Taşıyıcı tradutor Espanhol
3,787 parallel translation
Tamam, 400 $'a mal olunca kedi taşıyıcısı demiyorlar.
- Porta gatos. - No lo llamarían porta gatos...
"Korku" ve "Savunma" ile ilgili taşıyıcı nöronlar da vardır.
Hay otras neuronas responsables del miedo, o de la defensa.
Felluce'de yanan bir zırhlı personel taşıyıcısından 2 denizciyi kurtarırken neredeyse ölüyormuş ve geçen yıl emekli olmuş, yanan kurbanlar için sosyal yardım programı başlatmış.
Casi murió sacando a dos marines de un blindado en llamas en Faluya, y el año pasado, después de retirarse, empezó un programa de asistencia para las víctimas de quemaduras.
Sadece taşıyıcı için ödeme yaptım, koruma için param yetmez.
Oye, pagué por un transportador. No puedo afrontar la tarifa de guardaespaldas.
Gıda taşıyıcısıyım.
Fanático de la comida.
O, güç yüzükleri ya... ... yeni bir taşıyıcı arayacaklar, ya da Oa'ya geri dönecekler.
Esos anillos de poder están constantemente buscando un nuevo o sino regresan a Oa.
Harika. Yeni bir Yeşil Fener... ... yüzük taşıyıcısı bulmuş olmalı.
Fantástico, El debe haber encontrado un nuevo usuario
- Deri altına küçük bir mikroçip yerleştiriyor böylece taşıyıcı binayı kontrol edebiliyor.
- ¿ Qué es eso? - Inyecta un diminuto microchip bajo la piel, permitiendo al portador interactuar y controlar el edificio.
Bunları halletmezsen seni kendim kovacağım. Ya ben ya da taşıyıcı dokunacaktı en azından ben ellerimi nereye dokundurduğumu biliyorum.
Si no haces esto, yo mismo te despediré. O lo hago yo o los de la mudanza, y al menos sé dónde han estado mis manos.
Bu arada, birlikte olduğu kadın da beni yapmak için kullandıkları taşıyıcı anne.
Y con la que tuvo el lío es la mujer cuyos óvulos usaron para engendrarme.
Evet, çünkü hayvan taşıyıcımızın sevkiyatı ayaklı hamburger dostumuzu da içeriyor ve Pahrump'daki bir besi ünitesinde sona eriyor.
Si, porque el cargamento de nuestro transporte de ganado, incluyendo a nuestro amigo cuatrero aquí, alcanzaron el final de la línea en un criadero de Pahrump.
Hank sadece aa... Bende şey var, yük taşıyıcısı...
Hank, he cogido... ¿ Quieres...
Yük taşıyıcısını ister misiniz?
¿ Quieres la muñeca?
Ona yük taşıyıcısınız verecektim şey aa, taşınmaya yardımcı olması için.
Iba a dársela para ayudarte a hacer la mudanza.
Bunu yapan her kimse, profesyonel bir taşıyıcı olmalı.
Quien hizo esto podría haber sido un asesino profesional.
Bizim taşıyıcımız olman için sana para ödedik.
Te pagamos para ser nuestra madre de alquiler.
Taşıyıcı olarak eşimin bir arkadaşı doğumu yapacak.
De hecho, estamos usando a una amiga de mi marido como madre de alquiler.
Merak ediyordum da, Stan düğününüzde yüzük taşıyıcısı olabilir mi?
Me estaba preguntando, ¿ Crees que Stan podría ser el que lleve los anillos en tu boda?
Şimdi Ellie, Stan eğer bu işi başarabileceğini gösterirse yüzük taşıyıcısı olabilir.
Ahora, Ellie, Stan puede ser el que lleve el anillo. si puede probar que puede hacerlo.
Eğer Stan dikkati dağılmadan yürüyebilirse, yüzük taşıyıcısı olabilir.
Si Stan puede llegar hasta el altar sin distraerse, el puede ser el paje.
Senin yüzük taşıyıcın olacak.
El va a ser tu paje.
Bence, taşıyıcının çocuğuydu.
Apuesto a que fue la maldita hija de la madre de alquiler.
Bu bir anofel sineği. Günümüzde de yılda 2 milyon ölüme sebep olan sıtma adlı hastalığın taşıyıcısı.
Es un mosquito anófeles transmisor de una enfermedad contagiosa, conocida como malaria que aún hoy provoca 2 millones de muertes al año.
İnanılmaz taşıyıcımız Goldie olmadan bunu yapamazdık.
Y no podríamos haber hecho esto sin nuestra increíble madre de alquiler
Ama Noah'nın taşıyıcı annesi aynı zamanda babamın hamile sevgilisi bize taşındığından beri...
Pero desde que la sustituta de Noah,
Yine de 12,000 yıl önce Taş Devri'ydi, insanların küçük gruplar halinde avcı-toplayıcı olmaları gereken bir zaman.
Sin embargo, hace 12,000 años era la Edad de Piedra, una época en la que se suponía eran cazadores-recolectores que vivían en grupos pequeños.
Göbekli Tepe'yi inşa etmek amacı ile, Taş Devri insanları kendi avcı-toplayıcı hayatlarına sırtlarını döndüler.
A construir Gobekli Tepe, la gente de la Edad de Piedra abandonaron la caza y recolección.
Yıllarca o sokakta yaşayan kadın... dışarı çıkıp... kendini... yan tarafa taşınan kadına tanıttı.
La mujer que vivió tantos años en el vecindario salió y se presentó a la mujer que se estaba mudando.
Belki uyuşturucu satmıyorsun ama uyuşturucu satıcısını taşıyan taksi şoförüsün.
Y no eres el traficante, pero eres definitivamente el tipo que lleva al traficante en su auto, ¿ no?
Silah taşıma ruhsatlarınızı araştırsak bir sorun çıkmaz yani?
Y si buscáramos sus permisos, ¿ todo estaría en orden?
Tek bir okul kaldı ve aldığım tek iyi haberse gıcık komşum Becky'nin Oregon'a taşınacak olması.
Solo me queda una y la única buena noticia que he tenido es que mi molesta vecina Becky se muda al este de Oregón.
Vay canına ya. Senin dışarı çıkıp böylesine eğlenmen, bir tür kanunu çiğnemiyor mu hani şu taş tabletler üzerine oyulan kanunlardan.
Yo.... adiós. ¿ No vas a salir y divertirte rompiendo algún tipo de ley, ya sabes, cómo las que se tallan en una tabla de roca?
Vay canına ya. Senin dışarı çıkıp böylesine eğlenmen, bir tür kanunu çiğnemiyor mu hani şu taş tabletler üzerine oyulan kanunlardan.
¿ No vas a salir y divertirte violando alguna ley... ya sabes, como las que se tallan en una tabla de piedra.
Roosevelt'in bir keresinde söylediği gibi yumuşak konuş ve koca götlü bir kılıç baston taşı.
Es como Teddy Bear Roosevelt dijo una vez... Habla en voz baja y lleva encima un espada bastón de la leche.
Belki de biz çıkmaya başlayıp onların yoluna taş koymalıyız.
Tal vez deberíamos comenzar a salir y meter un problema en el asunto.
Grace doğduktan üç hafta sonra taşındık,... ve beni buradan ancak bir tabutta çıkarabilirler.
Nos mudamos hace tres semanas después de que naciera Grace, y me van a sacar de aquí en un ataúd.
Son 24 saat içinde Bullhead City'den yola çıkan ve büyükbaş hayvan taşıyan kırmızı ve mavi renkteki tırların listesini çıkardı.
Tengo la lista de todos los transportes de ganado rojos y azules moviéndose a través de Bullhead City en las últimas 24 horas.
Pekâlâ. Peki ben mahkum taşıma aracını çalmandan nasıl bir yorum çıkarmalıyım?
Bien, ¿ exactamente cómo se supone que interprete el robo de una camioneta de transporte de prisión?
Seuldeki evden taşındıktan ve babam hastaneden çıktıktan sonra?
Cuando me encargue de la casa de Seúl y den de alta a mi padre del hospital.
Taşıyıcı annelik teklifini reddettiğimde daha yeni yeni temizlendiğini söylemiştim.
Cuando no te elegí para que fueras mi vientre de alquiler,
Çok yük taşıdığını biliyorum, Cat. Annenle ilgili sorular falan ve kendini içine kapaman... Bunları anlıyorum ama son zamanlarda, tren raylarına çıkıyorsun bana söylemeden Iris'in dairesine giriyorsun bir gece kulübe gidiyorsun.
Porque sé que cargas con mucho equipaje, Cat preguntas sobre tu madre y desapareces dentro de tu cabeza y lo entiendo pero últimamente has estado descarrilada yendo al departamento de Iris sin decirme, desapareciendo en las noches...
Leonardo'nun 1478'de Floransa'ya dönüşünden sonra, sanat ve diğer alanlardaki yaratıcıIığı, daha üst seviyelere taşınmıştı.
Un hecho es cierto : que tras el regreso de Leonardo a Florencia en 1478, su producción creativa alcanzó un nivel completamente nuevo, yendo más allá del arte y extendiéndose a otras numerosas disciplinas.
Patlayıcı Araştırma Birime göre ve iki kişinin kasayı taşımasına bakılırsa bir elçiliği ya da sinagogu hedef almaya yetecek kadar C-4 patlayıcıları var.
Pero a juzgar por los residuos de explosivo RDX y porque se precisaron dos hombres para mover esa cosa tienen suficiente C-4 para demoler una embajada o una sinagoga.
Sen bir kuzuyla koşulusun, korkma. Çakmaktaşının içinde saklı ateş gibidir o kuzunun yüreğinde taşıdığı öfke. Pek sert elle vuruldu mu üstüne bir kıvılcım çıkarır ve söner hemen.
Estáis uncido con un cordero que tolera la cólera que, golpeado fuertemente, despide una chispa rápida y se enfría al instante.
Mumm-Ra Plun-Darr'ın kılıcını aldı ve diğer taşı da bulursa...
Mumm-Ra ya tiene la espada de Plun-Darr, y si llega a la próxima joya primero...
Geçmişte, olay ortaya çıkıp ona çok yaklaştığımızda toparlanıp taşınmıştı.
Ahora, en el pasado recogía y se mudaba cuando la historia se hacía pública y nos acercábamos demasiado.
Burada dikildiğini, Lacey'in dışarı çıkıp senin için çatal bıçak takımıyla dövüşmesine izin vermeye hazır olduğunu görmek ne kadar büyük olursa olsunlar... bardağı taşıran son damla oldu.
Mirarte de pie, listo para dejar que ella salga y pelee por ti con cubiertos, no importa qué tan grandes... es la gota que colmó el vaso.
Taş gibi 18'lik çıtır haline döndüğün için bence seviniyorsun bile!
Apuesto a que eres feliz de tener 18 otra vez y tener todo en su lugar... de nuevo.
Almanya'nın Aachen şehrinde bu ortaçağ katedrali bin yıIdır burada. Taş ve camdan yapıImış kalıcı bir anıt.
Durante casi 1.000 años, este catedral medieval ha mirado por encima las calles de Aachen en Alemania, un monumento perdurable de piedra y vidrio.
Sizin buraya taşındığınızı duyunca, sinirlendim. Ve ben, nedense kano ağacını kazıp acısını çıkartmak istedim.
Cuando escuché que os estabais mudando aquí, me enfadé, ya sabes, y pensé que, por alguna razón, la excavación de ese árbol canoa sería dejar las cosas empatadas.
Patrick, belli ki Scott'un sana taşınması seni üzmüş ve bunu annenin hayaleti üzerinden ortaya çıkarıyorsun.
Patrick, obviamente estás molesto porque Scott se está por mudar y lo estás manifestando a través del fantasma de tu mamá.