Sultán tradutor Espanhol
1,339 parallel translation
Bu nedenle Romanya yeniden Sultan'ın saldırısı altında. Majesteleri, sizden rica ediyorum,
Nuevamente Rumania está bajo el dominio del sultán.
Tüm bildiğim Sultan'a geri döndüğü.
Que yo sepa, ha vuelto con el sultán.
Çünkü eğer o seni, Sultan'la birleştirebilirse, birlikte artık daha fazla Macaristan ve Roma'ya ihtiyacınız kalmaz.
Porque si él se uniera contigo, en vez de servir al sultán, juntos ya no necesitarían a Hungría, ni a Roma.
Çünkü eğer baban Sultan'ın fidyesini ödemeseydi.. -
Porque si tu padre no podía pagar el tributo al sultán...
Sonra Sultan'a teslim edilecek, ki başını kendisi kesmek istiyor.
Luego le será entregado al sultán, quien desea decapitarlo personalmente.
Arabistan'da yakışıklı ama zalim bir Sultan yaşarmış.
Vivía en Arabia un sultán hermoso y cruel
Onun merakını cezbetmek ve arzularını tahrik etmek için, Şehrazad macera ve aşk hikayeleri uydururmuş.
lncitando la curiosidad y el deseo del Sultán, Scheherazade inventaba fantásticas historias de amor y aventuras, retrasando siempre para el próximo día su ejecución.
1001 gece sonra Sultan sonunda onun cazibesine teslim olmuş.
Hasta que pasadas 1.001 noches, el sultán por fin sucumbió al hechizo de la joven Scheherazade.
Şunu söylerken ; "Arabistan'da yakışıklı ama zalim bir Sultan yaşarmış." "Her gece bir bakire ile evlenir"...
Cuando entras y dices : "Vivía en Arabia un sultán hermoso y cruel, - que desposaba cada noche..."
Arabistan'da yakışıklı ama zalim bir Sultan yaşarmış. Her gece bir bakire ile evlenir ve sabah olmadan onu öldürürmüş.
Vivía en Arabia un sultán hermoso y cruel que desposaba cada noche a una virgen, y la mataba antes del amanecer.
Arabistan'da yakışıklı ama zalim bir Sultan yaşarmış. Her gece bir bakire ile evlenir ve sabah olmadan onu öldürürmüş.
Vivía en Arabia un sultán hermoso y cruel que desposaba cada noche a una virgen y la mataba antes del amanecer.
Burnei sultanı olan arkadaşıma ulaşmak çok zordur.
Sí, sabes, mi amigo el Sultán de Brunei, pero es difícil pillarlo.
1909'da Sultanın yerine kardeşini kukla olarak başa geçirdiler ve bir modernleşme programı başlattılar.
En 1909, sustituyeron al Sultán por su hermano como una marioneta, y empezaron un programa de modernización.
Henüz 32 yaşında Enver Paşa, Sultanın yeğeni ile olan evliliği sayesinde rütbeleri atlayarak yükselmiş İstanbul'da ihtişam içinde bir hayat sürüyordu.
De sólo 32 años, Enver Pasha había emergido de entre las bases, se había casado con la nieta del Sultán, y vivía en esplendor en Constantinopla, también conocida como Estambul.
Sultan ve tüm ulus sizi kutluyor.
El Sultán y toda la nación los felicita.
Ben bitirimler sultanıyım canım.
Soy el maldito Sultán de Slick, Sadie.
Sultanın gözdesi!
El sultán de la sordidez.
Müthiş sultanın sarayındaydı.
Fue en el palacio del gran sultán.
- Nerenin sultanı?
¿ El sultán de dónde?
- Arabistan Sultanı.
El sultán de Arabia.
Bir gün, Sultan beni taht odasına çağırtıyor.
Entonces, un día, el sultán me llamó a la sala del trono.
Çocukluğunda sultanın zindanlarında başına gelenleri biliyorum.
Yo sé lo que pasó con usted en la prisión del sultán cuando niño.
Sultan'ın zenginliği ölçüsüzdür.
Las riquezas del sultán son infinitas, en sus palacios, no tiene cuitas.
Etrafında dans eden bakirelerle birlikte sarayında zevk içinde yaşar. Sultanın hayat tam bana göre!
Con mil doncellas a su alrededor, si fuese sultán, todo me iría mejor.
Papa, kral ya da sultan kim olabilir, yaşama ve ölüme kim hükmedebilir?
¿ Quién puede ser Papa, Rey o Sultán,... y presidir sobre la vida y la muerte?
Eğer biraz daha ileriye doğru bakarsanız 1988 yılında, şehir daha da genişledikten sonra açılan Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'nü görebileceksiniz.
Siempre tiene un tráfico muy denso. Si miran al frente Podrán ver el puente del Sultán
Hafta içindeyiz ve sabahların efendisi, organizasyon sultanı Prue Halliwell evdeyken Phoebe Halliwell... -... okula gitti bile.
Es un día laborable y Phoebe ya está en el campus mientras que Prue, diosa de las reuniones matinales la organización en persona y...
Sultan, dikkatli ol! Başına dikkat et.
¡ Soltan, ten cuidado!
Sultan, bu senin oğlun mu? Hayır.
Soltan, ¿ Este es tu hijo?
- Aleykum Selam, Sultan.
- Buen día, Soltan.
Sultan'ı tanır mısın?
¿ Conoces a Soltan?
Selam, Sultan. nasılsın?
Hola Soltan. ¿ Cómo estás?
Ben Sultan'ı bekliyorum.
Hola. Estaba esperando a Soltan.
- Sultan gitti.
- Soltan se fue.
Sultan bunu sana vermemi istedi.
Soltan me dijo que te diera esto.
Sultan. "
Soltan. "
Haydi, bebeğim, sen Kurtuluş Sultanısın. Ne kalıyor?
Vamos, nena tu eres la reina de la supervivencia ¿ Qué me queda?
Arabistan'da yakışıklı ama zalim bir Sultan yaşarmış.
Vivía en Arabia un sultán hermoso y cruel que desposaba cada noche a una virgen y la mataba antes de amanecer.
Sultan 2. Mehmet'e bir gece saldırısı düzenledi.
Vlad ordenó un ataque sorpresa contra los Turcos... pero falló.
Bir milyar dolar aşırdığını sağır sultan biliyor.
Los tambores de selva dicen que se llevó mil millones dólares.
Evet, Brunei Sultanı da aynı şeyi söylemişti.
Sudo como un cerdo ahí atrás. Sí.
Korkarım kredi limitinizi tamamen kullanmışsınız.
El sultán de Brunei, dijo lo mismo.
Prens sultanın soyundan iyi bir gençtir, misyoner okulunda eğitim görmüştür.
El príncipe es un buen joven. Se educó en la escuela de la misión.
Köprü Osmanlı İmparatorluğu zamanında Kanuni Sultan Süleyman saltanatlığında 1566'da Mimar Sinan'ın öğrencisi Usta Hayruddin tarafından inşa edildi.
El puente fue diseñado bajo el Imperio Otomano en 1566... por Hajrudin, un estudiante del gran arquitecto Sinan... en la época de Suleyman el Magnífico. La ciudad de Mostar fue fundada después de esto.
Dinamit dedim, sağır sultan!
¡ Dinamita, sordo cabrón!
Herkes Kalçalar Sultanı " na selam versin!
¿ viva el Comandante del Coño?
Bana "Sultan" diyebilirsin.
Puedes llamarme "Comandante" si quieres.
Sultan hediyelerle döndü.
El Comandante ha regresado trayendo regalos.
Hayatta sahip olabileceğiniz sadece iki durum vardır. "Evli ama sıkılmış" ya da "Bekâr ama sultan." Hiçbir yerde olmayan mutluluk.
esas son las opciones que tienes en la vida puedes estar casado y aburrido, o soltero y solo no hay felicidad en ninguna parte
Evli ama sıkılmış ya da bekâr ama sultan. Aynen. Çok sıkıcıdır evlilik.
casado y aburrido o soltero y solo así es, el matrimonio aburrido de cojones una vez que te casas, tienes que salir con otras personas casadas y eso es repugnante
Evli ama sıkılmış, bekâr ama sultan. İlişkilerdeki asıl sorun, insanların açgözlü olması. Herkes tutturmuş ruh eşimi arıyorum.
casados y aburridos, solteros y solos el problema con las relaciones es, que la gente pide demasiado todos buscan su alma gemela