Yaşlanıyorsun tradutor Espanhol
245 parallel translation
Yaşlanıyorsun Jean.
Te estás haciendo viejo, Jean.
Yaşlanıyorsun Albay.
Se está haciendo viejo, coronel.
Gittikçe yaşlanıyorsun. Koca bulmak için artık son şansların.
Es tu última oportunidad de conseguir marido.
Yaşlanıyorsun herhalde.
Debes estar envejeciendo.
Yaşlanıyorsun.
Estás envejeciendo.
Yaşlanıyorsun, Ben.
Estás envejeciendo, Ben.
Artık yaşlanıyorsun ve....... kadınlar ve adamlar arasındaki durumları anlamıyorsun.
Te estas volviendo vieja y no entiendes los asuntos delicados entre los hombres y las mujeres. ¿ Yo?
Yaşlanıyorsun Gray.
Estás envejeciendo, Gray.
- Çabuk yaşlanıyorsun, o kadar.
- Envejeces rápido, eso es todo.
Çabuk yaşlanıyorsun, o kadar.
Envejeces rápido, eso es todo.
Sanırım yaşlanıyorsun.
Te estás haciendo viejo.
- Yaşlanıyorsun hayatım...
- Pues lo llevas bien, cariño...
- Sende gittikçe yaşlanıyorsun
- Estás envejeciendo.
- Daha kötü ne olabilir? - Yaşlanıyorsun.
- Sí, te estás haciendo viejo.
Gençken iyi hoş ama yaşlanıyorsun artık, yaş 30'a dayandı boksör.
Eso está bien si eres un niño, pero... te estás haciendo mayor, tienes casi 30 años.
- Yaşlanıyorsun.
- Envejeces.
- Yaşlanıyorsun.
- Te haces viejo.
Yaşlanıyorsun, arkadaşım.
- ¿ Por qué? No serás cada vez más joven.
Yaşlanıyorsun artık.
Eso es que empiezas a envejecer.
Yaşlanıyorsun artık.
Se está haciendo mayor.
Sevgili küçük Tomas'ım, yaşlanıyorsun.
Mi querido Tomas, te estas poniendo viejo.
Yaşlanıyorsun dostum.
Amigo, estás poniéndote viejo.
Görüyorum ki, yaşlanıyorsun.
Veo que has crecido.
Sen yaşlanıyorsun, ben şişmanlıyorum ve saçlarımız beyazlıyor.
- ¡ Dios mío, Dicky! Estás aviejado, canoso, y yo estoy engordando.
Kanımca sen yaşlanıyorsun.
En mi opinión, te estás haciendo viejo.
Yaşlanıyorsun.
Te estás haciendo demasiado viejo.
Yaşlanıyorsun, Marello.
Te haces mayor, Marello.
- Yaşlanıyorsun, ha?
- Te haces viejo, ¿ eh?
Yaşlanıyorsun.
Te estás haciendo viejo.
Ama artık yaşlanıyorsun, tembel ve yavaşsın.
Pero ahora te has convertido en un viejo perezoso.
- Haydi. Yaşlanıyorsun.
- Vamos Jack, te estás haciendo viejo.
Yani sen yaşlanıyorsun diye her şeyin durduğunu mu... düşünüyorsun?
¿ Crees que todo se para porque te haces viejo?
Dağda yaşamak için artık yaşlanıyorsun.
Tal vez estás viejo para las montañas.
Ama yaşlanıyorsun.
Pero llega una edad en que cansa.
- Elime yaslanıyorsun.
Mi mano.
Ve sen, Jeff, geriye yaslanıyorsun. Teşekkür ederim.
Tú, Jeff, te mantienes erguido.
Yaşlanıyorsun.
Y tú podrías darte otra capa de pintura.
Ve sen de yaşlanıyorsun. Sen de durulmak istiyorsun.
Y estás envejeciendo también.
Gitgide yaşlanıp, moruklaşıyorsun. Korkaklaştın!
Envejeces y chocheas, tienes miedo.
Belki de yaşlanıyorsun.
Te estás haciendo mayor.
Arkama yaslanıp kendi mezarının kazılmasını izleyeceğimi mi sanıyorsun?
¿ Crees que me quedaré de brazos cruzados viendo cómo cavas tu propia tumba?
Seni elektrikle idam etsek bile bir noktada uyanman gerekecek Öyleyse neden arkana yaslanıp bunun keyfini çıkartmıyorsun ki?
¿ En algún momento despertará aunque le hayan electrocutado... así que por qué no se sienta cómodamente y lo disfruta?
Gittikçe yaşlanıyorsun.
Felicitaciones a todos. No rejuveneces.
Üzerine yaslanıyorsun arkadaşım.
Estás sobre él, amigo.
Yaşlanıyorsun.
¿ Y tu espalda?
Neden Harry'nin mobilyasına yaslanıyorsun?
¿ Porque te estás apoyando en el mobiliario de Harry?
Neden sadece arkana yaslanıp keyfini çıkarmıyorsun?
¿ Por qué no te relajas y disfrutas el ser inferior?
Yürüyor, duruyor... oturuyor, bir masa buluyor üzerine yaslanıyor, uzanıyorsun.
Caminar, detenerte, sentarte, instalarte en la mesa, apoyarte sobre los codos, acostarte.
Küçük başığı oltaya takıyorsun. Sonra yaslanıp bekliyorsun.
Pones un pescadito en el anzuelo luego la tiras y esperas.
Bakıyorum beceriksizleşmeye başlamışsın ve yaşlanıyorsun.
Te estás haciendo viejo, Suleiman ; e incompetente.
Neden arkana yaslanıp detayların keyfini çıkartmıyorsun?
¿ Por qué no te relajas y disfrutas de los detalles?