote es peor.
Ve odadan çıkıyorum, geri geliyorum... ve biz de bardakta erişteler var ve siktiğimin 10 dakikası içinde... karıncalar plastik bardağı çiğnediler.
Y salgo del cuarto, vuelvo... y teníamos un pote de fideos, y en 10 minutos... las hormigas se habían comido el pote de plástico.
Seni pislik yiyen iltihap kovası!
¡ Basura pote de pus!
Genelde, bir avuç dolusu yemeği indirirdim mideye.
Usualmente, tengo que arrancarte el pote de las garras.
Onu ben alacağım, iğrenç böcek!
¡ Yo tomaré esa, pote apestoso!
- Çok iyi olduğunu duydum. - Evet.
- Si, le llaman "el pote de miel."
Kadınlar tuvaletine gitmiştim... çay kaşığıyla ufak miktarlarda kokain alıyordu.
Pensé que aún estaba arriba con él. Entré al tocador y estaba sacando coca con una cuchara de un pequeño pote.
Kime? Sprey kutularını çalkaladığınızda çıkan ses var ya?
- ¿ Sabes ese cascabeleo cuando sacudes el pote de spray de pintura?
Aptal olma Saksıyı at gitsin
No seas tonto Bota ese pote.
Hayatım Neden Güllük Gülistanlık?
Por que Mi Vida Es Como un Pote de Cerezas.
Anılarınızı yazarken bana... neden hayatınızın... güllük gülistanlık olduğunu göstereceksiniz.
Es aquí donde uds me indicaran por que sus vidas es como un pote de cerezas.
Demek beyaz adamın teki "hayat güllük gülistanlık" demiş diye... benim de hayatımda buna uygun bir şeyler bulmam lazım.
Solo por que ud lee como algunos blancos dicen : "la vida es como un pote de cerezas." yo tengo que venir con algo que encaje con ese dicho.
"Hayat kesinlikle güllük gülistanlık."
"La vida de seguro es un pote lleno de cerezas."
Ama doğrusu Bayan Strapford... bence siz ve o kitap ve bütün sınıf... bokluk bokustanlık!
¡ Pero para decirle la verdad Srta Strapford creo que Ud y ese libro y toda esta clase son un pote lleno de mierda!
Tamam, sıcak sosa dönmek istiyorsan, bence sakıncası yok.
Muy bien. Quieres volver al pote hirviente. Me parece muy bien.
Şişesini de yıkadım.
Le lavé el pote también.
Bu çok güzel. Sen, Puddy ve yeni adam büyük bir aşk kazanında kaynayacaksınız.
Esto es hermoso : tú, Puddy el chico nuevo, y un gran pote de amor.
Hiç temiz Tupperware'im yok.
- No tengo un pote limpio.
Onu buzdolabımın üzerindeki bir kavanozda saklıyorum.
Lo guardo en un pote sobre el refrigerador.
Bir kurabiye kavanozu vardı bütün önemli evraklarını orda tutardı.
Guardaba sus papeles y cosas importantes... en un pote de galletas.
- Kurabiye kavanozunun içinde.
Está en el pote de galletas.
Hatırladığım kadarı ile teyzemin bir kurabiye kavanozu bile yoktu.
Ni siquiera tenía pote de galletas.
Pelusa Teyze geceliğiyle çıkageldi, yumurtalıkları bir kavanzodaydı.
T ¡ a Pelusa en camis ¢ n, con la matriz en un pote.
Kavanozun suyunu değiştirmek istedi.
O ¡ me, le iba a cambiar el agua al pote-- --porque estaba medio turbia.
İstenen örneği verdikten sonra kabın etrafını silin.
Cuando produzcan la muestra de semen limpien cualquier excedente que quede fuera del pote...
Bunların şeytanın kötü huylu cinleri olduğu söyleniyor.
Los duendes son los seres oscuros de Satán. Cada uno tiene un pote de oro.
Will şimdi 33. Caddedeki sperm bankasında testislerinin içindekileri bir Dixie Kap içine boşalttığı için bana huysuzlanma.
No te desquites conmigo porque Will está en el banco de esperma de la 33 descargando el contenido de su conducto deferente en un pote.
- Bunu yazan Com-pote denen...
- Ese tío, Compota, que Ia escribió...
- Elini kupaya sok.
Mete la mano en el pote.
- Kupaya mı?
- ¿ En el pote?
Burası çok sıcak ve kalplerimiz pekmez kazanındaymış gibi kaynıyor.
Es tan caliente que hierve nuestros corazones... como un pote de miel.
"Bir kap süt kremi almaya."
"Para comprar un pote de crema nutritiva."
Olayı biraz neşelendireyim.
Ahora, existe algo que pudiera hacer por usted... algún sueño que tenga. Déjeme endulzarle el pote.
Heyecanlanmaya başladı... Hadi ama! Kusacağım, istifra.
No me cuentes la parte aburrida, salta a cuando pusiste la tapa en el pote de miel.
Kupaya.
- Sí, en el pote.