Sözleşme tradutor Espanhol
1,842 parallel translation
Sen sözleşme yapmazsın, ben yaparım.
Tú no haces la política. Yo hago políticas.
Bay Curtzman, Bayan White, sizinle bir sözleşme imzalamadı.
Sr.Curtzman la Srta. White fue filmada sin ningun permiso de distribucion,
Sözleşme, "uydu yayınlarının sapmasından" sorumlu olmadığımızı yazıyor.
Por contrato, no somos responsables de "desastres naturales".
Biz onun yerine, yeni bir sözleşme başlatmak için... yarın binalar üzerinde çalışacağız.
En vez de eso vamos a empezar ha trabajar en el nuevo contrato... Mañana la empezará la construcción.
Canıyla birlikte bütün topraklarını, kendisini yenecek olana bırakıyordu.İşte bu sözleşme gereğince Hamlet'e kaldı Fortinbras'ın varı yoğu. Gelgelelim Fortinbras'ın oğlu, pervasız azgın bir delikanlı, Norveç'in sınır boylarından, bir sürü gözü pek haydut topluyor para pul ve yiyecek aşkına, amansız bir saldırıya hazırlıyor onları.
Ahora, el joven Fortimbrás, fogoso y lleno de ardor no probado aún en batalla, ha reclutado en las fronteras de Noruega acá y allá una turba de gente resuelta, a arrebatarnos esas tierras perdidas anteriormente por su padre.
Yani bu sadece insanların sözleşme imzalattığı bir uçuş partisi mi?
¿ Entonces si esto es una fiesta que la gente contrata?
Bu finansal şartlarımız belirten yasal bir sözleşme.
Es un contrato legal, para dejar claros los términos del contrato de nuestro acuerdo.
Bu şey korkunç bir sözleşme gibi görünüyor
Esto parece una orden restrictiva de cojones.
Aslında, Adrianna sözleşme hakkında endişelerinden bahsettiğinde biraz şaşırdım.
Naturalmente, me ha cogido por sorpresa cuando Adrianna ha dicho que tenía dudas con respecto al contrato.
Ama sözleşme buna izin vermiyor.
Pero ese contrato no lo permite, y no...
- İşte teklifim... Hygard İlaç Şirketi tüm açıklarınızı kapatıp, kuruldaki orijinal tasarıda olması gereken bütçeyi % 100'e getirecek, artı Hygard'ın yeni ürünlerini Wharton'da deneyeceğine dair sözleşme yapılacak.
Este es el trato Farmacéuticas Hygard hará que cualquier déficit en tu recaudación de fondos llegue al 100 % de la proyección original de la Junta más una carta de compromiso para conducir una nueva serie de tratamientos clínicos de productos Hygard, aquí en Wharton.
Creative Associates ( özel bir sivil toplum kuruluşu ) yeni müfredata uygun eğitim sistemi ve yeni kitapların yazımı için 100 milyon dolarlık sözleşme imzaladı.
La empresa "Creative Associates" recibió contratos por un valor de 100 millones de dólares... para la redacción de un plan de estudios y la impresión de nuevos libros de texto para el sistema educativo.
On yıl öncesinden sözleşme numarası var.
Tiene un número de subcontratación que data de 10 años atrás.
- Sözleşme demek
Eso es grande.
Avukat değilim ama bu sözleşme çok bağlayıcı görünüyor.
No soy abogado Pero este contrato me parece bastante blindado.
Ben de bir sözleşme imzaladım.
Yo también firmé un contrato.
Avukatıma bir sözleşme hazırlattım. Öldüğümde mal varlığımın yarısı onun olacaktı.
Tengo a mi abogado haciendo un contrato dejándole mi casa y mis finanzas, a mi muerte.
Bir sözleşme imzaladım.
He firmado un contrato.
38 tane zihnim var. Hiçbiri bir köle olmak için sözleşme imzalanacağını düşünmüyor.
Tengo 38 cerebros y ninguno de ellos piensa que se pueda firmar un contrato para ser esclavo.
Avrupa'daki bir takımdan, ama verecekleri para gerçekten çok iyi ve iki yıllık bir sözleşme öneriyorlar.
Es de un equipo europeo, pero pagan mucho dinero y es un contrato de dos años.
Bak, şu anda elinde bir teklif var, ve profesyonel basketbol oynamak için, iki yıllık sözleşme teklifi de sık sık gelmez.
Tener una oferta delante de ti y un contrato de dos años para jugar profesionalmente no sucede a menudo.
İki yıllık bir sözleşme.
Un contrato de dos años. Pero tú quieres jugar en la NBA.
Ama sigorta şirketi sözleşme nedeniyle zorluyor.
Pero la compañía de seguros me obliga por mi contrato.
Sözleşme iki nedene dayandırılarak bozulabilir.
Una anulación puede ser impedida de dos formas :
Belki de, Lorraine Dükünün oğlu ve Prenses arasındaki ön-sözleşme nedeniyle hiçbir zaman serbest bırakılmamış olması doğrudur.
Tal vez la verdad sea la existencia de un precontrato, entre el hijo del Duque de Lorraine y la Princesa, del cual, a fin de cuentas, ella no fue dispensada.
Dolayısıyla bu bağlayıcı bir sözleşme. İfade ettiği şey geri alınamaz.
Es un contrato obligatorio, que no puede ser abolido.
Michael Scott Kâğıt Şirketi için imzaladığım sözleşme hâlâ geçerli o yüzden arada sırada gizlice buraya gelerek biraz kahve içip dans edeceğim.
Todavía tengo el arriendo de la Compañía Papelera Michael Scott, así que ocasionalmente me escapo para acá para beber un café y bailar.
Ve Ali'yle maç yapmak için sözleşme imza törenine gittim.
Y agarré mi contrato con Ali.
Unvanı ilk kazandığımda, Ken Norton, onunla dövüşmeyi kabul ediyorum diyordu ancak hiç sözleşme imzalamadım. Fakat Ken Norton imzalatmaya çalıştı.
Cuando gané el título, Ken Norton dijo que yo había accedido a pelear contra él... aunque no había firmado ningún contrato, pero Ken Norton quiso obligarme.
Entrika ile ilk kez şov için sözleşme imzaladığımda, onun hoş ve hassas biri olduğunu düşünmüştüm.
Cuando al principio Intriga firmó para hacer el programa, Pensaba que tenía una vulnerabilidad agradable
Bunlar yeni bir sözleşme için yeterli demek mi?
¿ Algo de esto quiere decir que tengo un contrato nuevo?
Sözleşme toplantıları, ortaklar asla bitmeyen sevgi ve destek.
Las negociaciones de los contratos, las promociones, el amor y apoyo interminables.
Sözleşme yeniledin mi?
¿ Has renovado?
İlk önce sözleşme yaparak başlayalım. - 75 dolar teslimat ücreti ekliyorum.
Entonces empezamos con contratos de mercado pequeño agregando el cargo de $ 75 por entrega a domicilio.
Bir sözleşme imzaladın.
Firmaste un contrato.
Sözleşme imzalanmış, onaylanmış ve noter tarafından tasdikli.
Este contrato está firmado, contrafirmado y notariado.
Nijerya'da olağanüstü bir sözleşme.
Un enorme contrato en Nigeria.
Sözleşme yapmak üzereyim, Clay.
Tengo un contrato de un año, Clay.
Kanada'da hizmetçi olarak çalıştığını .. yazan bir sözleşme bu.
Es el documento que te permite trabajar en Canadá como limpiadora de casas.
Lloyd Lee, hayatınla yeni bir sözleşme yaptın.
Lloyd Lee, conseguiste una segunda oportunidad.
Sözleşme yenileyecek.
- Tiene un contrato de un año.
Çünkü çok para kazanıyorsun çünkü şu an saygınlığına önem veren bir takımla herkesin beklediği bir sözleşme imzalamak üzeresin.
- Porque tú ganas mucho dinero y porque estás en medio de la negociación de un contrato con un equipo al que le importa la imagen y el único en el que quieres jugar.
Michelson sözleşme ile ilgili ne dedi?
¿ Qué le pareció el contrato a Michelson?
Sözleşme hakkında.
Bien, es sobre su contrato.
Sana bir sözleşme önerdiler, sen de bana hiç bahsetmedin bile.
Te han ofrecido un contrato y no me has dicho una mierda.
Sözleşme olmaması bütün gücün bende olduğu anlamına gelir.
Que no tenga contrato significa que tengo todo el poder.
- Üç yıllık sözleşme.
- Contrato por tres años.
Tanıtması için James Earl Jones ile sözleşme imzaladılar bile Jabberwocky'i.
Ya contrataron a James Earl Jones para ser la voz de Jabberwocky.
Sözleşme oldukça sağlam.
El prenupcial es bastante solido.
Pardon, sen sözleşme mı imzaladın?
Lo siento, ¿ firmaste un contrato prenupcial?
Bir sözleşme imzaladım.
Oh, verás, he firmado un contrato.