Rıza tradutor Espanhol
6,476 parallel translation
Eminim, müthiş sebeplerin vardır, tabi bedeli ruhunla ödemeye rıza gösteriyorsan.
Estoy seguro de que sus razones son estupendas si tú estás dispuesto a pagar con tu alma.
Ama bu, "Belki kız rıza gösterdi, belki ikisi de biraz sarhoştu..." ... denilip geçiştirilecek bir şey değildi. Vahşice bir şeydi.
Y esto no fue un "su palabra contra la de ella, podía haber sido consentido, quién sabe, los dos estaban un poco borrachos".
- Bırak, Lourdes. - Rıza gösteremez.
- Ella no puede consentir nada.
Bazı insanlar cep telefonları, Wi-Fi üniteleri gibi şeylere maruz kalmanın migrene, yorgunluğa, uykusuzluğa, baş dönmesine, hafıza problemlerine yol açtığına inanır.
Algunas personas creen que la exposición a las cosas como los teléfonos móviles y las unidades Wi-Fi pueden causar jaquecas, fatiga, insomnio, mareos, problemas de memoria.
İnsanlar inanır çünkü kendilerine, ölümün, bizden nefret eden bizim canımıza okuyan, cezalandırıcı bir Tanrı tarafından tasarlandığı söylenmiştir.
La gente cree, porque les dijeron que la muerte es lo que Dios planeo, ese Dios, es un Dios castigador que nos odia, nos destruye.
Ben, kendi adıma bıktım. Onları sınırlarımıza saldırırken görmekten.
Yo, por mi parte, estoy cansado de verlos atacar nuestras lineas.
Bu yüzden eğer düşünürseniz bu dava ortak çıkarlarımıza uygun olacaktır.
Entonces, si lo piensa bien sería beneficioso para ambos.
Ama saldırı yapmanıza imkân sağlayacağım.
Pero los ayudaré a organizar una ofensiva.
Pete müşteriyle ilgilenilir ama Detroit'teki adamımıza da rapor verecek. Ret haklarını kullanacak taraflarda olacaktır elbet.
Pete puede encargarse de la cuenta, pero informará a nuestro hombre en Detroit, dónde a dichas personas se les ofrecerá el derecho a rechazarla.
Kıza bir araba kirala, trene bindir, sırtına al da sınırı geçir.
Así que alquílale un coche, métela en un tren... Cárgala de regreso a la frontera.
Bu timsah adam o genç kıza saldırırken ben de tam trenimin gelmesini bekliyordum.
Estaba esperando el tren cuando ese hombre caimán atacó a esa jovencita.
Bazen geleceğimiz birdenbire tamamen değişir ve ne yapacağımıza karar vermek zorunda kalırız.
A veces el futuro cambia rápida y completamente y solo nos queda elegir qué hacer después.
Eğer olmasaydı, 5. sınıfta iç çamaşırınıza bir dilim pizza koyarak, adet gününüz olduğunu söyleyip, matematik testinden kaçmaya çalıştığınızı nereden bilebilirdim.
Bueno, si no lo fuera, ¿ cómo voy a saber qué en quinto grado intentaste salir de un examen de mates, metiendote una rodaja de pizza en la ropa interior y diciendo que tenias la regla?
Biçimlendirip, düzgün bir şekilde yeniden başlatsak bile kavrayış ve hafıza kaybı sorunları olacaktır.
Incluso cuando hemos modelado un reinicio perfecto todavía hay chances de pérdida cognitiva y de memoria.
"A" sonunda öldü, ve hepimiz hayatlarımıza geri dönmeye hazırız,... ve aniden kendimizi tekrar Alison gezegeninde bulduk.
'A'está muerta, y nosotras estábamos listas para recuperar nuestras vidas, y ahora, de repente hemos vuelto al planeta de Alison.
İç çamaşırını geri verdim kıza.
Le he vuelto a poner las bragas.
Hayır, ben... ben... Bunun hakkında konuşmamıza gerek yok.
No, estoy... yo... no necesitamos hablar de eso.
Bazen senin farkına varmıyoruz gibi geliyorsa bu belki de, biz kendi aptal sorumlarımıza yoğunlaşmışken senin çok sağlam durduğundandır.
Si a veces parece que no te prestamos atención, es quizá porque estamos centrados en nuestros propios problemas estúpidos, y tú eres muy formal. Querrás decir aburrido. - No.
Belki şansımıza buz dağına falan çarpmışlardır. Buldum.
Con suerte, el barco choque con un iceberg.
Sizin... Çadırınıza gidin ve orada kalın.
No eres nada... nada más que un monstruo con dos cabezas tropezando en el escenario, chillando una melodía de mala muerte.
Yasaklama emri alırız, yakınınıza yaklaşamazlar bile.
Podemos emitir una orden de restricción y le aseguro que no se acercarán a usted.
Chumhum'u, Paisley'i alırız, daha sonra onunla ne yapacağımıza karar veririz.
Bueno, conseguiremos a Chumhum, tomaremos a Paisley, y luego decidiremos qué hacer con ella.
Ama bilmediğim şey şu Carl bu çok özel bilgiyi neden senatörle paylaşma gereği duydun? Adam beni aile dükkânımıza çağırıp tüm detayları anlattı Carl.
Pero lo que no sé, Carl, es por qué te sentiste impulsado a compartir esta información tan privada con el senador, que me citó en mi tienda... la tienda de la familia, Carl... para contarme todos los jugosos detalles.
- Bu temel insan haklarımıza aykırı
Esto va en contra de nuestros derechos humanos.
- Hayır. - Kız kıza.
Solas las dos, una noche de chicas.
Çayır bu gece sakin ve soğuktu, Za Bing.
La pradera estaba suave y tranquila esta noche, Za Bing.
Aklınıza gelen, ilginizi çeken her şeyin sanatta bir yeri vardır.
Cualquier cosa en la que estéis interesados entra en el arte.
Şansımıza, kurşun beyazı, beyaz pigment en ağır pigmentlerden biridir.
es en realidad uno de los pigmentos más pesados.
- Hayır, hafıza kaybım yok benim.
No, no tengo amnesia, carajo.
Hayır, bunu yapmanıza...
No, no tienes que...
Doktor buranın bir hafıza bankası olduğunu ve bazı hatıraların bastırıldığını söyledi. Ya karanlık noktalar gizli anılarsa?
El Doctor dijo que esto era un banco de recuerdos y que algunos... estaban suprimidos. ¿ Y si los puntos oscuros son recuerdos escondidos?
İnanır mısın, karşımıza birkaç tane cadı çıktı.
Quien lo hubiera sabido, nos encontramos con unas brujas.
Bir zamanlar rıhtımın altında yaşayan yetim kıza gösterdiğiniz merhameti bana tekrar gösterin.
Muestre la misma bondad que una vez le mostró a una huérfana bajo el paseo entablado.
Ne oldu o vahşi, aykırı fikir dolu kıza?
¿ Qué ha pasado con eso de crecer salvaje y... - y excéntrica y llena de ideas?
Hayır, daha çok kenar mahallede oturan sıradan bir kıza benziyor.
No. Probablemente solo sea una chica normal de las afueras.
Ki'niz yumruklarınıza akacaktır.
Su ki correrá por sus puños.
Hayır, kusura bakma ama bu çizimler başımıza kötü şeyler açtı.
No, lo siento. Esos dibujos han conducido a cosas bastante horrorosas.
Hayır, kendi geleceğinizle alakalı bir seçim yapmanıza izin veriyordum.
No, les permití tomar una decisión sobre su propio futuro.
Arik, Xiangyang saldırımıza katılmak için hazır.
Ariq está listo para atacar Xiangyang con nosotros.
Orduları yok olma korkusu ile duvarların arkasına saklanıyor. Ve o duvarda yetmiş yıldır karşımıza çıkıyor ve bizi alt ediyor.
Su ejército se esconde tras la muralla por temor a la exterminación... una muralla que nos ha desafiado y resistido durante 70 años.
Hayır, bir milyon yıl düşünsem böyle birşeyin başımıza geleceğini bilemezdim.
Dios no. Ni en un millón de años me hubiera esperado que algo como esto pudiera pasarnos.
Bugün yaşanan korkunç olaylar, mühendislik ürünü Yapay Zekaların işin içine karıştığında, başımıza geleceklerin trajik bir kanıtıdır.
Los terribles sucesos de hoy son la trágica prueba de que hemos perdido nuestra esencia cuando se da paso a la ingeniería de la inteligencia artificial.
Kanıtlara hitap eden davalar vardır ve bir de insanlığımıza hitap eden, karar verirken kalbimize seslenen davalar.
Hay casos que hablan con pruebas, y luego hay casos que hablan a nuestra humanidad, pidiendo a nuestros corazones que decidan.
Çalışmalarımıza yeniden katılmaya hazır mısınız?
¿ Listo para unirse a los esfuerzos?
- Aramıza yatır o zaman.
Entonces déjala aquí con nosotros.
Eğer, savaş, intihar görevleri hayatta Kafasında bile kurşun hapiste hayatınıza üzerinde çalışır.
Has sobrevivido misiones de combate, de suicidio, atentados contra su vida en la cárcel, incluso una bala en la cabeza.
Bahsettiğimiz şey, parçacık hızlandırıcıdan etkilenmiş olabilecek diğer insanları kontrol altına almamıza yardımcı olmandı.
Hablamos acerca de que nos ayudes a contener a otras personas que han sido afectadas por la explosión del acelerador de partículas.
Espheni tarafından saptırılmış bir kıza sahip olarak içinde olduğun durumu anlayacak biri varsa o benimdir, Tom.
Si alguien entiende lo que estás pasando, Tom, soy yo tener una hija transformada por el Espheni.
Hastane dosyanda travmatik beyin hasarı, ağır hafıza kaybı yazıyordu.
Su expediente médico dijo, lesión cerebral traumática, pérdida de memoria severa.
Sunucularımıza saldırıyorlar.
No lo sé. Están atacando nuestros servidores.
Çok emin değiliz ama bilgi kaynağımıza göre Birleşik Devletler'e, yanıltıcı bir... -... terörist saldırısı düzenlemeyi planlıyor olabilirler.
Nuestros detalles son escasos, pero la inteligencias sugiere que pueden estar planeando un ataque terrorista falso contra los Estado Unidos.